Drama Eğitmenliği Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Nedim Buğral

Uzun zamandır Bursa Nilüfer Belediyesi bünyesinde çocuklarla drama ve tiyatro atölyeleri yürütüyorum. Bu yazımda drama öğretmeninin (yada eğitmeninin) baş etmesi gereken meselelere değinirken bu kurslarda tanıdığım üçüz öğrencilerimdenörnek vererek başlamak istiyorum. Bu öğrencilerimden ikisi karakter yapısı olarak rahat ve sakin bir mizaçta iken üçüncüsü diğer ikisine göre daha atak, daha mücadeleci bir karaktere sahip. Bir gün mesleği psikolojik danışman olan teyzeleri, mücadeleci olan kardeşin anne karnında diğer ikisine göre daha dezavantajlı bir yerde konumlandığı ve diğerlerine göre beslenmesi zor olduğu için iki kardeşine göre daha öne çıkan-mücadeleci yapısının daha anne karnından şekillenmeye başlamış olabileceğini söyledi.

Ben de okullarda drama dersini, müzik ve resim dersi yanında tıpkı bu üçüz öğrencinin durumuna benzetiyorum. (Halk oyunları, dans ve diğer sanat branşlarını ise bu yazıdaki tartışmada, alanım olmadığı için onları ele almayacağım.)Günümüzde drama dersleri -tıpkı üçüz öğrencilerimin örneğinde olduğu gibi- okullarda resim ve müzik derslerinin yanında mücadeleci olmayı gerektiriyor.

Önce mücadelenin ekonomik boyutu: Bildiğim kadarıyla Bursa’da hiçbir devlet okulunda drama öğretmenleri kadrolu değil. Bursa’nın özellikle Nilüfer ilçesinde ve sayısı Nilüfer kadar olmasa da merkez ve doğu kesiminde bazı devlet okullarında ise part time çalışan drama eğitmenleri var. Çoğu Ekim ayı ile ara tatil ve ikinci dönemin başı ile Mayıs sonuna kadar olan bölümde ve genellikle öğrencilerden toplanan paralarla çalıştırılıyor. Bu şekilde çalışanların neredeyse tamamının yaptıkları iş karşılığı sosyal güvencesi yok. Öğrencilerden iş yapan drama eğitmenleri adına toplanan paraların bir kısmı okul giderleri yada daha art niyetli giderlere(!)kullanılıyor olma durumu da var. Ve maalesef drama eğitmenlerinin emekleri karşılığında kazandıklarını da yaptıkları işin nitelikleri ile belirlenmiyor. İyi drama esnafı, iyi drama eğitmeninden çok kazanıyor. Bunu denetleyen mekanizmanın olmaması, olan yönetmeliklerin kolayca delinebilmesi, kolayca kılıfına uydurulabilmesi; bizi korsan çocuk tiyatrosu kavramı gibi korsan drama eğitmeni kavramını da tartışmalıyız düşüncesine getiriyor. Daha önce bu alanla ilgili hiç ilişkili eğitimi olmayan birisi (örn; bir gazeteci, tekstilci, ev hanımı)drama eğitmenliği belgesi veren bir kurumdan tüm süreçleri tamamlayıp drama liderliği belgesi alınca bir okulun drama eğitmeni sayılabilir mi?

Bir drama eğitmeninin en önemli meselelerinden birisi de çalıştığı kurumdaki sürekliliğidir. Müfredatı olmayan ve içeriği oturmamış bir branşın –drama derslerinin-  belli bir standarda ulaşana kadar, kurumlarda çalışan drama eğitmenlerinin her geçen yıl kurumlarının içinde bulunduğu önceliklere ve ihtiyaçlara göre programlarını geliştirmeleri gerekmektedir. Drama ders ve etkinliklerinin bir kuruma etkin bir biçimde nüfus edebilmesi için bu süreklilik kaçınılmazdır. Bu sayede öğrencinin derse yüklediği anlam artacak, diğer öğretmenlerin sizinle işbirliği ve dersinize verdiği değer olumlu yönde gelişecek, veliler ve yöneticilerle yapacağınız işbirliği istediğiniz boyuta gelecektir. Şu an çalıştığım okulumda altıncı eğitim yılım. Okul kurulduğundan beri (okul da altı yaşında)  çalışıyorum. İlk iki yıl daha az sınıfım ve tiyatro topluluğum vardı. Şimdi ise ilk iki yıla oranla nicelik olarak yaptığım iş nerdeyse üç kat arttı. Buna rağmen ilk iki yıla kıyasla yaptığım işten çok az yoruluyorum ve yaptığım işin niteliği için ilk yıllardaki kadar mücadele vermem gerekmiyor. Çünkü çalıştığım sınıflar, tiyatro toplulukları bir sisteme kavuştu. Öğrenci, okul idaresi, öğretmen ve veliler dramanın ne olduğunu, nasıl olduğunu bir sürü örnek ile deneyimledi. Ama şu bir gerçek ki bu hale varmak öncelikle zamanla, devamında da o zamanın içinde prensipleriniz ve tatmin edici işlerinizle mümkün.

Mekan için mücadele: Sınıfların, fen laboratuarlarının, müzik ve resim dersliklerinin belirli standartlara göre yapıldığını, okul planlarının içinde bir biçimde yeri olduğunu görüyoruz. Ama drama atölyelerinin büyüklüğü, uygun zemin yapısı ve donanımına dair standartlardan söz etmek aklımıza bile gelmiyor. (Okul sahnelerinin nasıl yapılması gerektiği de ayrı bir tartışma konusu bence.) Drama derslerinin niteliğinden bahsederken dersin yapıldığı yerin yeterli bir alana sahip olması, uygun bir zemine, oturma-izleme düzenine sahip olması gibi unsurları unutmamalıyız. İşini kaliteli yapmak isteyen bir drama öğretmeni bu koşulları oluşturabilmek için mücadele etmeli. Vazgeçmeden mücadele etmeli, tıpkı üçüz öğrencilerimden üçüncüsü gibi.

Müfredat için mücadele: Çağdaş Drama Derneği başkanı sayın Ömer Adıgüzel Urfa’da gerçekleşen seminerin kapanışında yaptığı konuşmasında değindiği gibi içeriği (sanırım okullarda müfredat öncelikli olmak üzere) daha çok konuşma ve tartışma vakti geldi. Bu gün Türkiye’nin değişik illerinden ve her ilin farklı bölgelerinden drama eğitmenlerinin yıllık planları olup olmadığı sorulsa önemli bir kısmının planının olmadığını görebilirsiniz. Yıllık planı olanların ise planlarını alıp karşılaştırdığınızda hiçbirinin diğerine benzemediğini görürsünüz. Plan yapanların planları için neyi referans aldıkları ise ayrı bir konu. Çeşitli yayınevlerinin yardımcı kaynak kitaplarının da çoğu oldukça sığ.

Bu yazıda drama eğitmeninin niteliğini, içinde bulunduğu zorlukları ve önünde mücadele etmesi gereken belli başlı problemleri basitçe ortaya koymaya çalıştım. Özetlemek gerekirse drama eğitmenlerinin önemli bir kısmının sosyal hakları yok. Çalıştıkları kurumlarda uzun süreli çalışma şansı ve kuruma nüfuz edebilme imkanı bulan eğitmen sayısı da çok değil. Çoğu drama atölyesi ideal koşullardan uzak. Hatta çoğu eğitmen okulda drama derslerini sınıflarda, uygun olmayan zeminli çok amaçlı salonlarda yapmaya çalışıyorlar. Ve yıl boyu ne yapacaklarına dair önlerinde bir müfredat yok.

Eğlenceli bir oyunu çocuklara oynatmak, değişik değişik bir sürü oyun bilmek drama öğretmeni olmak için yeterli değil. Okulun en sevilen öğretmeni olmaktan ve drama dersinin de en sevilen ders olmasından doğal bir şey yok. Çünkü çocukla çalışıyoruz. Çocuğa oyun oynatıyoruz. Ama bu bizim için bir illüzyon. Drama öğretmeni mücadele etmeli.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Nedim Buğral

Yanıtla