Erzurum'da Ayakta Alkışlanan Oyun: 'Çıkmaz Sokak Çocukları'

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Amerikalı Oyun Yazarı ve Oyuncu Lyle Kessler’ın, Türkçedeki karşılığı “Yetimler” anlamına gelen 1983 yılında yazdığı “Orphans” başlıklı oyununu, ışıklar içinde yatsın Ali Neyzi titizlikle dilimize çevirmiş ve oyun 1992-1993 sezonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında, 2007-2008 sezonundaysa Tiyatro İstanbul’da Gencay Gürün’ün rejileriyle sahnelenmişti.

Aynı oyun, bu kere Burcu Aksakal’ın başında bulunduğu Erzurum Devlet Tiyatrosunda oynanıyor.

Eve Harold Gelince

“Çıkmaz Sokak Çocukları” olarak dilimize kazandırılan oyun, Amerikan düşünü, Amerikalıların zeka düzeyi içinde “ti”ye almakta.

Lyle Kessler, kapitalist sistem içinde ayakta kalmaya çalışan iki yetim kardeşin öyküsünü kurgulamış. Korumak amacıyla özürlü kardeşi Phillip’i (Sezai Yılmaz) evde hapis tutan ve küçük soygunlarla evi geçindiren ağabey Treat’le (Levent Aras); evin kapısından öteye adım atmamış, televizyon, markalar ve başkasının dayattığı değerlerle yaşayan kardeşin basit öyküsü; çıkagelen ve bir anlamda düzeni yıkan Harold’la (Emrah Keskin) ivme kazanıyor.

Oyundaki üç karakter de, kapitalizmin kendileri için tek kurtuluş yolu, yegane yaşama biçimi olduğunu düşünengiller familyasından. Oysa bu düşünce biçiminin vadettiği büyülü dünya (Amerikan Düşü), insana rağmen işleyen, kırıcı sistemler bütününden başka bir şey değil ki!

Peki, bu sistemde var olmanın, ayakta kalabilmenin yolu ne?

Yani: “Para kazanmak için nereye kadar gitmeli insan?”

Oyunun İçindeki Sorgulama

Oyun, esasında işte bu “Nereye Kadar Gitmeli” sorusunu sorguluyor, ancak “Güven Vermek” olgusu ve “Güven Duyma” gücü de devreye girince, ana tema ne yazık ki kayıyor.

Kendisi de yetim olan yabancı kimdir, barda içkisini içip sarhoş olduktan sonra, çantasında milyon dolarlık hisse senedi, cebinde on binlerce dolarla ne diye iki yetimin evine gelir, kapitalizmin hangi “kutsal” amacına hizmet etmek aşkına iki yetime elini uzatır anlaşılmıyor. Anlaşılamayınca tekst inandırıcılıktan uzaklaşıyor.

Gel gelelim, Genç Yönetmen Kuvvet Yurdakul, sahne üzerindeki olaya izleyicinin yakınlaşmasını sağlıyor. Ana temayı, seyircinin bilinçaltı zihnini hedef alarak yorumluyor, bilincin işe karışmasını ise “bilinçli” olarak engelliyor. Oyuncuların karakteri canlandırmalarının bir bütünlük içinde seyirciye sunulmasını da pek güzel beceriyor. Yanılsamayı (illüzyonu) doğrudan bilinçaltına yöneltiyor, seyirci topluluğunun birleşik tepkisini oyun süresince sağlıyor; seyirciye düşünme olanağı vermeden, bütün olup biteni iki saati biraz aşan bir süreç içinde anlatıyor.

Kuvvet Yurdakul’un tek kusuru; eline makas almaması, replikleri hafiften budamaması, hantallaşan finale çare bulamaması olarak sırıtıyor.

Yaratıcı Kadro

Funda Çebi Bozdoğan, dönemin tavır ve görenekleri hakkında çok iyi bilgi toplamış, belli ki oyunun dramaturgi yapısını da titizlikle irdelemiş, ortaya “matluba uygun” kostümler çıkarmış. Murat Gülmez; yalın, ama hem işlevsel, hem de zevkli dekor tasarımı ve sahne donatımlarıyla seyircinin dikkatini bir an bile olsa oyundan uzaklaştırmayan bir görsel sonuca ulaşmış. Eser Dursun da ışık tasarımında, oyundaki duyguyu, düşünceyi, imajı, zaman kavramını, derinliği, perspektifi bütünlük içinde seyirciye ulaştırmış, ama ikinci perdenin tamamında, sahnenin seyirciye göre solunda yer alan masayı nedense karanlıkta bırakmış. Fatih Veli Ölmez’in müziği, içe dönük niteliğiyle öznel ruh durumlarını iyi yakalamış.

Oyunculuklar

Oyunculardan Levent Aras düşünce ve duygularıyla, dile getirebilme ve bedensel anlatım gücüyle sivriliyor. Hele bir de sert sahnelerde sesini yüksek tutarken kontrol de edebilse… Hele bir de, Harold’un bulunduğu odaya korku içinde ilerlerken, duvara tutunarak yürümese…

Emrah Keskin ise, hiç kuşkum yok ki oyunculuk kişiliği gelişmiş bir oyuncu. Dili de, vücudunu da iyi kullanıyor. Ayrıntıları dikkatle ele alması, sahnedeki hareketlerinin yerli yerine oturmasını sağlamakta.

Sezai Yılmaz, oyuncunun tutum ve davranışı arasındaki diyalektik ilişkiyi, o mini minnacık temel taşını iyi biliyor. Özürlü Phillip’in davranışlarını, gerekli tutumlar olmadan birbiri ardına pek güzel sıralıyor.

Erzurum İzlenimlerim

Özetlemem gerekirse, Erzurum Devlet Tiyatrosu, tam da dünyada sermayenin dayattığı büyük bir yıkımın yaşanmakta olduğu bir dönemde, refah ve bolluk vadeden kapitalizmin, milyonlara sefaletten başka bir halt getirmediğini anımsatan “Çıkmaz Sokak Çocukları”nı sahneleyerek başlı başına bir misyon geliştiriyor.

Bu arada, Erzurum’da, devletin ödenekli tiyatrosunda tiyatro yapan bir avuç tiyatro tutkunu genç sanatçı da, diğer kentlerdeki meslektaşları gibi kurumlarıyla ilgili yeni düzenlemeleri beklemekte…

Kurumlarının tasfiyesi amaçlanıyor; ama onlar kış mevsiminin hükmünün doyasıya sürdüğü Erzurum’da heyecan içinde ve de şevkle, sahneye taşınacak yeni oyunlar hedefliyor.

Erzurum’da lapa lapa kar yağıyor.

Devlet Tiyatrosu çıkmazının çocukları, Erzurum’da “Çıkmaz Sokak Çocukları”nı sahneliyor.

Onlar, söz birliği etmişçesine kötülüklerin tiyatroyla defedileceğine, halkı tiyatronun bilinçlendireceğine inanmakta.

Tiyatronun Erzurum’daki havarilerini izlerken, inanın insanın burnunun direği sızlıyor.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla