Bir Şehir, Bir Tarih, Bir Hayat

Pinterest LinkedIn Tumblr +

haldun-dormenHaldun Dormen’in ‘Anılar’ı, onun daha önceki üç anı kitabını birleştiriyor: ‘Sürç-ü Lisan Ettikse’, ‘Antrakt’ ve ‘İkinci Perde’. Dormen sadece kendi hayatını, kendi tiyatrosunu değil, bir şehrin, o şehrin kültürünün tarihini de ortaya sermiş.

Bana Haldun Dormen, sanki doğdum doğalı hayatımın kopmaz bir parçasıymış gibi geliyor. Aslında o hayatın uzunca bir bölümünde gerçekten de öyleydi. Adıyla, oyunlarıyla, Haldun Dormen tiyatrolarıyla; dahası şovlarıyla müzikalleri ve televizyon programlarıyla… Ama hepsinden çok, Dormen tiyatrolarıyla…

Tiyatroyu seven bir Amerikan Kız Koleji öğrencisi olarak, okullarımızdaki ablaların ağabeylerin, daha sonra akranların tiyatro tecrübelerinden haberdardım tabii. Hayranlıkla izlerdik. O iki okuldan gerçekten çok iyi oyuncular, yönetmenler çıkmıştır. Ben Haldun Dormen’i okuldayken izleyemedim, daha sonraki dönemlerdenim. Ama Cep Tiyatrosu’ndan bu yana onu yönetmen olarak da, oyuncu olarak da tanıyorum. Önce orada, sonra çok sevdiğim Küçük Sahne’de, Ses Tiyatrosu’nda sahnelenen hemen hemen her oyunu izlemişimdir. Hatta kendisinin başarısız olarak gördüğü oyunlardan, örneğin ‘Karaağaçlar Altında Arzu’dan hayli etkilenmiştim. Yıllarca bazı sahneleri gözümün önüne geldi.
Dormen’in üç kitabını: ‘Sürç-ü Lisan Ettikse’, ‘Antrakt’ ve ‘İkinci Perde’yi bir araya getiren ‘Anılar’ı, daha önce üçünü de okuduğum halde, havasına, akışına, gözler önüne serdiği tarihe, eski İstanbul’a, tiyatronun gelişimine, değişimine kapılarak sanki taze bir merakla okudum (biraz vakit alıyor). Meğer tiyatro hayatımızda ne önemli bir yere sahipmiş o zamanlar. Şehir tiyatroları, yazın İstanbul’a gelen Ankaralılar, tek tük özel tiyatrolar derken, ne klasikler, ne öncü oyunlar izlemişiz. Bunu hatırlamak bile iyi geliyor insana.

YOLLARIN BAŞLANGICI 

Her şey, zengin bir ailenin çocuğu, başarılı işadamı babanın oğlu Haldun Dormen’in ruhuna tiyatro sevgisi işlemesiyle başlıyor. Dormen, Galatasaray ve Robert Kolej’in ardından, A.B.D.’ye, Yale Üniversitesi’ne tiyatro yönetmenliği eğitimi görmeye gitti. Okulun yanısıra Pasadena’da da çok değerli bir tiyatro tecrübesi yaşadı. Tunç Yalman ve Şirin Devrim de o sırada oradaydılar, gazete haberlerinden gelişmeleri izlerdik. Ülkesi dışında oyunlar yöneten Dormen, Türkiye’ye gelince de birlikte en çok çalışmak istediği kişiye, Muhsin Ertuğrul’a başvurdu. Onun yönetimindeki Küçük Sahne’de oynamak için. Yıl 1954. Gerçi çok iyi karşılandı (“Nerelerde kaldın Haldun Paşa? Gözümüz yollarda kaldı?”) ama bir türlü kendini sahneye çıkamayınca morali bozuldu.

Nihayet Frederick Knott’un ‘Cinayet Var’daki (Dial M for Murder) Tony rolüyle sahneye kavuştu. Kitabın arkasındaki fotoğraflar arasında bu oyundan da bir resim var, kesinlikle hatırlıyorum. Nasıl ki, Nur Sabuncu’lu ‘Hamlet’i de hatırlıyorsam. “İyi fikir değilmiş” demekle yetineyim ama bu Dormen’in değil, Ertuğrul’un fikri. Gene o dönemden, iki ayrı ‘Çayhane’ sahnelemesi de hatırlıyorum. Bir de, benzerine bir daha pek rastlayamadığımız bir oyuncuyu, Heyecan Başaran’ı.

Dormen’in, Küçük Sahne’de istediği yönetmenlik ve oyunculuğu yapamayacağı düşüncesiyle açtığı, Parmakkapı’da ikinci kattaki 60 kişilik Cep Tiyatrosu ise başka bir âlem. Ara sokaklardaki bu köhne, küçük tiyatro, bu alternatif tiyatro öncüsü hep ağzına kadar dolu olurdu. İki yıl sonra, 1957’de, aradığı yeri buldu: Muhsin Ertuğrul’un oyuncularına bırakıp Ankara’ya gittiği Küçük Sahne. Ayfer Feraylı ‘Papaz Kaçtı’nın adının, Sıkı Yönetim bastırmasıyla ‘Kaçan Kaçana’ olduğu aklımda. Gülriz Sururi’yi ‘Ben Bir Fotoğraf Makinesiyim’de nasıl beğendiğim de. ‘Montserrat’da ağlamış, ‘Teyzesi’nde Erol Günaydın’a hayran kalmıştık. ‘Sözde Melekler’de Ayfer Feray ile Gülriz Sururi’nin oyun boyunca sözünü ettikleri İzzet Günay’ın son sahnede sağdan girişi de gözümün önünde.
O dönemin pek çok eskili yenili oyuncusu benzersiz bir galeri oluşturur hafızamda. Yukarıdakilere ek olarak Metin Serezli, ‘Tatlı Kaçık’ Nisa Serezli, Erol Keskin, İlhan İskender (genç yaşta ölünce adına bir tiyatro ödülü konmuştu), Altan Erbulak, saymakla bitmez. Cahide Sonku’yu, Cahit Irgat’ı, Ulvi Uraz’ı (‘Nina’ ve ‘Cengiz Hanın Bisikleti’yle) o sahnede izlemiştik. Uzun ömürlü olamadı, yazık. Ama eşsiz Irgat sonra geri döndü. ‘Kamp 17’, kadronun neredeyse bütün erkek oyuncularını bir araya getiren müthiş bir oyundu.
Haldun Dormen, Cep Tiyatrosu’nda, Küçük Sahne’de, 1972’de Refik Erduran’ın ‘Ayı Masalı’ ile perdesini açan Ses Tiyatrosu’nda ve her yerde bize daima mükemmel prodüksiyonları olan oyunlar, gösteriler sundu. Daha azıyla kanaat etmedi. Çoğu nicedir birer usta olan, bir kısmı ise ne yazık ki ya vefat etmiş ya da tiyatroyu bırakmış pek çok oyuncu yetiştirdi. Örneğin, ‘Kaygısız’a hayat veren Altın Erkuş gibi. Tiyatro rejisine, eğitimi sırasında öğrenip benimsediği, farklı, yaratıcı, enerjik bir tanım kazandırdı. Kendisi, tiyatrosundakilerle ortak çalışmaları için, “Bir işi hep böyle birlikte yapma, yaratma duygusu”ndan söz ediyor. Cemal Süreya’nın dediği gibi, “Tiyatroyu saydırdı, sevdirirken saydırdı.” Bir de, çok uzun yıllar dekorlarını hazırlayan Osman Şengezer’in dediği gibi, bir ‘cadı enerjisine’ sahipti. Hiç durmadı, hiç yılmadı.

AİLE ALBÜMÜ 

Ama ‘Anılar’da sadece bunlar yok, her üç tiyatronun oyunları, bütün çalışanları, Dormen’in hayatındaki insanlar, emelleri, bütün yaptıkları var: Müzikaller, Gülriz hanımdan bir yıldız yapan Türkiye’nin ilk müzikali ‘Sokak Kızı İrma’ (1961), Erol Günaydın’ın yazıp, müziklerini Cemal Reşit Rey’in bestelediği ve Dormen’in sahneye koyduğu ‘Yaygara 70’, Egemen Bostancı döneminden ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’, Şehir Tiyatroları’nda onlarca yıl afişlerden inmeyen Rey kardeşlerin ‘Lüküs Hayat’ opereti ve iki film: 1966 ve 1967 Antalya Altın Portakal Film Festival’lerinde ödül alan ‘Bozuk Düzen’ ve ‘Güzel Bir Gün İçin’.  1986 yılında Hacettepe Üniversitesi tarafından Onursal Bilim Doktoru unvanı verilen Dormen ellinci sanat yılını çoktan geride bıraktı.

Belki de onu sadece bir dizinin ‘Uşak Pertev’i olarak hatırlayanlar, bu zengin ve yaratıcı hayata tanık olunca hayretlere kapılacak, tiyatroseverler ise mutlaka bu maceraya ortak olmaktan sevinç duyacak. Ama bu şehrin eski halini, güzelliğini, yıllarla gelenleri ve gidenleri hatırlayanlar için Haldun Dormen’in ‘Anılar’ının bir aile albümünden farkı yok. Okudukça, eski günleri, güzel yazları ve sayfiyeleri, eski tiyatro sahnelerini ve sevdiğimiz insanları, yaşadıklarımızı hatırlıyoruz. Yaşadıklarımızı ve kaybettiklerimizi…

Sevin Okyay / sevino@gmail.com

Akşam

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.