Mehmet Esen ile Meddahlık Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Mehmet Esen’in 27 Ağustos tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan, Türkiye’de tiyatronun durumu ve meddahlığı değerlendiren röportajını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Meddah kültürünün son temsilcisi, usta tiyatrocu Mehmet Esen, devletin meddahlığı yaşatma konusunda ilgisiz kaldığını söyledi. Bakanlığın popüler kültürü desteklediğini iddia eden Esen, “Yurtdışında daha çok ilgi görüyorum. Bu çok üzücü Uzakdoğu’dan, Avrupa’dan takip ediyorlar. Meddahlıkla ilgili tezler, makaleler yazıyorlar” dedi. Devlet Tiyatroları sorununa da değinen Esen, “ Devlet büyükleri tiyatrocuların ellerini öpmeli” dedi.

Artık meddahlığın yerini stand- up aldı diyebiliriz. Siz de meddahlığın son temsilcisisiniz. Peki meddahlığı nasıl tanımlarsınız?

Meddah kendi kültürümüz, stand-up ise Amerikan kültürü. Fakat bütün tek kişilik gösterilerin şamanlardan bu yana kaynağı, meddahlık sanatı ve taklit etme yeteneği. Meddah, taklit etme yeteneği olmakla birlikte yanlışa hayır diyen, kendi ışığını sakınmadan harcayan bir sanatçı. Sistemin sesi değil, haklının sesi. En büyük özelliği bu.

Ne zamandan beri meddahlık yapıyorsunuz?

1980’den beri meddahlık yapıyorum. Haldun Taner’in teşvikiyle başladım. Onun bir oyununu oynuyorduk. “Neden denemiyorsun meddahlığı, Münir Özkul seni yetiştirsin” dedi. O zamanlar Ankara’daydım ve ben onun adını duyunca hemen İstanbul’a döndüm. Onun desteği ve hocalığı ile iki tane tek kişilik oyun yaptım. Birinde 23, diğerinde 33 tane değişik tipleme vardı. O zaman insanları anlatan hikayeler yaptım. Güzel başarılar geldi. Avni Dilligil Oyunculuk Ödülü’ne layık görüldüm. Yurtdışından teklifler geldi. 1989 yılına kadar devam ettim. Sonra doğaçlama yapmaya başladım ve o günden beri doğaçlamaya devam ediyorum.

Hem yazıp hem oynuyorsunuz yani?

Kalemi kağıdı elime alıp bir şey hazırlamıyorum. Başıma gelenlere mizahi bakıyorum. Aslında çok trajik olaylara, konuya başka bir taraftan baktığımızda çok komik gelebiliyor. Ben de olaylara genellikle komik tarafından bakıyorum. O zaman işin mizahı çıkıyor ve sahnede anlatmaya başlıyorum. Sahnelediğim her oyun başka bir olay, başka bir hikaye.

Toplumun geneline baktığınızda insanların mizaha bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında bu topraklar mizahın anasıdır. Memleketimizin en ücra yerlerinde bile çok mizahi bakabiliyorlar. Ama son zamanlarda insanlarımız garipleşmeye başladı. Bizim insanımız çok hoşgörülüydü. Zaman içinde hoşgörü azaldı ve kırıcı olmaya başladık. İnsanlar artık kendileri ile dalga geçilmesini kaldıramıyor. Hacivat Karagöz oyunlarındaki metinleri şu an oynayamayacak duruma geldik. Öyle bir hoşgörüsüzlük oluştu. Yukardan aşağı başlıyor bu hoşgörüsüzlük ve bunu kesinlikle kırmak gerekiyor. Amerikan kültürü ciğerimize kadar girmiş durumda. Resmen başka bir kültürle cebelleşiyoruz. Ben bu hoşgörüsüzlüğün bize dayatılan Amerikan kültürü ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Ama karamsar değilim, mayamız sağlam bizim. Akarsu yatağını bulacak ve tekrar akacaktır.

Peki meddahlık konusunda umudunuz var mı? Sizce meddah geleneği sizden sonra da devam edecek mi?

Valla ilk önce devletimizin sanatçısıyla, mizahıyla barışması gerekiyor. Yukarıdan bu ilgiyi bekliyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Sizin bir oyunuzu çekmek isteriz” diyor. Benim düşüncelerim alınmıyor. Benimle bilgi alışverişi yapılmıyor. Kendi başlarına bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı destek versin gideyim okullarda oynayayım. Gençlere anlatayım kendi kültürümüzün öğelerini. Maalesef ilgileri yok. Daha popüler olanı istiyorlar. Yurtdışında daha çok ilgi görüyorum. Bu çok üzücü Uzakdoğu’dan, Avrupa’dan takip ediyorlar. Meddahlıkla ilgili tezler makaleler yazıyorlar.

Peki oyunlarınızda daha çok bize ait olan şeyleri mi sahneliyorsunuz yoksa olaya daha evrensel mi bakıyorsunuz?

Evrensel bakıyorum. Almanya’ya gidiyorsam Almanya hikayeleri anlatıyorum, Fransa’ ya gidiyorsam Fransa hikayeleri… Dünya siyasal hareketleri, günlük olayları da takip ediyorum. Bunları dert ediniyorum. Bunlar biriktikçe de gittiğim ülkede onlarla ilgili hikayeler anlatıyorum. Politikacılar da sağolsun güzel besliyorlar bizi.

Bir eserde otuz üç farklı karakteri oynadığınızı söylediniz? Bu kadar farklı karakteri ortaya koymak zor olmuyor mu?

Taklit edebilmek ayrı bir yetenek. Benim yaptığım şeylerden biri gözlem. Durur, izler, bakarım. Taksiye bindiğim zaman taksicinin şivesine bakarım, kulağımı kabartırım. Gittiğim yerde gittiğim yerdekiler gibi konuşurum. Bazen gittiğim yerlerde “Abi sen buralı mısın?” diyorlar. Allah vergisi yetenek var ama bende çalışıyorum tabii.

Sizin için özel olan tiplemeleriniz var mı?

İlk oynadığım oyunlar içinde bölgelerin karakterlerini canlandırıyorum. Egeli, Kürt, Laz, kabadayı… Günümüz insanları olarak oynadım. Onları sahnelerken çok keyif almıştım. Şimdi daha çok durum komiklikleri yapmaya çalışıyorum. Yani sokaktan geçen adamların yaptığı hareketler.

Gözlemlemek de ayrı bir yetenek. Bunun bir yöntemi var mı?

Algıları açmak gerekiyor. Ben çevremdeki insanları gözlemlerken adam daha konuşmadan nasıl bir ses tonuyla karşısındakine hitap edeceğini biliyorum. Biri daha bilimsel konuşuyor, biri sokak ağzıyla, biri asabi, biri esprili… O kadar çok gözlemlemişim ki biliyorum nasıl konuşacaklarını. Aslında diğer insanlarda bunları biliyor. Ama sadece bakıyorlar, görmüyorlar. Biz bakıp görmeyi öğretiyoruz. İnsanlar bizi izledikleri zaman, “Evet benim babam, amcam, dayım tam da böyle söylüyor” diyorlar.

Türkiye’ de şartlar tiyatro yapmanızı zorluyor mu?

Tiyatroyu çok severek yapıyorum, ama çok zor şartlarda yapıyorum. Gerekli karşılığı bulamıyoruz. Özel tiyatro yapanların kötü bir şey yapma şansı yok. En ağır, klasik eserleri sahneleyemem. Seyircinin bilet alacağı bir şeyler yapmak zorundayım. Biletlerin satılması gerek, yoksa devamı gelmez. Tiyatro salonunun kirası ve bir sürü gider bizleri oldukça zor durumda bırakıyor.

Peki Devlet Tiyatroları ile yaşanılan sıkıntılı süreç?

Devlet Tiyatrosu konusunda haksızlık edildiğini düşünüyorum. Başbakanımız da konuştu, “Yan gelip yatıyorlar” diye. Şunu söylemek isterim ki; tiyatro Ankara ve İstanbul’dan ibaret değil. Sınavı kazanıyorlar, ardından konservatuarı bitiriyorlar. Sonrasında ise Erzurum’da, Kars’ta, Bitlis’te devlet tiyatrolarına sorgusuz sualsiz yıllarını veriyorlar. Ben onlara saygı duyuyorum. Devlet büyüklerinin bu eleştirileri yapmaktansa devlet sanatçılarını alınlarından öpmelerini dilerim.

Bundan sonra da idealler devam edecek mi?

Sabrım ve enerjim olduğu sürece bu işi yapmak istiyorum. İnsanları mutlu etmek evlerine mutlu göndermek beni sevindiriyor. Onları dertlerinden iki saat uzaklaştırırsam ne mutlu bana. En büyük idealim de bu zaten. Sanat çok önemlidir. Çok güçlü bir politikacı 15 saat konuşsa bir insanın fikrini değiştiremez ama bir sinema, bir kitap insanların fikrini kolayca değiştirebilir. Tiyatro da bunlardan biri. Tiyatroya da gereken önem verilmeli ve ötelenmemeli. 2 Bin 500 yıldır tiyatro var. 2 Bin 500 yıldır sanatı öldürmek isteyenleri tiyatro çok güzel bir şekilde gömüyor.

Hürriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.