Tiyatro Pot'tan Disiplinlerarası Tiyatro

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Sabancı Üniversitesi dergisi SuDergi’de yayınlanan Fatih M. Akdan’ın Tiyatro Pot üyeleri ile gerçekleştirdiği söyleşiyi yayınlıyoruz.]

Tiyatroyu yeni medya teknolojileriyle buluşturarak alternatif sahneleme biçimleri yaratmak hedefiyle 2011 yılında kurulmuş bir topluluk olan Tiyatro POT ekibiyle geniş bir söyleşi yaptık. ’10 FASS Gizem Darendelioğlu, ’10 FENS Osman Koç ve ’11 FENS Burcu Karadeniz’in de aralarında bulunduğu Tiyatro POT, son dönemde in-yer-face akımının önde gelen yazarlarından Sarah Kane’in son yazdığı oyun “4.48 Psikoz” ile seyirci karşısına çıktı.
Tiyatroya başlama hikayenizden bahseder misiniz?

Gizem Darendelioğlu (Yönetmen/ Oyuncu): Sabancı Üniversitesi SU Oyuncuları’nda başladım. Emre Koyuncuoğlu ve Öner Erken gibi hocalarla çalıştıktan sonra; kendi bakış açımızı yansıtabileceğimiz, profesyonel eğitmen tarafından kontrol edilmeyen, kendi yağında kavrulacak bir üniversite tiyatrosunun temelini atmak istedik ve Oda TiyatroSU’nu kurduk. Son yıllarda dünya tiyatrosuna da damgasını vuran in-yer-face akımını araştırdık, oyunlarımızı çok kişilik sahneler, salonlar yerine dersliklerde, avlularda bir kerede 40-50 kişiden fazla seyirci almayan mekanlarda oynadık; böylelikle mutlak oyuncu hakimiyetine dayanan yapıyı kırmak; seyirciyle daha çok etkileşim halinde olmak üzerine seçtik oyunları. Ben bir yandan Mahşer-i Cümbüş Doğaçlama Tiyatro Oyunculuğu kurslarına gitmeye başlamıştım. Orada da,  5 yıl boyunca doğaçlama tiyatro oyunculuğu yaptım. Sezgin’le orada tanıştık. Okul bittiğinde edindiğimiz deneyimleri birleştirerek Tiyatro POT’u kurmaya karar verdik.

Burcu Karadeniz (Yardımcı Yönetmen): Tiyatroya Sabancı Üniversitesi Oda TiyatroSU ile başladım. Liseden beri tiyatro yapmak istemiştim ama üniversitede bunu gerçekleştirebildim. Bir yandan Mekatronik bölümünde okuyordum. Oda TiyatroSU tam aradığım gibi bir yerdi; alternatif tiyatro yapmak amacıyla kurulmuş, kendi yağında kavrulmayı tercih etmiş, samimi, içten bir topluluk. Bu şekilde ben de tiyatroya ilk adımımı atmış oldum.

Serdar Sezgin Güvenç (Yönetmen): Üniversite yıllarında tiyatroya başladım. Üniversiteden sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi Oyunculuk Bölümü’nü kazandım. Burdaki eğitimin ardından Mahşer-i Cümbüş Doğaçlama Tiyatro Topluluğu’ndan doğaçlama tiyatro eğitimleri aldım.

Osman Koç (Ses ve Etkileşim Tasarımı): Ben esasen, mezun olduktan sonra, üniversitede öğrendiğim farklı şeyleri nasıl uygulayabilirim, birleştirebilirim konusuna yoğunlaştım. Önce birkaç tiyatro oyununa ses tasarımı yaptım, dans performanslarına etkileşimli sahne tasarımı yaptım derken, Gizem projeden bahsedince dahil olmak istedim. Çünkü elektronik mühendisi olarak benim esas amacım, günümüzde teknoloji her alana entegre olabiliyorken, elimden geldiğince her alana uygulayıp denemekti.
Tiyatro Pot’tan bizlere bahsedebilir misiniz?

Serdar Sezgin Güvenç: Nicelik anlamında çok fazla iş yapma kaygısı olmayan ama mutlaka yapılmamış ve örnek teşkil edilebilecek işleri kovalayan bir tiyatro ekibi Tiyatro POT. Kendine has üslubuyla, alternatif işler üretmeyi ve bu işleri de yeni medya teknolojileriyle desteklemeyi amaç edinmiş çok yeni bir ekip diyebilirim.

Gizem Darendelioğlu (Yönetmen / Oyuncu): Son yıllarda ana akımın dışında yeni akımlar ve yeni açılan tiyatrolar arttı. Bu bizim tiyatroya olan hevesimizi daha da perçinledi. Yeni oyunlar ve yeni biçimlerle kendimize özgü bir şekilde söz söylemek fikri çok heyecan vericiydi. Tiyatro ve performans sanatına dair yeni fikirler üretebilmek adına kurduk bu topluluğu. Madem çağdaş tiyatro yapıyoruz; biçimsel olarak da bunun hakkını vermeliyiz diye düşünerek yeni medya teknolojilerini tiyatroya entegre etme hedefiyle çıktık yola. Elektronik mühendisi, mekatronik mühendisi, endüstriyel tasarımcı, sinema-televizyoncu, görsel iletişim tasarımcısı gibi farklı alanlarda profesyonel kişilerden oluşuyor POT; bu ve başka alanlarda çalışmış ama tiyatro yapmak isteyen herkese de kapısı açık.
Tiyatronun teknolojiyle buluştuğu 4.48 Psikoz’dan bahsedebilir misiniz? Oyunun hazırlık aşamalarını anlatabilir misiniz?

Gizem Darendelioğlu: 4.48 Psikoz; benim son senemde interaktif sanat konulu bitirme projem olarak ortaya çıktı. İlgilendiğim iki ayrı alanı; tiyatro ve etkileşimli sanatı biraraya getirme fikri çok heyecan vericiydi, proje ilerledikçe gördüm ki bir o kadar da zor ve yorucuymuş. Tiyatro mizanseni, rejisi önceden belirlenmiş şeyler, buna oyuncunun hareketlerine göre hareket edecek bir görüntü sistemi eklediğimde iş sandığımdan daha zorlayıcı olmuştu. Açıkçası tek başıma altından kalkmak oldukça zordu. Fakat bu süreç sayesinde bu alana olan merakım ve hevesim arttı. Bitirme projem olarak sadece 15 dakikalık bir bölümünü sahneleyebilmiştim. Mezun olduktan sonra buna devam etmek ve projeyi tam anlamıyla gerçekleştirmek istiyordum; bunun üzerine bir ekip kurduk.

Serdar Sezgin Güvenç: Hazırlık aşaması uzun bir sürece yayıldı. Sahne tasarımından dramaturjisine, rejisinden oyunun teknolojiyle olan bağlantılarının yapılmasına kadar herkes çok emek sarf etti. Proje Gizem’in aynı zamanda bitirme projesi olduğundan ne yapacağımızı kabaca biliyorduk. Bu bizim işimizi biraz kolaylaştırdı. Fakat bu durum beraberinde daha iyisini istemeyi getirdi ve bu süreçte çok çalışmak gerekti. 5 aylık bir zamanın sonunda proje tam anlamıyla hayata geçmiş oldu. Bembeyaz, 3 bölmeli bir sahne tasarladık ve bu 3 ayrı bölme oyuncunun zihnini görüntüleyerek alternatif bir mekan tanımı sunan; kimi zaman önceden çekilmiş videolar, kimi zamansa sahnede o anda oluşan görüntüleri yansıtan bir görev üstlendi.

Osman Koç (Ses ve Etkileşim Tasarımı): Dramaturji çıktıktan sonra farkı mekanlarda nasıl uygularız diye bir teknik tasarım sürecine gittik. Yapılabilecek etkileşimleri paylaşıp bunlara dramaturjik anlamlar aradık. Sonuç olarak sahneye 3 kamera, 3 projektör ve yerel ağdan birbiriyle konuşan 3 bilgisayar koyarak oyuncu takibi yapan bir sistem geliştirdik.
Sosyal Medya’da ve insanların birebir Tiyatro Pot’a ve 4.48 Psikoz’a gösterdikleri tepkilerden bahsedebilir misiniz?

Gizem Darendelioğlu: Videoları ve görüntüleri sahnede eş zamanlı olarak oyuncuyla etkileştirerek kullanmak çok yeni bir şey. Bu sistemin farkı, önceden oluşturulmuş video görüntülerinin yanısıra o anda sahnede bulunan oyuncunun hareketleriyle de yeni görüntüler oluşturabiliyor olması. Bu da ilk bakışta seyirci tarafından anlaşılamıyor, önceden kaydedilmiş oldukları varsayılabiliyor. İlerleyen projelerimizde bu sisteme daha da çok eğileceğiz. Kullandığımız video teknolojisiyle biz seyircinin oyuna adaptasyonunu kolaylaştırmaya çalıştık ama en nihayetinde ‘bu dünyanın içinde yaşamak istemeyen’ birinin adım adım sona gidişini izlemek hangi biçimde olursa olsun zor bir süreç. Bunun dışında, hayatın her alanında seyirci olmanın da ciddi sorumluluk olduğu düşüncesini aşılayarak seyirciyi duygusal ve düşünsel anlamda rahat bırakmayan bir oyun bu. Fakat karakter o kadar sahici ki, duygusal olarak herkesi içine alan bir tarafı var metnin. Oyundan ağlayarak çıkanlar oldu, gerilerek çıkanlar oldu, şarsılmış ve şok olmuş bir şekilde çıkanlar oldu. Genel anlamda izleyen herkesin, kendi içinde bir yere dokunduğunu gördük ve bu da bizi mutlu ediyor.

Sabancı Üniversitesi’nde eğitim görmek size tiyatro konusunda ne gibi katkıda bulundu?

Burcu Karadeniz: Sabancı Üniversitesi, interdisipliner çalışma ortamlarının yaratıcılığını bize aşıladı sanıyorum. Farklı altyapılara sahip insanlarla ortak projelere imza atmak konusunda daha rahatız. Tiyatro sonuçta bir ekip işi, ne kadar sizler iş bölümü yapsanız da yönetmen, rejisör, etkileşim sahne tasarımcısı vs. gibi herkesin birbiriyle iletişim içinde olması gerekir. Bu da bazen, herkesin farklı altyapılardan gelmesi ve farklı bakış açılarıyla probleme yaklaşmaları yüzünden, bir sürü soruna ve de görüş ayrılıklarına neden olabiliyor. Önemli olan doğru iletişim kurabilmek ve sunulan farklı fikirleri, doğrudan elemek yerine, tartışarak ve birbirini besleyerek en verimli cevaba ulaşmak. Bu süreç de her zaman yaratıcı cevaplar ortaya çıkarmıştır.

Gizem Darendelioğlu: Ben Sabancı Ünivesitesi’nde okumayı seçmenin hayatımda verdiğim en önemli karar olduğunu düşünüyorum; çok sevdiğim iki şeyi, tiyatro ve tasarımı burada öğrenmeye ve uygulamaya başladım. Okul sürecindeki tasarım-tiyatro koşturmacamı VACD bitirme projemde biraraya getirmeyi deneme imkanı buldum ve okul bittiğinde yaşadığım deneyimlerin verdiği özgüvenle tiyatro POT’u kurmaya cesaret ettim. Eğer başka bir okulda okusaydım hem tiyatroya hem de görsel iletişim tasarımına karşı aynı perspektife sahip olup olamayacağımdan emin değilim.

Osman Koç: Bana tiyatro konusunda değil de genel perspektif anlamında çok katkısı oldu. Mühendislik öğrencilerinin alması zorunlu olan mühendislik dışındaki dersleri sanat derslerinden alınca, etkileşimli sanat üzerine çalışmaya başladım. Şu anda da yaptığım iş zaten teknolojiyi sanat ve tasarımda kullanmak oluyor genelde.

Son günlerdeki İstanbul Şehir Tiyatroları repertuar belirleme yetkisi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Gizem Darendelioğlu: Son senelerde tiyatro prodüksiyonlarına saldırılar oldukça arttı, “toplum ahlakına aykırı” oyunlar sahnelendiği gerekçeleriyle sahnelenen oyunların aleyhinde yazılar yazıldı, devlet tiyatrolarının kapatılması gerektiği görüşü ortaya atılıp bu açıktan açığa savunulmaya başlandı. Bütün bunların bilinçli ve sistematik saldırılar olduğunu görüyoruz ve bu çok üzücü. Şehir tiyatrolarında sahnelenecek oyunları belirleme yetkisinin bürokratlara bırakılmasını savunanlar “topluma uygun, halkın seveceği” oyunların seçileceğini yineliyorlar. Bu ne demek? Sanat böyle bir kısırlaştırma karşısında nasıl özgürce varlığını sürdürebilir? Tiyatroyla ilgili kararları tiyatrocular alır. Toplumsal yaşamın her alanına yavaş yavaş sızdırılan kısıtlamaların en sonunda tiyatroya da bulaşması bekleniyordu ama bu kabul edilemez bir karar. Bugün yaklaşık 5 bin kişinin katılımıyla bu karara karşı durmak için Taksim’deydik. Malesef umut etmek gittikçe zorlaşıyor ama yine de devam ediyoruz. Serdar Sezgin Güvenç: Çok vahim bir konu bu. Gelinen nokta tamamı ile güç gösterisinden başka birşey değil. Sanat, ehlinden alınıp ehlileştirilmek isteniyor. Tiyatro, bir ülkenin kültürünü ve gelişimini destekleyen en önemli araçlardan biridir. Nasıl olur da tiyatroyu bağımsız yapısından koparıp baskınız altına almayı hedeflersiniz. Bence bu başka bir şeylerin ayak sesleri. Sanat hiç bir zaman kısıtlamalara ve baskılara maruz kalmaz, kalmamalıdır. Biz bugün elimizden ve dilimizden geleni yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Gizem Darendelioğlu: Son yıllarda özellikle özel tiyatroların artmasıyla seyirci sayısı eskiden olduğunun çok çok üstüne çıkmış durumda ve bu da sevindirici bir gelişme. Tiyatro kendini yeniledikçe, seyircisi de bunu farkediyor ve emeğin karşılığını veriyor. Tek bir tiyatro biçimi yok; tek bir doğru yok. Tiyatro tam da bunu aramanın; sorular sormanın, farklı doğruları bir arada var etmenin yeri. Her alanda, her biçimde söz söylemeli tiyatro; tiyatro herkes için çünkü. Son gelişmeler ışığında sadece tiyatrocular değil, seyirciler de tiyatrolarına sahip çıkmalı.

GazeteSU

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.