Shakespeare Erzurum'da: 'On İkinci Gece'

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Shakespeare (1564-1616)’in tahminen 1601’de yazdığı düşünülen ve alternatif başlığı olan tek oyunu olan ünlü komedisi “On İkinci Gece (Twelfth Night, or What You)”, Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmekte.

Tarz olarak “Bir Yaz Gecesi Rüyası”nı andıran, aslı 5 perde olan oyunu Gürcü yönetmen Zurab Sikharulidze (1950) arasız bir saat on beş dakikaya indirgeyerek sahneye koymuş. Tam anlamıyla “oyun içinde oyun” olan William Shakespeare’in bu en çok bilinen, en çok sahnelenen ve “en zarif” olarak tanımlanan komedisini Fabian, Valentine ve Uşak karakterlerinden, Subaylardan, falan soyutlayarak sahneye taşımış. Emre Satı ile birlikte kotardığı sahne tasarımını da olamazcasına sadeleştirerek demir konstrüksiyon dört dikdörtgen çerçeve, çift taraflı merdiven ile bir tabureye indirgemiş.

Diğer taraftan, “On İkinci Gece” başlığının Shakespeare döneminde kutlanan Noel’in on ikinci günü şenlikleriyle bağlantılı olduğunu dikkate almamış. Dolayısıyla dört karakterin ardı ardına sıraladıkları “on ikinci gece” repliği, Shakespeare ile yeni tanışan izleyici açısından havada asılı kalmış.

Oysa “On İkinci Gece” adı Noel şenliklerinden alınmış. 6 Ocak tarihinin İsa’nın cemaate ilk açıklamasını yaptığı gün olması, bu günün de Noel’in on ikinci gününe denk gelmesi, on ikinci gecede sarayda ve soyluların köşklerinde oyunların oynanmasının alışkanlık edinilmesi bu oyunun başlığını belirlemiş. “On İkinci Gece” adı, (uzmanların hiç kuşkusu yok) oyunun on ikinci gecede sarayda oynanmak üzere kaleme alınmasından kaynaklanmış.

Alternatif Başlık

Kimi Shakespeare uzmanlarının “Twelfth Night or What You (On İkinci Gece ya da Siz Nasıl İsterseniz)” başlığını işaret edip, ikinci başlığı: “Şayet ‘On İkinci Gece’ adını beğenmezseniz, hangi adı isterseniz o adı deneyiniz” anlamında kullandığını iddia etmeleri boşa değil herhalde!

O takdirde, ben Zurab Sikharulidze’nin yerinde olsam oyunu sahneye koyarken başka bir başlık kullanır, “on ikinci gece” repliğini makaslar, seyircinin kafasını bulandırmazdım. Nedime/Hizmetçi ikilisini de fevkalade gereksiz bulur, oyuna eklemezdim.

Zeynep Avcı’nın İngilizce asıllarından, Fransızca uyarlamalarından ve mevcut çevirilerden yararlanarak başarıyla Türkçeye çevirdiği/uyarladığı (Toplu Oyunlar 1-Mitos-Boyut Yayınları/2003) oyununda Esra Selah zevkli mi zevkli dönemsel giysi tasarımları yapmış. Duran Güngör’ün ışığı ise eylemleri destekliyor, vurguları ortaya çıkarıyor, tempo ve ritme yardımcı oluyor.

Bu arada, Melike Durak’ın Rönesans döneminden çağrışımlar içeren başarılı dans düzeni de oyuna pek güzel oturuyor.

Erzurum’da Oyunculuk

Oyuncu kadrosunun tamamı başarılı…

Rollere dönük tüm yaklaşımları biliyorlar, anlamışlar ve bunları iyi kontrol ediyorlar.

Kaptan’da Sinan Kaya, Hizmetçiler’de Melike Durak ve Kübra Tığtepe, Orsino’nun mahiyetindeki Curio’da Taner Yılmaz üstlerine düşeni mükemmelen başarıyorlar.

Sebastian’da Cihat Faruk Sevindik duygularını sürekli harekete geçiren ve bu sayede fiziksel skoruna yaşam veren yönelimleri bulmuş.

Kaptan Antonio’da Emre Yılmaz, dışsal fiziksel gerçekliğinin su yüzüne çıkışıyla heyecanlandırıyor, temiz diksiyonuyla da dikkat çekiyor.

Maria’nın Duyguları

Olivia’nın nedimesi Maria’da Merve Gül oynuyor.

Maria’nın duygularını, iradesini, aklını, tüm varlığını harekete geçirmek için derinlikli tutkuları var Gül’ün. Sir Toby ile olan ilk tablodaki işveli/cilveli Maria’yı oyun ilerlediğinde ciddileştiriyorsa, bence bu kendisinin değil Zurab Sikharulidze’nin sorunu olmalı.

Levent Aras, Sir Andrew Aguecheek’te oyun boyunca fevkalade tempolu bir oyun vermekte. Sir Toby Belch’e can veren Mehmet Yıldız ile de çok iyi paslaşıyorlar. Oyuncunun yaratıcı hali, beklenen ya da beklenmeyen bir uyarıcıya olan tepkisi gibi, kendiliğinden ve doğru olduğu zamanki haliyse, bu iki oyuncunun alnından öpmeli.

Soytarı Feste’de Sezai Yılmaz, sahne üstünde olduğu süre içinde sanatsal arzu ateşini mükemmel koruyor, karşılığında kendine denk düşen içsel özlemleri açığa çıkarıyor.

Burcu Aksakal’ın Kontes’i

Kontes Olivia’da Burcu Aksakal, amacından sapmayan bir oyunculuk örneği veriyor. Sanatsal doğasının cilalanmış oyunculuğun önüne nasıl geçtiğini seyredenlere başarıyla gösteriyor.

Abdullah Arif Atalay, rolü üzerinde iyi düşünmüş, imgelemini iyi çalıştırmış, hiç aşırılığa kaçmadan Dük Orsino karakterini sempatik kılıyor.

Malvolio’da Emrah Keskin, içsel yaşamının kaynağını bir oyuncu olarak kendi doğasına yaklaştırarak bir rolün “ben”i olan o gizemli ve belki de “mahrem” sayılabilecek merkeze inmesini biliyor. Malvolio’nun tutkularını çok renkli ve çok yönlü resmediyor.

Başarılı Bir Viola

Nazlı Polattaş ise, yaratıcılığının tüm yollarını denemekte; tüm yöntemlerini öne sürmekte, hatta tüketmekte. Viola’yı ve Cesario’yu ete kemiğe büründürürken, aklı değil duyguları, düşüncesi değil yaratıcı coşkuları devreye girmekte.

Sözümün özü şu ki, Genel Müdürlük isteyiverse de, Erzurum Devlet Tiyatrosu’nun oyuncularını büyük kentlere; İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e götürüverse, böylece tiyatro tutkunlarının büyük bölümü de Erzurum Devlet Tiyatrosu oyuncularını izleyebilse.

Oyuncu disiplini nasıl olmalı, onlar da tanıklık edebilse…

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla