Yüzüm Kitap

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis-Haber / [Çiğdem Y Mirol,  Kanguru Yayınları tarafından yayına hazıralanan ve yakında basılacak olan Yüzüm Kitap adlı  kitaperformans projesini tanıtıyor.]

Yüzüm Kitap, benim kitaperformansımdır. Sadece kitap ve performans arasındaki ikizliği değil aynı zamanda yazar ile okur arasındaki aşkı da dile getirdiğim bir yapının da ilk parçasıdır. “Kitaperformans” bir popüler edebiyat öznesi ya da nesnesi değildir, bir yandan benim kuramımdır, akademik olarak üzerinde çalışmaktayım; bir yandan ise benim dünya görüşümdür, yaratıcılığımı onunla somutlaştırırım. Kitaperformansa ben, yeri geldiğinde yazarokur performans ya da okuryazar performans da diyebilirim. “Kitaperformans Manifesto”nun ilk kez içinde yayımlandığı Yüzüm Kitap, yazarının metinselliğini ve fâniliğini kendi doğrucu benliği gibi yansıtır, o yüzden de, sen okura ilk kez ben yazar tarafından tanıtılmalıdır. Bu amaçla kitaperformansım Yüzüm Kitap için açılış sahnesi olarak yazdığım aşağıdaki mektuba düşürüyorum gözlerimi ve gözlerini:

 

Aşkı yeniden icat edelim mi?

Sevgilim okur,

sen bu mektubu okurken ben muhtemelen çok uzaklarda olacağım. Başka mektuplar yazıyor olacağım sana. Bu sana ilk mektubum ama. Kendimi ilk kez bu kadar cesur hissediyorum. Artık hissettiklerimi sana anlatmam lazım, çünkü anlatmazsam anlaşılmayacağımı biliyorum. Senin beni anlamak için kendi başına bir arayışa girmeyeceğini de biliyorum artık. Bu, belki de geç kalmış bu mektubumun bu kadar geç kalmasının sanırım en büyük sebebi, yani senin bir gün beni anlayacağına, bulacağına olan duygusal inancım, yani duygusal yanılgım. Oysa, bulunmak için de önce aramak lazım, bunu henüz keşfettim ben. Bu keşif bana işte bu satırları yazdırıyor, ben şu satırları yazabilecek zihnî güce sahip olduğum için çok huzurluyum şimdi, daha fazla bekleseydim delirebilirdim. Ben kendimi göstermezsem, sen beni biraz zor bulacaksın biliyorum. Benim kendimi böyle apaçık etmem de senin beni kolayca bulabileceğin anlamına gelmese de, en azından, ilişkimiz için hiç yoktan bir şans var artık.

Herşey yüzünden okunuyor diyorlardı bana, o yüzden ben de herşey belki de yüzümden çok daha iyi okunuyor diye, yazamadım kaldım sana. Şimdi düşünüyorum da, nasıl olacaksa! Çünkü bazı insanlar bazı yerlerde bazı bilinçlerden, bilinçöncelerinden, bilinçdışlarından hatta abartıp bilinçaltlarından dahi bahsediyorlar ve onlara ihtiyacımız var diyorlar anlaşılmak için. Biz bir yüze mahkûm mu kalmışız acaba, yüzyıllar boyu bir yüze mi mahkûm kalmışız biz? Keşke yüzüme biraz daha dikkatli baksaymışım ben zamanında. Yüzümde çekingen bir korkudan başka okunacak hiçbir şey olmadığını kendim dahi görebilirmişim o zaman. Aptallık etmişim, kusuruma bakma. Seni de, belki de, onca zaman, öylece bekletmişim, kusuruma bakma. Bir ayna alıp da elime ya da geçip de bir aynanın karşısına bakmamışım kendime düzgünce, kusuruma bakma, kusuruma bakmamışım, kusurumu görmemişim çünkü ben de zamanında.

Şu anda eski bir evin tavanarasında oturuyorum. Eşyasız geldim buraya, bir tek kırmızı sandalyemi getirdim. Eğimli bir pencerinin önünde duran, eğimli bir masada yazıyorum bu satırları sana. Ekrana bakıyorum yazarken, parmaklarıma değil. Ekrana bakmadığım zamanlarda ise ekranın hemen bittiği yerden başlayan camdan dışarıya bakıyorum. Gökyüzünü görüyorum, gündüzleri. Bazen beyaz, bazen mavi, bazen mavili beyazlı, bazen gri, bazen de çamur renkli gökyüzünü görüyorum. Akşamları ise, bu pencereden aksimden başka bir şey görmüyorum. Aksime karşı yazıyorum. Ben çoğunlukla gündüzleri seyrediyorum, akşamları yazıyorum. En çok yağmurlar yağarken yazıyorum. Bir radyo çalıyor, radyodan duyduğum sözler aklımda kalıyor. Bazen ilginç şeyler oluyor, bilinçaltım aklımda sıkışıyor. Hayal ettiklerim, edemediklerim, edebileceklerim ve edemeyeceklerim senin hayallerine harflerde ve boşluklarda karışsın istiyorum.

Biliyor musun, aslında ben sana bu aşkımı resmî olarak bir tez ile ilan ettim. Bu tezi okuyan jüri üyeleri, böyle şeyler yok aslında tezini yazdığın kitapta, ama güzel yapılandırmışsın, hayal gücün güzel işlemiş, helal olsun, dediler, yayımlanmalı, okurunu bulmalı. Yayımlatmak istedim ben de, onun için bazı editörlerle iletişime geçtim, ancak ses çıkmadı, merak etmeyin, dediler ve beni meraklar içinde bıraktılar, vazgeçtim. Böylece, senin benim tezime ulaşamayacağını anladım, ulaşamayacaksın ve okumayacaksın. Nereden bulacaksın da okuyacaksın ki benim tezimi artık? Onu bırak, bugünlerde resmî olan hiçbir şey senin ilgini çekmiyor, biliyorum. Bir de, nedense, bugünlerde hep kendinle ilgileniyorsun sen, kendinle bile değil, kendi resminle. Sen hep kendi resimlerine bakıyorsun, bazı şeyleri beğeniyorsun, yorumluyorsun, paylaşıyorsun, bazı insanları hayatına katıyorsun, çıkarıyorsun, ama benim varlığım ya da yokluğum o kadar da sık gelmiyor aklına sanki, varolma olasılığım bile yok gibi bir şey belki de senin için. O yüzden de, beni yine bulamayacaksın belki de. Dinlemeyeceksin, okumayacaksın ve bu mektup da sana olan aşkımla kalakalacak burada.

Sevgilim okur, sen diye hitap ediyorum sana ama belki de o kadar yüz göz olmamalıyım bu aşamada sizinle, lütfen bu mektubu kaybetmeyin, beğenirsiniz belki de, beğenmezseniz de paylaşın, paylaşmasanız da yorumlayın bari. Şimdilik kendinize iyi bakın. Hep aklımdasınız, aklınızdan bunu çıkarmayın. Evet, aklımdasınız, her satırda ve her sözcükte, sözcüklerin olmadığı yerlerde dahi oradasınız, bilincimin içinde yani. Yüzümde değil ama, unutalım o yanılgıyı lütfen, bilincimin içindesiniz, parmaklarımının ucundasınız, parmak ucu hatası değil ki bu parmak ucu hayatı ikimiz için.

Bu arada, bir isteğim var aslında sizden. Umarım, beni anlamanız için yüz yıl geçmez. Yüzyıllık bir yalnızlığa daha dayanamam. Ben şimdi anlaşılmak istiyorum. Şimdi anlarsanız beni, diyorum kendi kendime, yüz yıl sonra kim bilir neler yaparız birlikte. Bir düşünsenize!.. Aynı dünyanın insanları değil miyiz nihayetinde. Bir de küçük bir sır vermek istiyorum size, aramızda kalırsa çok ama çok sevinirim: Anlamak bir anlamda keyif almak demektir, ayrıca bunlar tam anlamıyla eş anlamlı olmasalar da eş sesli iki kelimedir, yani anlarken ve keyif alırken çıkardığımız sesler gibi eş sesli iki kelime.

Bir gün bir yerlerde kavuşabilmek dileğiyle.

Sevgiliniz yazar

 

Not: İçimdekileri de gönderiyorum size, çünkü ben bir öykü kitabında öykülerini yazmaya çalışan kahraman bir yazarım belki de.

*Bu yazı ilk kez Deliler Teknesi’nin 34. sayısında (Temmuz-Ağustos 2012) yayımlanmıştır. Çiğdem y Mirol’un Yüzüm Kitap adlı eseri (ISBN: 978-605-4623-11-2) Kanguru Yayınları tarafından şu anda yayına hazılanmaktadır, çok yakında çıkacaktır.*

Paylaş.

3 yorum

  1. Tuna Özkasap Tarih:

    Tiyatro ile ilgileniyorum. Yuzum Kitap’i Mimesis’teki bu mektupla kesfettim. Oldukca samimi, eglenceli ve dobra bir anlati. Yazar olmak isteyen “yazici”, edebiyat ortamlarini elestirirken ironiyi hak ettigi gibi sanatsallastirmis. Yazarin ozgun ve cinsiyetsiz bir dil basarisi da var. Kitapta elestirilen “cogunlugu erkek yuzlerin” baskin oldugu edebiyat ortamimizi hasete dusurecegi de kesin. Elestiri yaziyorum diye kitaba haksizlik yapanlar cikacak eminim. Bu kitabin okuru bol olursa yazar olmak icin cildiranlarin, kendini yazar sananlarin sayisi azalir belki. Bu da ulkedeki okuma kalitesini degistirir. Mirol’un duzenledigi bir okuryazar performansina denk gelirsem, mutlaka katilacagim.

  2. Pingback: Zullen we de liefde heruitvinden? | Uitgeverij Loewak

Yanıtla