Muzır Masallar Zinciri

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Oyun, Şensoy’un öcü masalları dünyası olarak tanımladığı herhangi bir ülkede başlıyor ve ucu açık gelişiyor. Yoksulluğun çok, hak ve adaletin yok olduğu bir ülkeyi ele alıyor. Bu ülkede masallar da, masalcılar da hayli muzır. Ortaoyuncular’ın aralarına Ferhan Şensoy’un kızları Ferhan ve Derya Şensoy’un da yeni katıldığı hoş bir ekip çalışması “Masal Müfettişi…”

“Masal Müfettişi” Ferhan Şensoy’un “ileri demokratik güldürü” olarak nitelendirdiği son oyunu. Sert ve alaycı politik eleştirel tavrını zekice kotarılmış geleneksel tiyatromuza has mizah öğeleriyle besliyor. “Artık masalların da denetlenmesi, teftiş edilmesi zamanı geldi” diyor iğneli üslubuyla. Oyun, Şensoy’un öcü masalları dünyası olarak tanımladığı herhangi bir ülkede başlıyor ve ucu açık gelişiyor. Yoksulluğun çok, hak ve adaletin yok olduğu bir ülkeyi ele alıyor. Bu ülkede masallar da, masalcılar da hayli muzır. Masalcı Dayı (Ali Çatalbaş), Kafdağı’nın ardında yaşayan ve oğlu tarafından her çağrıldığında aşağıya uçan dairesiyle inerek “Kafdağı’nın boku çıktı, rakı yasak, sigara yasak” diye yakınan hafif titrek ama akıllı Baba (Ferhan Şensoy), Masala Fransa’dan pat diye düşen La Fontaine (Elif Durdu), Genç Kız (M. Ferhan Şensoy), Keloğlan (Orkun Akyıldız), Keloğlan’ın Kel Anası (Serap Günaydın) ve de ikide birde masala müdahale eden, Padişah tarafından görevlendirildiğini söyleyerek tiyatroyu, oyuncuları sansürlemeye kalkan cahil Masal Müfettişi (Pınar Alsan) arasında geçiyor. Hatta, oyunun bir yerinde, canlandırdığı tipten sıyrılarak “tiyatronun zapturaptı olmaz” diye bağırsa da Ferhan Şensoy, Müfettiş asla pes etmiyor!

Nasreddin Hoca’dan Dede Korkut’a, “Midas’ın Kulakları”ndan “Fareli Köyün Kavalcısı”na, John Steinbeck’e ve hatta Obama’ya uzanan zekice kurgulanmış bir uyumsuzluklar zinciri… Sanatçının politik eleştiri çizgisinin temelinde yatan bir özellik bu kanımca. Söz konusu uyumsuzluklar zincirini oluşturan halkalar sağlam ve güncel… Ferhan Şensoy, “masallardaki salak tesadüfler” üstünden yol alıyor. Sözünü sakınmıyor ve kendine özgü “Ferhanca” bir dille söylüyor söylemek istediklerini. “Voltaire bile benim masallarımla büyümüştür” diyen La Fontaine de her fırsatta masalda mesajın asal olduğunu anlatmaya çalışıyor, her dakika girip çıkarak oyunu bölen ve de oyunda müdahil olarak bulunduğunu inatla vurgulayan gamalı haçlı Müfettiş’e…

“Masal Müfettişi”nin ikinci bölümünde ülkenin halleri, sorunları giderek tırmanıyor. Bu kez Masalcı yerine Kralın Soytarısı çıkıyor karşımıza ve de cep telefonu bile “ya ya ya-şa şa şa, Kralımız çok yaşa” melodisiyle çalan Kral’la ilişkileri türlü acılara (!) gebe bir çizgide ilerliyor. Hatta Shakespeare’in soytarılarına da göndermeler yapıyor Soytarı ama yine Müfettiş engeline takılıyor akış. Bu arada, La Fontaine’in“dört artı dört bölü dört” masalı giriveriyor devreye… Sanki sahne üstünde yaşananların hepsi birbirlerine aykırı ya da bağlantılı değilmiş gibi ama aslında bir aykırılık söz konusu değil. Her şey yerli yerine oturuyor, Ortaoyunu ya da Karagöz’de olduğu gibi… Ferhan Şensoy son söz olarak şöyle sesleniyor: “Sonu pek de güzel bitmeyen bir masallar dünyasında dolaşıyor müfettişimiz. Böyle korkunç masallarla kimse eremez muradına, biz çıkalım klozetine! İyi uykular Türkiye!”

Ses 1885- Ortaoyuncular’ın aralarına Ferhan Şensoy’un kızları Ferhan ve Derya Şensoy’un da yeni katıldığı hoş bir ekip çalışması “Masal Müfettişi…”

Ve ‘Ferhangi Şeyler’

Şensoy’un 7 Mart 1987’den beri hiç aralıksız oynamakta olduğu tek kişilik gösteri “Ferhangi Şeyler.” Dünyayı bilemem ama bizde ciddi bir rekor bu. O günden bugüne 26 yıl geçmiş… İnsanlar değişmiş, ülkenin iklimi değişmiş… Şensoy’un hayatı değişmiş ama o günlerde onun, hatta bir biçimde bizim kuşağın da hayatlarının bir parçası olan Orkinos Hanım, mahalle bakkalı, bakkalın çırağı 2013’te de güncelliklerini yitirmemişler. Evet, hep olageldiği gibi, 1753’üncü temsilde de ‘Ferhanca’ bir mizah penceresinden bakıyor her gün yüzleştiğimiz olaylara Şensoy. Sahneye girer girmez, THY’deki yasaklardan, havaalanlarındaki ‘Only Nescafe’ ilanlarından (hayali, ama yakındır!) başlayarak yaşadığımız türlü garipliklerin içine dalıyor. Mesela, eşcinsellik üstüne kesilen ahkâmları ele alıyor, tırmanan tutuculuğu irdeliyor, bir gazete haberinden yola çıkarak cep telefonunun İslam dinine göre namazı nasıl bozduğunu anlatıyor‘Ferhanca…’ Sonra, düşüp kalktığı yazarlara Ionesco’ya sesleniyor. Arbuzov’dan Çehov’a, Dostoyevski’ye uzanıyor ve sözün kalıcılığını vurguluyor. Muhalif duruşunu bir yandan mizah yoluyla dile getirirken öte yandan kendi dünyasını zenginleştiren dil ustalarına, sazıyla selam ediyor. Boris Vian’a, Karl Valantin’e, Turgut Uyar’a, Âşık Mahsuni’ye. Ardından, günlük gazeteleri okuyor, yorumluyor, güldürüyor. Güldürürken düşündürüyor… Sahneden ayrılırken de çocukluk yıllarından başlayarak bugüne uzanan bir Türkiye portresi çiziyor ve “Selam olsun bizden sonrakilere”diyor. “Benim artık kimseye verecek selamım kalmadı…”

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla