Tiyatro Avesta ile "Daf/Kapan" Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Tiyatro Avesta’nın kurucularından Aydın Orak’ın 10 Kasım 2012 tarihinde Bianet’te yayınlanan röportajını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Aydın Orak önderliğinde 2003’te kurulan Kürt Tiyatrosu’nun önemli örneklerinden Tiyatro Avesta, “Daf/Kapan” adlı oyunuyla Türkiye’de topluma dayatılan “milliyetçilik” kavramının aslında ne kadar içi boş ve gereksiz ideolojik bir yanılsama olduğunun altını çizerek, seyirciye eleştirel bir bakış açısı kazandırmaya çalışıyor.

Mardin’e bağlı Nusaybin’de çocukluğunu geçiren, “Daf”ın hem oyuncusu hem de yazarı olan Orak, oyunda ısrarla üzerinde durulan “sınır” temasının ona çocukluğundan miras kaldığını söylüyor. Günümüzde toplum tarafından normalleştirilerek, yaşamın bir parçası haline getirilmiş, sıradan (!) çatışmaların, şiddetin ve kaosun hüküm sürdüğü bir bölgede 16 yıl geçirmesinin Orak’a oyunu yazarken büyük ölçüde katkısı olduğunu görebiliyoruz.

Brechtyen epik, absürd ve “in-your-face” tiyatronun harmanlanmış bir temsili olarak karşımıza çıkan oyun, bir saatlik performe süreci içerisinde sağlam bir militarizm eleştirisi yaparken, aynı zamanda gerçeğin hem ruhsal hem de fiziksel bir yıkıma sebep olan şiddetini ironik ve absürt bir tutumla yansıtıyor.

Oyunun yapısını oluşturan iki ana karakter, düşünce yapılarıyla, hayata bakış açılarıyla, yetiştirildikleri toplumların dayattığı klişeleşmiş ideolojileriyle ve gelenekleriyle birbirlerine tamamen zıt kutuplar olarak çiziliyor. Dikenli tellerin geçtiği sınır, bir anlamda iki karakter arasındaki zıtlıkların da bir sembolü olarak yansıtılsa da, oyunda, aslında sınırların anlamsızlığı, farklı kıtalardaki, ülkelerdeki veya şehirlerdeki insanların salt maddi sınırlarla farklılaştırılamayacağı ve ayrıştırılamayacağı vurgusu yapılıyor.

Orak’a göre “sınır” olgusu, dünyanın her yerinde güncelliğini koruyan önemli, aynı zamanda da absürt bir kavram. Bu absürtlük ise oyuna kuş uçmaz kervan geçmez çorak bir yerde resmedilen iki askerin amaçsız bir şekilde ne olduğu bilinmeyen bir şeyi beklemesiyle ve “Uzun zamandır buradayız, peki biz neyi ya da kimi koruyoruz” şeklindeki sessiz çığlıklarıyla belirginleşiyor.

Zıtlıklarıyla oyuna ivme kazandıran sınırın bir tarafındaki Miran ve diğer tarafındaki Apol karakteri, temel olarak evrensel bir doğu ve batı ayrımını simgeliyor. İki asker, bir tür “katil yaratma anlayışını” benimseten devletin stereotipleşmiş militarizm dayatmasıyla kuşatılarak, çoğu zaman vatan toprağını korumanın verdiği sorumluluğun altında eziliyor ve bu yükü ruhsal bir çöküntüyle karşılamak zorunda kalıyor.

Oyunun yazarı Orak, oyundaki iki karaktere de objektif bir şekilde baktığını, karakterlerin herhangi birine “iyilik” veya “kötülük” biçmediğinin üzerinde duruyor ve ekliyor:

“İki karakteri de iyiye veya kötüye götüren üniformadır. Bir asker veya bir polis o üniformalar üzerlerinde olduğu sürece iyi olamaz. O kişi ancak sivil olduğu zaman insandır. Militarizmin çıkış sorunu bu. Üniformayı giyip, silahı ve copu eline aldığın zaman kendini dev aynasında görebiliyorsun ve kendini çok kolay tanrı ilan edebiliyorsun. Çünkü elinde ciddi bir güç var. Bu yüzden o üniformayı giyen herhangi biri iyi insan olamaz.”

Oyundaki karakterlerin ele alınış biçimi, mekan ve konu düzleminde yorumlandığında, “Daf”, aslında biraz da Samuel Beckett’in tiyatronun yapıtaşları arasında gösterilen absürt tiyatro arketipi “Godot’yu Beklerken”i çağrıştırıyor.

Apol ve Miran karakterinin Estragon ve Vladimir karakterleriyle bu denli örtüşmesi, karakterlerin “Godot’yu Beklerken” oyununda olduğu gibi çorak ve ıssız bir arazide anlamsız ve amaçsız bir şekilde beklemeleri ve birbirlerine tamamen zıt bireysel özelliklere sahip olsalar bile, aslında birbirlerine bir o kadar da muhtaç ve tamamlayıcı olduklarını görmek seyirciye güzel bir absürd tiyatro deneyimi yaşatıyor.

Estragon karakteri gibi Apol de zihinden soyutlanmış ve robotlaşmış “beden”i temsil ediyor. Hayatını çevresindekilerin yönlendirmeleriyle yaşayarak, başkalarının boyunduruğu altına girmeye mahkum bir mekanizmaya dönüşen Apol, hem eğitimsizliği hem de büyüdüğü bölgenin sorgusuz kabul ettirilen gelenekçi yapısı nedeniyle klasik milliyetçi ve militarist anlayışın kurbanı oluyor. Eşi ve çocukları uğruna askerlik yaparken, diğer yandan da askerliğin elzem eylemlerinden “cinayet işleme” potansiyelini çelişkili bir şekilde kabul etmesi, karakteri absürt tiyatronun ironi yüklü açmazlarına götürüyor. Birilerini korumaya çalışırken, başkalarını “anlamsız bir vatan toprağı koruma” şeklindeki kof söyleme dayanarak boşu boşuna öldürmesinin çelişkisi, karakteri acı bir varoluşsal probleme sürüklüyor.

Oyundaki Miran karakteri ise Vladimir gibi “aklı” ve “düşünce”yi temsil ediyor. Apol’ün tamamen bir antitezi olarak gördüğümüz Miran, eğitimi ya da yaşadığı çevrenin kişiliğine kattığı değerler nedeniyle “militarizme” daha soğuk ve bilinçli bir şekilde yaklaşıyor. Apol’ün zorunda kalarak yaptığı gibi milliyetçiliğin gözü dönmüş ve bağnaz eylemlerine kapılmadığı için Miran hala insani değerlerini koruyabiliyor. “Akıl” ve “beden”in bir bütünü tamamlaması ve bireyi oluşturması gibi, Apol ve Miran da birbirlerini tamamlayarak ayrılması mümkün olmayan bir bütünü oluşturuyorlar. Böylece esasen “beyin” ve “beden” üzerinden ele aldığımız karakterlerinin simgelediği sınırlarla ayrılmış bu iki farklı ülkenin de aslında birbirine muhtaç ve gerekli olduğu düşüncesine ulaşabiliyoruz.

Daf/Kapan simgesi oyundaki enfes kukla sahnesiyle açık edilirken, evrensel asker imajının devletin “kuklalaştırma” eyleminde ne kadar başarılı olduğunun bir kanıtı olarak eleştirel tutumla seyirciye veriliyor. “Godot’yu Beklerken” oyunu üzerinden yola çıktığımızda, iki karakter sonlara doğru oyunun başından beri vurgulanan “kapan” olgusunun aslında dışarıda değil, içlerinde olduğunu fark etmeleriyle ve bomboş bir yerde bunca zamandır hangi amaçla bekledikleri üzerine yaptıkları sorgulamalarla varoluşsal süreçlerini bir anlamda tamamlıyor.

Doğu-Batı ayrımı oyunda rap ve dengbêj geleneğinin karşıt taraflar tarafından kullanılmasıyla da vurgulanıyor. Dilinin Kürtçe olması, dengbêj geleneğinin ve çeşitli nidaların kullanılması nedeniyle geleneksel Kürt kültüründen izler de taşıyan ve on yıllık bir süreçte ortaya çıkan “Daf”, Türkçe üst yazı kullanılarak, Aydın Orak, Remzi Pamukçu veDilan Güçer’in başarılı performansları eşliğinde sahnelenmeye devam ediyor. (BÇ/AS)

*Aydın Orak’ın yazdığı Daf/Kapan oyunu ilk olarak 18. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelendi.

*Daf /Kapan, 10,17 ve 24 Kasım tarihlerinde  Sahne Cihangir’de, 15 Kasım tarihinde Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampüsü Demir Demirgil Salonu’nda, 18 Kasım tarihinde ise DT Şinasi Sahnesi’nde 17. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenecek.

Bianet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.