Dünyada Kültür Politikaları-I

Pinterest LinkedIn Tumblr +

sacitakdede.thumbnailSacit Hadi Akdede

Giriş

Önümüzdeki birkaç sayı, dünyada (dünyanın çeşitli ülke ve bölgelerinde) kültür ve sanat politikaları, bu politikaların finansman biçimleri,  devlet-sanat ilişkisi, devletin çeşitli sanat dallarını destekleme biçimleri üzerine yazılar yazacağım.  Kültür politikaları dünyanın birçok ülkesi için de daha yeni yeni konuşulan ve tartışılan konulardır.  Bugünlerde hem bazı Avrupa ülkeleri hem de ekonomik olarak hızla gelişen bazı Asya ülkelerinin kültür politikaları hakkında uluslar arası dergilerde çeşitli yazılar çıkmaktadır.  Buna rağmen, Ortadoğu ülkelerinin kültür politikaları hakkında görece daha az yazı bulunmaktadır. Ortadoğu ülkelerinde kültür ve sanatın nasıl desteklendiği, hangi kültür ve sanat ürünlerinin daha çok talep edildiği ya da üretildiği gibi konularda çok fazla yayın bulunmamaktadır. Kültür ve sanat politikaları hakkında ilkyazılar Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın kültür politikaları hakkındadır. Keynes’in 1942 yılında Büyük Britanya Sanat Konseyi’nin (Art Council) başına geçmesi, ekonomistlerin kültür ve sanat kurumları ve onların yönetimi hakkında da fikir yürütebilecek araçlara sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Keynes Sanat Konseyi’nin başkanı olduğunda henüz kültürel ekonomi diye bir ekonomi alt alanı bulunmamaktaydı. Bunun için 1965 ve 1966 yıllarını beklemek gerekti. Bu yıllarda Baumol ve Bowen (1965 ve 1966) neo-klasik kültürel ekonominin temellerini atmıştır. Bu yıllardan sonra hem ekonomistler hem de politik ekonomistler kültür ve sanatın politik ekonomisi üzerine düşünmeye başlamışlardır.   Amerika’da 1960 yıllarda Ulusal Sanat Konseyi (National Endownment for the Arts)  kuruldu. Bu konsey kamu kaynaklarının sanata aktarılması işlevini görmüştür.  Ulusal Sanat Konseyi bir devlet kurumudur ve vergi gelirlerini sanat ve kültür olaylarına harcama işleviyle görevlendirilmiştir.  Bu konseyin övgüsü ve eleştirisi Amerikan toplumunda çeşitli kesimlerce yapılmıştır ve hala yapılmaktadır. Konu ekonomik olduğu kadar da politiktir.

İkinci dünya savaşı sonundan 1980’li yılların başına kadar geçen yıllar gelişmiş ülkelerde kapitalizmin refah yılları olarak adlandırılsa da çeşitli sanat kuruluşlarının ve gruplarının, özellikle gösteri ve sahne sanatları alanındaki bazı grupların/toplulukların finansal sıkıntı içine girdiği yıllardır.  Gelişmiş kapitalist ülkeler iki büyük savaştan sonra, hızlı bir ekonomik büyüme sürecine girmişlerdir. Ayrıca, bu yıllarda devletin ekonomiye müdahalesi çok olağan karşılanmakta ve toplumsal refahı yükseltmekte devlete görevler düştüğü fikri kabul görmekteydi. Buna karşın, aynı ekonomik büyüme kültür ve sanat alanında görülmemiş ve bazı sanat toplulukları veya sanatçılar ekonomik sıkıntı içine girmişlerdir.  Devletin kültür ve sanat alanında da varlığını göstermesi ve bu alanlara ekonomik destek vermesi toplum tarafından beklenen bir durum olmuştur. Devletin doğrudan müdahalesinin olduğu her alanda olduğu gibi bu müdahaleyi olumlu ve sanatçılar için olumsuz bulanlar da olmuştur. Örneğin Amerika ve İngiltere’de çeşitli muhalif sanat akımları türemiştir. Bunlara daha sonraki yazılarda değinilecektir. Kültür ve sanatı ekonomik olarak desteklemek için de ülkeler çeşitli kurumlar geliştirmeye başlamışlardır.  Bazı ülkeler, sanat konseyi türünden kurumlar oluştururlarken ( İngiltere ve Amerika örneği), bazı ülkeler de Kültür Bakanlıkları ve onlara bağlı kurumlar oluşturmuşlardır (Fransa örneği). Türkiye’de de örneğin Kültür Bakanlığı 1971 yılında kurulmuştur.  İngiltere’de Thatcher’in ve Amerika’da Reagan’ın iktidara gelmesi ve 1980’li yılların başında ekonomik liberalleşme ve dışa açılma politikalarının başlaması, devletin doğrudan ekonomik rolünü azaltıcı işlev gören ideolojilerin gelişmesine neden oldu.  Böylece ülkeler özelleştirme politikalarının hegemonyasına girdiler ve birçok alanı özel sektöre bırakmayı en doğru politika tercihi kabul ettiler. Bu dönemde İngiltere’de ve Amerika’da şirketlerin sanat ve sanatçılarla olan ilişkinde devlet aracılık etmiş ve sanata devlet yardımından çok özel sektörün yardım etmesi gerektiği fikrini yaymaya çalışmıştır, Wu (2005).

Bu konu ülkemiz için de güncelliğini korumaktadır çünkü merkezi devlete bağlı bazı sanat kurumlarının (opera bale ve ödenekli tiyatrolar gibi)  idari ve mali yapıların değiştirilmesi sık sık gündeme gelmektedir.   Devlet ve sanat ilişkinin nasıl olması gerektiği konusu güncel basında da sık sık tartışılmaktadır. Bundan dolayı hem dünyada hem de Türkiye’de kültür politikaları daha yakından incelenmeyi hak etmektedir.  Bu yazıda öncelikle çok genel hatlarıyla dünyadaki temel kültür politikası modelleri incelenecektir. Önümüzdeki yazılarda daha ayrıntılı olarak çeşitli dünya ülkelerinden kültür politikaları örnekler yer alacaktır.

Dünyadan Kültür Politikası Modelleri

 Herhangi bir alanda politika oluşturmak devletin varlığını zorunlu kılmaktadır. Devlet sadece düzenleyici işlev görse bile, varlığı kural koyma ve kurallara uyma/uydurma bağlamında gereklidir. Kaldı ki, kültür ve sanat gibi bir alanda devlet ekonomik destek vermek anlamında da gereklidir. Bu destek için de bir kültür politikasının oluşturulması çok önemlidir ve gereklidir.

Bu bölümde, kapitalist demokrasilerde devlet ve sanat ilişkisini düzenleyen ana kültür politikası modelleri çok ayrıntılı olmayan bir şekilde incelenecektir. Kültür politikası literatüründe, genellikle belirtilen dört ana kültürel politika modeli bulunmaktadır ( Ulldemolins ve Arostequi, 2013).  Bu modeller genellikle Batı ülkelerinde devletin sanatı finanse etme biçiminin farklılıkları üzerinedir.   Zimmer ve Toepler’in (1996, 1998)  karşılaştırmalı kültür politikaları hakkında yaptıkları araştırmada,  Batı ülkelerindeki kültür politikalarının üç ana model çerçevesinde incelenebileceğini belirtmişlerdir. Bu modeller,  kıta Avrupa’sı modeli, Kuzey Avrupa ülkeleri modeli ve Anglo-Sakson modelidir.  Bunlara ek olarak, Ulldemolins ve Arostequi (2013) bir de Akdeniz ülkeleri modelini eklemiştir.  Zimmer and Toepler (1996. 1998), kıta Avrupa’sı modelini sanatsal anlamda mükemmeliyetçi ve idari anlamda da oldukça merkeziyetçi ve hiyerarşik bir yapı olarak tanımlamaktadır.  Bu modelde merkezi yönetim diğer yönetim birimlerine (yerel yönetim birimlerine örneğin) kültür politikasını dikte eder ve kurumlardan sanatsal anlamda mükemmel ürünler çıkmasını talep eder.  Bu modelin en iyi örneği Fransa’dır (Ulldemolins ve Arostequi, 2013).

Kuzey Avrupa ülkeleri modelinde İskandinav ülkeleri yer almaktadır. İskandinav ülkelerinde, sosyal demokrat refah devleti anlayışının eşitlikçi ve evrensel yapısına uygun olarak, kültürel faaliyetlerde geleneksel olarak devlet başrolü oynamaktadır. Bu ülkelerde merkezi devletin yerel yönetimler üzerinde normatif bir etkinliği bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle merkez en iyisini bilmez ve merkez ile yerel yönetimler arasında kültürel aktivitelerin yapısı ve öncelikleri bakımından bir hiyerarşi de bulunmamaktadır. Yerel yönetimler kültürel aktiviteler bağlamında merkezi hükümetten bağımsızdır. Yerel yönetimlerin çok etkin kullandığı çok amaçlı kültür merkezleri bu modelin ana karakteristiğidir.

Üçüncü model Anglo-Sakson ya da ekonomik olarak liberal modeldir. Bu modelde devletin rolü çok azdır. Kültürel hizmetler, kar amacı gütmeyen (non-profit)  birçok kültürel kurum tarafından yerine getirilir. Bu kültürel kurumlar özel firma olarak tüzel kişilik kazanmamışlardır. Bu kurumlar daha çok, dernek ve vakıf gibi kar amacı gütmeyen kurumlardır ve bu kurumların hem özel sektör firmalarından hem de devlet kurumu olan Sanat Konseyi’nden (Art Council) kaynak bulma işlevi bulunmaktadır. Bu modelde,  kıta Avrupa’sı ve İskandinav ülkeleri modeline göre, devlet kurumlarının (merkezi devletin) sanatı destekleme rolü daha önemsizdir veya azdır.  Bu modelin en iyi örneği Büyük Britanya’dır. (Ulldemolins ve Arostequi, 2013).

Dördüncü model de Akdeniz ülkeleri modeli diye adlandırılabilir. (Ulldemolins ve Arostequi, 2013)’in Esping-Andersen (2000)’den aktardığına göre, bu modelin kıta Avrupa’sı modeline benzediği, bununla beraber bu modelde savrukluğun, kuralların tam olarak yazılı olmamasının sakıncaları vurgulanmaktadır. Bu modelde devletin rolü kıta Avrupa’sına benzer. Diğer bir deyişle, merkezden politika belirleme ve yerel yönetimleri bu politika çerçevesinde yönlendirme söz konusudur. Bununla beraber, Akdeniz modelinde, çok net tanımlanmış bir yönetmelik, yazılı kurallar ve şeffaf kriterler bulunmamaktadır. Lobicilik çok yaygın ve gözlenen bir durumdur.  Bu modele İspanya ve İtalya örnek olarak gösterilmektedir: Türkiye’deki yapı da Akdeniz modeline uymaktadır.

Burada görüldüğü gibi modeller belli bir teori farklılığından öte, uygulamada ülkelerin sanatı finansman biçiminin farklılıklarından kaynaklanmaktadır.

Aslında yukarıdaki dört farklı model,  son yılların moda terimi olan “yeni kamu yönetimi” (New Public Management)  modeline doğru yakınsamaya başlamıştır. Bu yeni kamu yönetimi modeline göre, kamu yönetiminde performansa dayalı değerlendirme söz konusu olmaya başlamıştır. Kamu yönetiminde değişik hizmet alanlarında çeşitli performans kriterleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu aslında bazı hizmet alanlarını devletin ve kamunun üretim ve yönetim alanından çıkarmak için geliştirilmiş yeni kavramlardan biridir. “Yeni kamu yönetimi” anlayışı 1980’lerden sonra Anglo-Sakson dünyada oluşan ekonomik liberalleşme anlayışının politik alana yansıması olarak anlaşılmalıdır. Bu yeni yöntem hem devletin ve kamunun hizmet alanını daraltmak hem de kamu ve devlet kurumlarının hizmetlerinde piyasa ekonomisi mantığını yerleştirmek için çeşitli görüşler geliştirmiştir. Bu görüşlerin en önemlilerinden biri “kamuda performans” uygulamasıdır.  Performans kavramı, kamuoyunun algılamasında etkinlik kavramına yakın anlamlar kazanabileceği için,  bu yeni yöntemi savunanlar çeşitli hizmet alanlarında çeşitli performans kriterleri oluşturmuşlar ve uygulamışlarıdır. Bu yeni anlayış aslında biraz önce de vurgulandığı gibi piyasa ekonomisi mantığını kamu hizmetlerine uygulamayı gerektirmiştir. Bu durum da her ülkede ve her hizmet alanında farklı sonuçlar doğurmuştur. Örneğin Anglo-sakson (Büyük Britanya ve Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeler) ülkeleri zaten tarihsel olarak da bu yönteme yakın oldukları için bu ülkelerde performansa dayalı kamu hizmeti üretimi daha az sorunla ilerlemişken, diğer ülkelerde daha sorunlu olmuştur. Bu yeni sistemin en gözle görünür uygulaması, kamunun doğrudan hizmet üretmesi yerine hizmeti satın almasıdır. Hizmeti de her zaman özel sektör firmalarından satın almak zorunda değildir. Devlete bağlı olmayan özerk organizasyonlar (Non-Governmental Public Bodies)  ortaya çıkmıştır. Hizmeti bunlar üretmekte ve kararları da bunlar almaktadır. Bu organizasyonlar merkezi bütçeden pay almaktadırlar.  Bu organizasyonların işlemleri Büyük Britanya’da bile son zamanlarda tartışma konusu olmuştur ((Ulldemolins ve Arostequi, 2013). Bu organizasyonların denetimindeki sorunlar ve kaynak kullanımında devletin süreci çok iyi kontrol edememesi, bu organizasyonların eleştirilmesine neden olmuştur. Bu tür organizasyonların, kültür alanında kutuplaşmaların daha çok olduğu Türkiye’de uygulanabilmesi oldukça zor görünmektedir.

Şimdi bazı Avrupa ülkelerinde devletin sanatı nasıl desteklediğini birkaç somut örnek üzerinden açıklamaya çalışalım.  Kuzey ülkelerinde devlet, sanat ve sanatçı ilişkisi incelendiğinde, öncelikle sanatçı birliklerinin (associations) çok önemli olduğu görülmektedir (Heikkinen, 2005; Rueschemeyer, 1997).  Kuzey ülkelerinde sanatı ve sanatçıları ekonomik olarak destekleme modelinin temeli kısaca şöyledir: sanatsal kalite kaynakların dağıtımında çok önemlidir ve sanatsal kaliteye ve kaynak dağıtımına da uzmanlar kurulu verir. Diğer bir deyişle bu kurul, kaynak dağıtımında karar verici konumundadır.  Kaynaklar bireysel sanatçılara dağıtılabildiği gibi,  ekip çalışması gerektiren sanat dallarına (tiyatro, senfoni orkestrası, opera-bale) da dağıtılabilmektedir. Uzmanlar da sanatçıların oluşturduğu birlikler tarafından seçilir.  Uzmanlar kurulu üyeleri sanatçı birlikleri tarafından üç ya da dört yıllığına seçilirler.  Uzmanlar kurulu hem merkezi yönetimin kaynak dağılımında hem de yerel yönetimlerin sanatı ve sanatçıları desteklemede karar alıcı konumundadırlar.  Yerel yönetimler kendi uzmanlar kurullarını oluşturabilmektedirler.  Uzmanlar kurulu üyeleri genellikle ilgili sanat dallarının sanatçıları arasından sanatçı birlikleri tarafından seçilir.  Bununla beraber ülkeden ülkeye değişiklik gösteren çeşitli yapılar da mevcuttur. Örneğin Norveç ve İsveç’te uzmanlar kurulu sadece sanatçı birliklerinin seçtiği sanatçı üyelerden oluşurken, Danimarka ve Finlandiya’da uzmanlar kurulunun içinde sanatçıların yanında çeşitli kültürel kurum temsilcileri ve hatta siyasi parti temsilcileri de mevcuttur.  Rueschemeyer (1997) ressam ve heykeltıraşların nasıl desteklendiklerine ilişkin somut örnek vermektedir.   Örneğin Norveç’te birçok şehirde “Sanatçı Merkezleri” denen kültür ve sanat merkezleri bulunmaktadır. Bu merkezlerde sahne sanatları için bir sahne ve salon bulunmamaktadır.  Bu merkezler sadece görsel sanatları desteklemek için oluşturulmuştur. Bu merkezlerde bir sergi salonu, sanatçıların işlerini satabileceği bir satış yeri (dükkan) ve bir de cafe bulunmaktadır. Bu sanatçı merkezlerini sanatçı birlikleri yönetmektedir.   Bu merkezlerde bir ofis, sanatçı birlikleri başkanlarına ayrılmıştır. Bu tür merkezleri inşa etmek büyük bir gösteri salonu inşa etmekten daha ucuz olduğu için de bu tür harcamalar için kaynak bulmak daha kolay olmaktadır. Norveç’te görsel sanatlar sanatçıları genellikle hem edebiyatçılara hem de sahne sanatları sanatçılarına göre ekonomik olarak daha dezavantajlı oldukları için, bu sanatçılar için oluşturulan “sanatçı merkezleri” özellikle ressam ve heykeltıraşları desteklemek için önemli bir araç olmuştur Rueschemeyer (1997).   Görsel sanatlar sanatçılarının kazançlarının, özellikle sahne sanatları sanatçıları ve edebiyatçıların kazançlarıyla karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğu gözlenmektedir. Bu durum sadece Norveç için ve sadece 1980’li yıllara kadar olan dönem için geçerli olmamıştır. Bu durum bütün Kuzey ülkeleri hatta bütün Avrupa için de geçerliliğini korumuş ve korumaktadır. Galeri veya müze piyasasına girebilen ressam ve heykeltıraşlar, eserlerin her el değiştirmesi sırasında gelir elde edememektedirler. İlk satış sırasında eserinden çok yüksek gelir elde edememiş olan ressam ve heykeltıraş, sonraki el değiştirmeleri de eğer bu konudaki hukuki sistem çok iyi gelişmemişse çok iyi takip edememekte ve bir anlamda sömürülmektedir. Bu konu kültürel ekonomi literatüründe daha 1970’li yıllarda dile getirilmesine karşın (McLain, 1977), bu konuda sanatçıyı koruyan düzenlemeler istenen düzeyde gerçekleşmemiştir. Bu durumda da sanatçılar galeri ve müze piyasasına girmek için çeşitli lobi faaliyetlerine girmekte ve sisteme tutunmaya çalışmaktadır.  Galeri ve müze piyasasına giremeyen sanatçılar ise sanatlarını sürdürmekte zorlanmaktadırlar çünkü başka işlerde çalışmaktadırlar.

Bu yazıda, dünyadan kültür politikası modellerinin bazılarını çok genel hatlarıyla çizdik. Önümüzdeki sayılarda bu konuları ayrıntılı incelemeye devam edeceğiz.

Kaynakça

Baumol, W.J. ve Bowen W.G. (1965) “On the Performing Arts: The Anatomy of Their Economic Problems”.  American Economic Review,  55: 495-502.

Baumol, W.J. ve Bowen W.G. (1966)  “Performing Arts-The Economic Dilemma”. The Twentieth Century Fund. New York.

Heikkinen, M.  (2005), Admınıstratıve Defınıtıons of Artists in The Nordıc Model of State Support for Artısts, International Journal of Cultural Policy, Vol. 11, No. 3,

McLain, J. 1978, The Income of Vısual Artısts in New Orleans, Journal of Cultural Economics, Volume 2. Issue 1, 63-76.

Rueschemeyer, M.S. (1997), “Art, artists’ associations, and the state in Norway”, Journal of Arts Management, Law, and Society; Fall 1997; 27, 3; Academic Research Library pg. 187

Ulldemolins, J..R. ve Arostegui, A.R.(2013) “The governance of national cultural organisations: comparative study of performance contracts with the main cultural organisations in England, France and Catalonia (Spain)” International Journal of Cultural Policy, Vol. 19, No. 2, 249–269

Wu, Chin_Tao   (Kültürün Özelleştirilmesi 1980’lerden beri Şirketlerin Sanata Müdahalesi), İletişim Yayınları 2005.

Zimmer, A. and Toepler, S., (1996). “Cultural policies and the welfare state: the cases of Sweden, Germany and the United States. The journal of arts management, law and society, 26 (3), 167–193.

Zimmer, A. Toepler, S., (1998). “The subsidized muse: government and the arts in Western Europe and the United States, paper given at the 10th international conference on cultural economics, Barcelona.

Not: Bu yazı İktisat ve Toplum Dergisi’nin 30. sayısında da yayınlanmıştır.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sacit Hadi Akdede

Yanıtla