Bir Toplum Anatomisi… Eski Fotoğraflar

Pinterest LinkedIn Tumblr +

İhsan Ata

Dinçer Sümer’in ilk kez 1994 yılında basılan “Toplu Oyunları” kitabında yer alan Eski Fotoğraflar, merkezine aldığı Sevtap karakteriyle izleyenleri geçmişten günümüze bir yolculuğa çıkarıyor. Abartısız, gerçekçi ve tüm acımasızlığıyla yaşanan bu hayatlar bir fotoğraf albümü içerisinde ele alınıyor. Ahmet Yaşar Özveri’nin Kocaeli Şehir Tiyatrosunda sahneye koyduğu oyunda Funda İlhan ve Utku Oğuz rol alıyor. Oyunun dekor tasarımı Rona Topçuoğlu’na, kostüm tasarımı Veysel Çıracı’ya, ışık tasarımı ise Cafer Yiğiter’e ait.

70’lerde yıldızı parlayan ve sönen Sevtap’ın acıklı öyküsünün ele alındığı oyun ilk kez 1976 yılında seyirciyle buluşmuş. O yıldan bu yana birçok tiyatronun repertuarına alınarak günümüzde en çok sahnelenen oyunlardan biri olmuş. Edebi kurul üyeliği yapmış, dramaturgi dersleri vermiş, Cumhurbaşkanlığı sanat danışmanlığı yapmış ve birçok ödül almış olan oyun yazarı, yönetmeni, oyuncusu ve seslendirme sanatçısı Sümer, sıradan insanların trajedisini anlattığı bu oyunla bildiğimiz, gördüğümüz, ama hatırlamak istemediğimiz, hatta bazılarımızın içinde olduğu yaşamlar hakkında küçük bir hatırlatma yapıyor.

Aslına bakarsanız Sevtap’ın her tabloda ilerleyen yaşam hikâyesinin farklı evrelerini görürken kanıksanmış bir sona doğru gittiğinin de bilincindeyizdir. Bu ve benzeri yaşamların bir otel odasında son bulacağı haberlerini normal karşılaşırız örneğin. Ama iç dünyasına doğru kimse bir yolculuğa çıkmaz ve sadece su testisi suyolunda kırıldı gibi sığ bir yorumla yüzeysel eleştiririz. Çünkü kimse kimsenin umurunda değildir aslında. Sevtap’ın hayatındakiler de onun iyiliğini düşünmez ve sadece çıkarları doğrultusunda yanında yer alır. Hiçbiri onu bu yaşamdan kurtarmak için mücadele etmez dikkat ederseniz. Her birinin farklı çıkarları vardır çünkü. En masumu Seyit’in bile… Bu anlamda yazarın bu dramatik yaklaşımı, yaşamı tüm gerçekliğiyle ele alarak aslında bir toplumun anatomisi çıkardığını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.

Çünkü oyuna tıpkı Asiye Nasıl Kurtulur’da olduğu gibi oyun boyunca acaba dedirten bir durum hâkimdir. Asiye gibi, tırnak içinde kurtulacak mıdır Sevtap’ta? Eğer bir kurtuluşsa aslında Sevtap’ta kurtulmuştur bir bakıma. Ne var ki Dinçer Sümer daha acımasız bir son hazırlar Sevtap’a… Aslında sormamız gereken şey bu yaşananlara üzülmeli miyiz noktasındadır. Yazarın acımasız bir son hazırlaması bu noktada bilinçlidir. Bir örnek olarak sunduğu bu hayat en dramatik haliyle seyirciyi sirkelerken tanık olanların bu yaşananlar karşısında şok olmasıve aslında farkında olması istenir.

Eniştesinin tacizine uğradığı için ablasının evinden ayrılmak zorunda kalan istasyondaki adamla acaba dedirten, sonra psikopat bir adamın kapatması olan ve sonunda bir pavyonda dans ederek şarkı söyleyen tablolar karşısında ustalıkla örülmüş bir kurgu vardır. Oyunun ilk tablosunu son sahnesini oluşturması, Sevtap’ın sonun başlangıcı olduğunu gösterir. Ayrıca Sevtap’ın hayatına giren erkek karakterlerde yazarın (Örneğin kan davası)politik bir söylemi vardır.

Her tabloda farklı bir mücadele içerisinde olan, oyun boyunca aslında umudunu da kaybetmeyen, her şeyden önce kızı için yaşayan bir anne, bir sevgili, bir dansçı ve şarkıcı olarak gördüğümüz Sevtap karakterine hayat veren Funda İlhan, tüm tablo geçişlerinde farklı bir Sevtap yaratmayı başarıyor. Seyircide kurtarmak için sahneye fırlama isteği yaratan, oyun boyunca bir bakıma izleyicinin kendisini sorgulamasına yol açan duygu dolu oyunculuğuyla Sevtap karakterine hayat veriyor. Her tabloda sergilediği farklı ses ve beden kullanımı ve en önemlisi karakterin ruhunu yakalayan öznelliği sayesinde muhteşem bir başarıya imza atıyor.

Oyun boyunca kılıktan kılığa girerek birden fazla karaktere bürünen Utku Oğuz, Sevtap karakterinin hayatını mahveden adam olarak izleyici rahatsız etmeyi başarıyor.  Sergilediği her karaktere ait o farklı ve kendisine has özelliklerini seyirciyle paylaşıyor. Farklı karakterlere girerken aynı adam olmaktan uzaklaşıp sahnede o an izlediğimiz karakter olmayı sağlıyor. Enişte, istasyondaki adam, Yeşilçam filmlerinden fırlamış yaşlı adam, kapı komşusu ve Seyit rolleriyle adeta resital yapıyor.

Oyunun yönetmenliğini üstlenen Ahmet Yaşar Özveri, dramatik öyküye dayanan oyunu abartıya kaçmadan, ajitasyona uğratmadan yalın ve gerekçi anlatımıyla özüne ulaşıyor. Kast seçimi, sahneleme tekniğindeki başarısı, üslubu ve öne çıkarmak istediği olguyla inanılmaz güzellikte bir oyun izlettirerek ayakta alkışlatıyor.

Oyunu sabit panolar ve tablo geçişlerine göre serpiştirdiği küçük objelerle, ev, otel odası, sokak vb. gibi mekanlar yaratan, sahne coğrafyasından bilinçle faydalanarak tüm imkanları kullanan ve oyunu büyük ölçüde rahatlatan oyunun dekor tasarımcısı Rona Topçuoğlu, “kusursuz” bir iş çıkarıyor.

Her tabloda karakterin anlatımına uygun kostüm tasarımıyla mekan geçişlerini çok net veren kostüm tasarımında Veysel Çıracı, özellikle dış mekanlarda yarattığı ambiyansıyla öne çıkan ışık tasarımında Cafer Yiğiter ve efektleriyle yine dış mekana hayat veren Mehmet Cebe’nin çabaları ise oyunun seyirciye geçmesinde hayati bir öneme sahip.

(OYUNUN KÜNYESİ):

Eski Fotoğraflar

Yazan: Dinçer Sümer

Yöneten: Ahmet Yaşar Özveri

Dekor Tasarım: Rona Topçuoğlu

Kostüm Tasarım: Veysel Çıracı

Işık Tasarım: Cafer Yiğiter

Ses ve Efekt Tasarım: Mehmet Cebe

Rol Dağılımı: Funda İlhan ve Utku Oğuz

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: İhsan Ata

Yanıtla