Türkçe Konuşsunlar Da Biz De Anlayalım!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Metin Boran

Üzerinde yaşadığımız topraklarda Osmanlıdan bugüne tekçi zihniyetle oluşturulan resmi ideolojinin dayatması ve tahakkümü ile ne çok acı yaşandı, hesabını bilen yok.

Farklılıkları yok sayan, tek millet, tek dil ve tek din ideali üzerine yürütülen ceberut siyasetin bir tezahürü olarak halklara yaşatılan dramda kaç evde ocaklar söndü, kaç aile sürgün ve tecridi yaşadı, yaralandı ve acısını kendine gömdü.

Egemen ideolojinin dışında farklı bir dil ve inanç sistemiyle yaşayan topluma mensup ne kadar insan asimile edildi ve soykırıma uğradı bu topraklarda sayısı belirsiz.

Yerleşik olduğunu iddia eden ceberutlar, “ötekileştirdikleri” halkların insanlarını, onlara reva gördükleri trajediyle birlikte dilleri, dinleri ve gelenek ve göreneklerini, soğukkanlı bir sinsilikle tarihin gizli sayfalarında küflenmeye terk ettiler bir zaman.

Gün oldu dili yasak Kürt’e Ermeni’yi kırdırdılar, gün oldu, Kürt’ü, Türk’e boğazlattılar. Zaman oldu Rum’u sürgüne yolladılar, sırası gelince Yahudi’yi aşağıladılar. Anadili gasp edilmiş kürde “Türkçe konuş çok konuş” diye alaysı dayatmalarda bulundular.

Bu ızdıraba yıllar sonra da olsa neşter atan Tiyatro Pera, yeni oyunu Ah Smyrna’m, Güzel İzmir’im adlı oyunla bu toprakların utanç dolu tarihine bir yolculuk yapıyor.

Son yılların başarılı oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni Nesrin Kazankaya yazdığı oyunla doksan yıldır tabu olarak görülen, konuşulması, sorgulanması ve tartışılması men edilerek unutturulmaya çalışılan bir büyük dramı bir boyutu ile sahneye getiriyor.

Kazankaya nesnel bir yaklaşımla savaşın içinde yer almış varlıklı bir Rum ailesinin mübadele sürecinde yaşadıklarını tartışmaya açarken aynı zaman da savaş illetini de objektif bir tutumla bugün bağlamında yeniden sorguluyor. Dramaturjisini Şafak Eruyar’ın yaptığı Ah Smyrna’m Güzel İzmir’im adlı oyunun dekor tasarımı Başak Özdoğan, kostümleri Fatma Öztürk, ışık düzenlemesi Zeynep Özden, dans düzeni ise Cemal Atilla, Güneş Çağlar ikilisi tarafından gerçekleştirilmiş.

Yönetmen Nesrin Kazankaya yorumunda, savaşla başlayan, tedirginlik ve korku ile devam eden bir ailenin yaşam tarzının ve kültürünün yerinden edilmesi ve sürgüne gönderilmesi sürecini düşünsel arka planını da kurgulayarak bütünlüklü bir gösteri ortaya çıkarıyor.

Sahnede başta oyunculuk olmak üzere gösterinin bütün unsurları, sahne tasarımı, müzik ve dansın birleşiminden oluşan melodik uyum, anlatımı nitelikli bir gösteriye dönüştürüyor.

Oyunda evin en yaşlısı Eleni (Aycan Sümercan) tedirginliği en derininden yaşayan deneyimli bir kadın olarak oyunculuğu ile göz dolduruyor. Kocasını savaşta yitirmiş olan Ioanna (Nesrin Kazankaya) dramın ve anlatımın başat unsuru olarak içinde bulunduğu açmaz ve yaşadığı ikilemi zekice yorumları ile rolüne özel bir anlam katıyor. Eleni’nin oğlu olan işadamı Konstantinos (Muhammet Uzuner) abisinin eşi ile yaşadığı aşk ve mali durumunu düşünürken bir de sürgünle yüz yüze kalır, hayat Konstantinos için artık daha da zordur. Uzuner oyunculuğu ve bu süreci en ayrıntısına kadar özenle yorumlayarak başarılı bir portre ortaya koyuyor. Polyxeni de izlediğimiz Defne Halman titiz, abartıdan uzak, ekonomik oyunculuğu ve sempatik tavırları ile rolüne özel bir anlam yükleme becerisini gösteriyor. Konstantinos’un kardeşini oynayan İlker Yeğin oyunda çatışmanın bir başka unsuru olarak evlerinde çalışan Mehmed’le yaşadığı gerilimi zaman zaman öfkeli şiddete dönüştüren karakter olarak oyunculuğu ile göz dolduruyor. Yeğin, özellikle zeybek oynadığı sahnede sempatik tavırları ile seyircinin dikkatini çekiyor. Evin küçük oğlu öğretmen Ilias (Emre Çakman) Homeros’un İlyada çevirisi ile meşgul. Ilias yaşadığı olaylara ve içinde bulunduğu sıkıntılı günlere İlyada pasajlar okuyarak katlanıyor ve bir zaman sonrada patlıyor. Genç oyuncu Çakman, ilerisi için umut vaat eden bir oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Ioanna’ın genç ve güzel kızı Lefkothea (Selin Sevdar) Türk Mehmed’le yaşadığı aile açısından şaşırtıcı aşkla çıkıyor seyircinin karşısına. Sevdar duygusal gelgitleri yansıtması, sesi ve tavırları ile özenli bir oyunculuk sergiliyor. Müzeyyen’de izlediğimiz acısını içine gömen Linda Çandır uzlaşmacı tavırları ve ölçülü oyunculuğu ile anlatımın özel bir figürü olarak oyunda özel bir konum ediniyor.

Ah Smyrna’m, Güzel İzmir’im bir hesaplaşma oyunu, girişimi değil. Oyun, üzerinde yaşadığımız topraklarda topyekun yaşanmış tarihsel bir dramı cesaret ve sorumluluk örneği ile ramp ışıklarına taşıyarak bir dönemin utanç perdesini aralıyor tarihten bir olayla yüzleşmemizi sağlıyor. Kazankaya’nın oyunu ve sahne yorumu sadece tarihten bir yaprak değil oyun aynı zamanda bugün yaşadığımız olaylara da zımni ve sarih olarak bir göndermede bunuyor. Bugün zorba yöneticilerin farklılıkları kabul etmeyerek içinde bunduğumuz toprakları yarı açık cezaevine dönüştüren yarı kaçık hallerine de tarihten bir ayna tutuyor oyun. Kazankaya oyununda Rumca konuşan aileye çemkiren Türk Mehmed’e söylettiği Türkçe konuşsunlar da biz de anlayalım cümlesiyle sanki bugün içinde yaşadığımız bir dil ikilemine dikkat çekiyor ve tarihten aldığı bir acıyı yöresini değiştirerek bugün başka bir coğrafya da yaşanmakta olan acılı tarihin sayfalarına itiraz cümlesi olarak yerleştiriyor.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla