Dünya Etrafında Görkemli Bir Dönüş

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri / Bu yaz düzenlenen Londra Olimpiyatları boyunca, bitmek bilmeyen hız, heves, güç, mazoşizm, direnç, acı ve azim gösterileri oldu. Ama bunların hepsi stadyumda olmadı. Buna benzer pek çok gösteri, tiyatrolarda da oldu, özellikle Alman koreograf Pina Bausch’un şehirlerle ilgili eserlerinin benzersiz dizisi boyunca: Bausch’un Tanztheater Wuppertal adlı grubunun oynadığı dünya çapındaki şehirler üzerine 10 eser.

NY Times. 31 Mayıs 2012, Çeviri: Elif Karaman

“Ten Chi” (Saitama, Japonya), Alman koreograf Pina Bausch’un şehirler üzerine gösterilerinden biri. Fotoğraf: Uli Weiss

Bu yaz düzenlenen Londra Olimpiyatları boyunca, bitmek bilmeyen hız, heves, güç, mazoşizm, direnç, acı ve azim gösterileri oldu. Ama bunların hepsi stadyumda olmadı. Buna benzer pek çok gösteri, tiyatrolarda da oldu, özellikle Alman koreograf Pina Bausch’un şehirlerle ilgili eserlerinin benzersiz dizisi boyunca: Bausch’un Tanztheater Wuppertal adlı grubunun oynadığı dünya çapındaki şehirler üzerine 10 eser.

Bu farklı tarzların kültürel dekatlonudur ve Bausch’un da dediği gibi, çılgın bir fikirdir.

Geçen sene övgü toplayan ve Akademi Ödüllerine aday gösterilen Win Wenders yapımı “Pina” filminde de görüleceği üzere, Bausch’nin eserleri ne minimaldir ne de sahnelemesi kolay eserlerdir. Eserler hem oyuncular hem de sahne arkası teknisyenleri için yorucu, genelde üç  saatten uzun süren ve aşırı derecede karmaşık ve uzun eserlerdir. 10 eseri ve 73 kişilik Wuppertal grubunu Londra’ya getirmenin maaliyeti 1.8 milyon euro (2.8 milyon dolar), ki bu maliyet herhangi bir yerdeki bir dans dizisi için neredeyse hiç duyulmamış bir maliyettir.

Bununla beraber, fikir tartışılmaya başladıktan 5 yıl sonra ve Baush 2009’da 68 yaşında öldükten sonra, “Dünya Şehirleri 2012”, kültürel olimpiyatın zirvesi olan ve fazlaca iddialı olan Londra 2012 Festivali’nin en önemli eseri olarak açılışta sergilendi.

Ülke çapındaki festivalin benzeri başka etkileyici girişimler yok değildi. Binlerce etkinliğin arasında, Dünya Shakespeare Festivali (dünyanın pek çok yerinden grupların sergilediği 37 adet Shakespeare oyunu), İskoçya kırsalına ait Gustavo Dudamel Sistema projesi ve “Mittwoch aus Licht” adlı bir kısmında 4 tane helikopterin uçtuğu Stockhausen operasının ilk gösterimi vardı.

Fakat “Dünya Şehirleri”, 2 tiyatro sahnesinde 10 adet prodüksiyonun sadece 2 ya da 3 günlük aralarla 20 defa yapılan performanslarıyla tamamen farklı bir şey. Brooklyn Müzik Akademisi’nin baş yönetmeni Joseph V. Melillo’nun bir e-mailinde dediği üzere “Bu, eşi benzeri bulunmayan kültürel bir etkinlik. Bu, grup için, Londra için, dans formu için ve Pina tarafından yaratılmış pek çok sanat eserini izleme fırsatı bulmuş tüm seyirciler için tarihi bir an.”

Wuppertal’da geçirdiği 36 sene boyunca, bir dans eserinin ne olabileceğini, kendisinin tanztheater ya da dans tiyatrosu olarak adlandırdığı tamamen yeni bir form yaratarak değiştirdi. Oyuncuların, değişik ritüellerin ve saplantıların birer aracı olarak sahneye çıktıkları bağlamsız ve bazen sürreel skeçlerden oluşturulmuş eserlerde, oyuncuların bedeni rasyonel olmayan korkuların, umutların, hatıraların ve içgüdülerin belleği haline dönüştürülür. İlk başlarda seyirciler tepki gösterse de, bu tarz zamanla dans dünyasını da hayli aşan hevesli ve neredeyse tutkulu bir taraftar kitlesi oluşturdu.

“Pina’nın sanatında olağanüstü olan şey, hareketin mimarisinden değil, dansçıların otobiyografilerinden başlıyor olmasıdır.” diyor tiyatro yönetmeni Peter Sellars, bir telefon söyleşisinde. “Pina, kafamızı karıştıran, bizi dağıtan ve bize işkence eden şeylerin karanlık kalbine doğrudan girdi ve bu acının kolektif, deneysel ve radikal bir alanda paylaşılıp yüceltilmesine izin verdi.”

Oyuncu Fiona Shaw bir e-mailinde “Tiyatroda, biçimsel hareket dünyasının, metnin doğaçlama ihtiyaçlarıyla bir arada kullanılması, Pina’nın kategorize edilmiş buluşu sayesindedir.”

Geçen sene her performansa çoktan yer ayırttığını açıklayan Bay Wenders’ın, Alan Rickman’ın ve Anselm Kiefer’ın yanı sıra, Bayan Shaw da “Dünya Şehirleri” seyircisinin arasındaki  pek çok kültürel aydından birisi olacak.

Paris’ten yolladığı bir e-mailinde Wenders “Pina olmadan, grubun bunun üstesinden gelebileceğini kimse düşünemezdi. Şimdi üstesinden geliyorlar, ve bu Tanztheater Wuppertal’ın başlangıcından beri yaptığı en iddialı şey.”

Bausch’un kanser teşhisi konduktan sadece günler sonra gerçekleşen ölümü, Paris’te 2007’nin bir yaz gecesinde küçük bir arkadaş grubundaki sohbetlerinde oluşturduğu planını suya düşürdü. Tanztheater Wuppertal’ın kültürel olimpiyatlara nasıl dahil olabileceğine dair öneriler konuşulurken, birisi- belki Baush’un uzun süredir sahne tasarımcısı olan Peter Pabst, belki Sadler’s Wells’in sanat yönetmeni Alistar Spalding, belki Cultural Industry grubunun prodüksiyon yönetmeni Michael Morris, hatta belki de Baush’un kendisi- 10 eserin grubun farklı şehirlerdeki yerleşim yerleri üzerinden kurgulanması fikrini ortaya attı.

“Pina’ya göre bu biraz delice, rüya gibi çılgın bir fikirdi” diyor Bay Morris. Bausch öldükten sonra, muhtemelen bu fikir daha da çılgınca görüldü ve beklenmedik bir şekilde kimse grubun ve onun eserlerinin onsuz nasıl var olacağını düşünmedi.

Pina Bausch “Dünya Şehirleri” Londra Gösterimi

Bay Spalding’in söylediklerine göre, “Dünya Şehirleri” Bausch’un içinde olduğu son proje olduğu için, bu proje grubun, onun ölümünden sonraki zorlu dönemi atlatabilmesi için bir yol oldu.

Uluslar arası yerleşim yerleri, 1986’da Roma’daki Teatro Argentina’dan bir komisyonun organizasyonu ile Bausch,  dansçlıları ve Pabst’ın birkaç hafta her bir şehri gezip izlenimlerini toplayıp hislerini, tepkilerini ve sorularını provalarda paylaşmalarıyla  başladı.

1985’ten beri Tanztheater Wuppertal üyesi olan Julie Anne Stanzak, “Bu gezilerin hepsi insanlığa giden bir seyahatti” diyor. “Asıl enteresan olan şey ise, her bir kültürün kendine has özelliklerinin yanı sıra, iyilik, yaratıcılık, sağlık ve gelenekler adına hepimizin dileklerinin aynı olduğunu keşfetmekti.”

1980’den beri Bausch’un her bir eserinin tasarımını yapan Pabst, dünya şehirlerine dair izlenimlerini seçip ve onları büyük bir titizlikle şok edici detaylarıyla peyzajını tasarladı.

Roma ile ilgili eseri “Viktor”, duvarları her bir performans için yeniden yapıştırıcı püskürtülerek toprakla kaplanan kocaman bir mağaranın içinde ve çevresinde kurulmuştur. Los Angeles’dan esinlenilen “Nur Du(Sadece Sen)”da ise sahne devava sekoya ağaçlarıyla doludur.  Hong Kong şehri için yaratılmış “Der Fensterputzer (Cam Silici), 6 metre yüksekliğinde kırmızı ipek çiçek tepesi dikkat çekicidir. “Nefés” (Istanbul)’te, sığ bir gçlet yaratmak için tahta zeminde yavaşça yükselen su vardır. “Ten Chi” (Saitama, Japonya)’de kocaman bir balina kuyruğu sahnededir. “Palermo, Palermo”nun başlangıç dakikalarında, 500 tuğladan oluşan bir duvar sahneye yıkılır.

İkinci turnede, iki Bausch eseri ile tiyatro için iddialı bir sayı yakalıyor; 10 eser neredeyse hayal edilemez bir sayı.

“Viktor”un seriyi açtığı çarşamba ile, Budapeşte’den esinlenilern “Wiesenland”ın seriyi kapattığı 9 temmuz arasında neredeyse 26.000 kişi Sadler’s Wells ve Barbican’daki gösterileri izlemiş oldu. Dekorları (içinde asma köprü ve 5 ton ağırlığında kayalar bulunan) ve yüzlerce kostümü taşıyan 53 kamyon, Wuppertal ile Londra arasında 320 mil boyunca gidip geldi.  Prodüksiyonlar arasındaki kısa iki üç günde bir eser sergilenirken diğerinin kurulabilmesi için 20 Wuppetal teknisyeni dekorları sıkı bir planla yükleyip boşaltarak tiyatrolar arası gidip gelirken, tam zamanlı proje yöneticileri programı denetledi.

Bir telefon söyleşisinde “O akşam gelip istediğini sahneye koyamazsın.” diyor Bay Pabst, yetersiz kalan bir ifade ile.

Figüranlar, köpekler, fareler, tavuklar, koyunlar ve beyaz güvercinlerin Londra’da özel olarak kiralanması gerekiyor. Bir yığın toprak ve kumun temin edilmesi gerekiyor. Bu arada, sanatsal problemlerin dışında; provalar teknik ve ışık kontrolleri için zaman ayrılması gerekiyor.

“Bu düzeyde bir şey ancak Olympiyatlar sebebiyle gerçekleşebilir.” diyor Bay Spalding. “Böyle bir sezon daha önce yaşanmadı, ve bir daha da yaşanmayacak. Bir dizi eşsiz koşul bunu mümkün kıldı.”

Bu koşullar Arts Council England ve Region of North Rhine-Westphalia bütçelerinin yanı sıra, Olympiad bütçesinden de alınan fonları kapsıyor.

“Dünya Şehirleri, Londra 2012 Festivali’ni şekillendirmede bir ilham kaynağıydı.” diyor festival yöneticisi Ruth Mackenzie. “İnsanların pek de hoş olmayan bir şekilde ‘dünyadaki en iyi gösteri’ dedikleri şeye karşılık geleni düşündüğünüz zaman, bir ömür boyunca sadece bir kere olabilecek bir şeyi düşünmek zorunda kalıyorsunuz.”

Ruth Mackenzie şehirler serisini, dünyayı karşılama ve dünyanın heryerinden insanları bir araya getirme gerçeğini kutlamak için uygun bir yol olarak görüyor ve ekliyor “Bu inanılmaz derecede iddialı, lojistik olarak büyüleyici ve çok yorucu, fakat bunu yapabilmemiz iyi bir festivalin ve iyi bir şehrin işareti.”

“Dünya Şehirleri”nin hazırlıkları sadece Londra ile sınırlı değildi. Bausch’un eski asistanı Robert Sturm ve yine Bausch’un grubunda uzun süre dansçılık yapmış Dominique Mercy’nin yönettiği Wuppertal grubu 18 ayını, Bausch’un ölümünün öncesinden beri sahnelenmemiş olan “Nur Du” ve “Wiesenland” gibi oyunların da dahil olduğu eserleri yeniden sahnelemeye ve prova etmeye ayırdı.

Koklata’dan esinlenilen “Bamboo Blues” ve sonuncu eseri, Santiago, Şili’de geçirdiği zamandan kalma “… como el musguito en la piedra, ay si, si, si”nin de içinde bulunduğu 10 eser Bausch’un hayatının son 23 yılına yayılmıştır. Bu, onun eserlerinin, 1980lerin karanlık ve daha teatral yaratımlarının, sonraları son on yılını özetleyecek şekilde nasıl daha eğlenceli ve dansla dolu eserler haline getirdiğini gösteriyor. Bausch’un eserlerinin fiziksel deposu olan dansçılar zaman içinde emekli olduğunda ne olacağı sorusunun Tanztheater Wuppertal’in geleceği konusundaki belirsizliğinin ortasında, bu seri Bausch’un bıraktığı büyük eserlerin çeşitliliği ve önemi konusunda somut kanıtlar sağlıyor.

Bayan Shaw’ın da dediği gibi: “Bize veda etmesine izin vermek ve geleceğimiz olarak gördüğümüz Bausch’un artık geçmiş olduğunu idrak etmek bir yol olabilir. O muhteşemdi ve biz onun omuzlarında devam ediyoruz.”

Paylaş.

Yanıtla