Nazım Hikmet Bir Yere Gitmiş Değil

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Asu Maro’nun Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısını paylaşıyoruz] Ezeli ve ebedi Nazım Hikmet-Necip Fazıl karşılaştırmasının Devlet Tiyatroları’na yansımasını izliyoruz bugünlerde. “Neden repertuvarda Nazım var da Necip Fazıl yok?” sorusu yine öne sürülüyor. Ama gerçek başka

Tiyatro sezonunu endişeli ve tatsız kapattık ya, açılış arifesinde de hep tetikteyiz doğal olarak. Ne olacak, toparlandık, sokaklara döküldük… Üzerine sessiz bir yaz geçirdik. Şimdi pedeler açılırken, pratikte nelerle kaşılaşacağız? Son açıklanan taslağa göre, ‘hadi bakalım, özelleştiriyorum’ durumu şimdilik geçerli değil, onun yerine kurumlara kadrolu sanatçı alınmayacak, mevcut kadrolu sanatçıların özlük hakları korunacak.

Peki repertuvarlar nasıl olacak? Hatırlarsınız, yönetmelik krizi patlamadan önce bir muhafazakârlık tartışması başlamıştı. İşte, “Oyunlar halktan kopuk mu, efedim Türk ailesine uygun mu, yoksa Allah muhafaza ‘müstehcen’ içerikli oyunlar mı izlettiriliyor yurdum izleyicisine?” diye… Ve tabii ezeli ve anlaşılan ebedi Nazım Hikmet-Necip Fazıl karşılaştırması…

Bu konu durup durup önümüze sürülür: “Neden repertuvarda Nazım var da Necip Fazıl yok?” Bu arada Türk tiyatrosunun haline bakınız ki, hâlâ bir repertuvarı bu kriter üzerinden değerlendirebiliyoruz ancak.

Nitekim bu sene de Devlet Tiyatroları’nın repertuvarı açıklandı, ilk gözümüze çarpan ne? Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Reis Bey’ oyunu repertuvarda! Bütün ‘müdahale endişelerinin’ canlı kanıtı olarak adeta. Ve ertesi gün önce Cumhuriyet’te, ardından diğer gazetelerde bir başlık: “Gitti Nazım, geldi Necip Fazıl”. Ne demek bu? Nazım Hikmet’in bir oyunu çıkarıldı, yerine Necip Fazıl’ın bir oyunu geldi demek. Nasıl varıyoruz bu sonuca? Anlaşılan haberdeki şu detaydan: “Başbakanlık, iki yıldır Ankara DT’de sahnelenen, Nazım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ adlı eserinden uyarlanan, Rüştü Asyalı’nın rol aldığı ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan On Bir Tablo’ adlı eserinin neden üst üste sahneye konulduğunu ve neden Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerinin sahnelenmediğini sormuştu”.

Evet, böyle bir müdahaleyle, Nazım Hikmet’in oyununun çıkarılıp yerine Necip Fazıl’ın oyununun konması kabul edilecek bir şey değil. Ama acaba olay böyle mi? Bakıyorum, misal yeni açıklanan İstanbul DT repertuvarında devam eden iki adet Nazım oyunu var: hem ‘Benerci Kendini Niçin Öldürdü?’, hem de ‘Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni’. Ankara’da Rüştü Asyalı’nın oyununun devam edip etmediğini anlayamıyorum, Ankara’yı arayıp birinci ağızdan, Devlet Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Lemi Bilgin’den bilgi alıyorum. “Asla böyle bir şey söz konusu değil” diyor, titizlikte hazırladıklarını söylediği repertuvarın bu başlıkla gündeme gelmesinden canı sıkkın: “Repertuvarımızda 4-5 Nazım oyunu var. Rüştü Asyalı’nın da oyunun kaldırılması söz konusu değil. Rüştü Abi rahatsız olduğu için ekim ayına konamadı, kasımdan itibaren oynanacak, belki ekim sonunda da turneye çıkacak. Necip Fazıl’ın oyununu da ölümünün 30’uncu yıldönümü olduğu için, 2013’te oynamaya karar verdik.”

Özetle, Necip Fazıl ‘Reis Bey’ ile gelip Nazım’ı yerinden etmiş filan değil. Repertuvarda ikisine de yer var.

Hepsini anlıyorum, müdahale endişelerini, sanat üzerindeki baskılara duyulan öfkeyi… Bende de âlâsı var. Ama yeterince üzerine düşünülecek, endişe üretilecek, mücadele edilecek konu var zaten. Bir de hayal gücümüzü kullanmamıza ve böyle detaylarda boğulmamıza gerek var mı?

İSTANBUL’DAN MERAK ETTİKLERİM

İstanbul DT’nin repertuvarında çok merak ettiğim oyunlar var, yeri gelmişken onları da sıralayayım: Çağdaş Alman tiyatrosunun en üretken yazarlarından Marius Mayenburg’un, prömiyerini Schaubühne’de yapan, geçen sene de Royal Court’ta sahnelenen kara komedisi ‘Çirkin’ var, Metin Belgin’in yöneteceği. Tiyatro Stüdyosu’nda ‘Şölen’ini, yine Devlet Tiyatrosu’nda ‘Vahşet Tanrısı’nı izlediğimiz Moiro Buffini’nin ‘Sessizlik’i var sonra, Mehmet Birkiye’nin rejisiyle. Civan Canova’nın yazıp yönettiği ‘Düğün Şarkısı’ var, çok umutlu olduğum… Müge Gürman’ın festivalde göremediğim ‘Çehov Makinesi’ var, Romen yazar Matei Visnieç’e ait. Bence ajandanıza not alın…

Milliyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.