Romanya’dan Eğitim İzlenimleri: Kültürlere Saygı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bülent Sezgin

Bugünkü yazımda 29 Ekim ve 2 Kasım tarihleri arasında Romanya’nın Craiova şehrinde katıldığım bir eğitim proje çalışmasından bahsetmek istiyorum.

Kısa bir süreliğine de olsa İstanbul’dan ayrılınca, insan İstanbul gibi bir metropolde insani olmayan koşullarda yaşadığını daha net fark ediyor. Temiz hava ve oyun alanlarından yoksun bir “koşuşturmaca” ve “iş yetiştirmece” içinde yaşıyoruz maalesef. İşe gitmek için de, tiyatroya gitmek için de, okula gitmek için de koşturuyoruz. Değerli zamanımızın büyük bir bölümü yollarda ve trafikte harcanıyor maalesef. Ali Ağaoğlu gibi kişiler her ne kadar “tarih hayal edenleri değil, gerçekleştirenleri yazar” deseler de, Avrupa’daki şehir kültürünü görünce insanın “tarih hayal edenleri değil, kültürel yapıyı koruyanları yazar” diyesi geliyor. Romanya gibi yoksul bir ülkede şehir mimarilerinin zorunlu nedenler de olsa eskiyi yaşatacak bir şekilde korunmuş olması, elektrik kullanımının hiç de alışık olmadığımız bir şekilde sınırlı tüketilmesini görmek benim açımdan oldukça ilginç bir deneyim oldu. Romanya’nın sırasıyla Craiova, Transilvanya bölgesinde Sinaia, Braşov ve Bükreş gibi kentlerini görme imkânım oldu. Ciddi bir yoksulluk hâkim ülkede. Mum ışığı gibi yanan tasarruflu ampuller yüzünden hayalet şehirlerde dolaşıyor gibi hissettim kendimi çoğu zaman. Ancak bunun bir gelenek olduğunu öğrendik ve ekolojik bir tavır olduğunu hissettik. 1 euro 4 lei’den fazla. Halk politikacıları pek sevmiyor. “Sosyalist dönemde yoksul da olsak saygınlığımız vardı, şimdi ise kapitalizmin acımasızlığı hâkim” diyor bir kısmı. İnsanların çoğu sigara tüketiyor hem de kapalı alanlarda. Sokaklarda bir tane obez insan görmedim vallahi. Yiyecek çok değerli insanlar için, fazla tüketim yok. Ancak kapitalizm tüketim kültürü yoksul insanları tüketime teşvik ediyor.  Ülkemizdeki gibi kredi kartı çılgınlığı yok belki ama tüm şehirlerde kumar oldukça yaygın, her yerde bahisçiler ve kumar makineleri olan dükkânlar var. Başkent Bükreş tıpkı Kıbrıs gibi Avrupa’nın kumar cenneti olmuş. 1,5 milyona yakın Roman nüfusuyla Çingene’lerin en yoğun yaşadığı ülke. Öğretmenler 400 euro’ya yakın maaş alıyor ve eski dönemlerin eğitimi idealizmi yerini geçim derdine bırakmış maalesef. Kentlerin büyük bir bölümü oldukça eski, İstanbul’da olan varlıklı kesimler gecekondu diyebilir çoğu yere. Ancak şehirlerin kültürel dokusunu korumak ve tarihi kültürel değerlere saygı duymak gibi Avrupalı bir alışkanlık var. Maalesef bizim kültürümüzde aşina olmadığımız bir anlayış bu.

Evet, insanların yoksul da olsa kültürel yapıya değer verdiğinden başlayarak girdim yazıma. Çalıştığım okulun Comenius eğitim projesine destek için gittiğim Romanya’da, öğretmen arkadaşlarla birlikte “Saygı” projesi için hazırladığımız bir oyundan bahsetmek istiyorum. Oyun derken bildiğimiz tiyatro oyunu değil. Kart oyunları tarzında kendi uydurduğumuz bir oyunu 30’a yakın okul öncesi öğretmenine sunum yaptık. Öğretmenler Portekiz, İngiltere, Fransa, İtalya, Romanya ve Polonya’dan geliyordu.

Oyunun temel amacı, küçük yaştaki öğrencilerin 6 farklı ülkenin kültürel yapısını kavrayışına yardımcı olmak. Bu anlamda kültürel saygı kavramını tartışmak için hazırlanmış bir oyun uygulaması aslında. Ancak oyun dijital bir oyun değil, bizzat çocuklar tarafından fiili olarak oynanacak şekilde ve basitlikte hazırlandı. 6 çocuktan ilki bir zar atar, gelen sayıya göre yerdeki Avrupa halısının üzerindeki rotaya uygun bir şekilde farklı bir ülkeye gider. İkinci, üçüncü ve dördüncü zarı atan çocuklar o ülkeye ait bir özelik (o ülkenin çocuk şarkısı, oyunu, yemek kültürü, selamlaşma biçimi vs.) hakkındaki sorulara (flashcard’lara yer alan sorulara) yanıt verirler. Beşinci zarı atan çocuk “kültürlere saygı” konusundaki soruya cevap verir. Son çocuk da o ülkeye ait ekolojik bir özeliği hakkındaki soruyu yanıtlar. Tüm aşamalar sonrasında eğer gruplar soruları doğru yanıtlamışsa sembolik pasaport kâğıtlarına vize alarak o ülkeye giriş hakkı kazanırlar. Çocuğun sembolik düzlemde ülkeye girişi, o ülkeye ait bir çocuk şarkısı veya dansı veya oyununu öğrenmesiyle son bulur. Oyunun tüm aşamaları küçük yaştaki öğrencilere yönelik hareket, şarkı ve drama rontları ile süslenerek eğlenceli hale getirilmeye çalışıldı. Sorulara verilen yanıtlar dramatik eylemler üzerinden olmak zorundaydı. Çocukların günümüz dünyasında dijital oyunlardan aldığı hazzı, reel oyunlara da taşımak gerektiğini düşünenlerdenim. Birçok çocuk açısından modası geçmiş ve didaktik çocuk oyunları oynamak bir anlam ifade etmiyor, bu yüzden de eğitimcilerin oyunları nasıl eğlenceli ve dinamik bir hale getireceğini düşünmesi gerekiyor bana kalırsa. Proje ekibimizin bu enerjisi Avrupalı meslektaşlarımızı etkiledi ki bu yüzden onlar da oyunu uygulamak ve denemek istediler. Bir tür pilot çalışma yapıldı bu anlamda. Proje henüz tamamlanmadı, farklı katkılarla çocuklar ve öğretmenler açısından kültürlere saygı temelinde güzel bir çalışma yapılmış oldu.

Farklılıklara saygıya ve demokratik kültürel çeşitliliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz son günlerde, tarihin insan hayatına ve insanlık değerlerine en çok yatırım yapanları unutmaması dileklerimle yazımı bitirmek istiyorum.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bülent Sezgin

Yanıtla