Siyasi Erkin Atadığı İnsanlar Bağımsız Olabilecek mi?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

türkiye-sanat-kuruluDevlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi’ni kapatıp; sanatsal faaliyetlere desteği, kurulacak olan ‘Türkiye Sanat Kurulu’ bünyesinde toplamayı öngören yasa taslağını sanatçılar yorumluyor…

Radikal’de dün yayımlanan ‘Sanat için kurul mu?’ başlıklı haber, Devlet Tiyatroları’yla ilgili tartışmaları bir kez daha gündeme taşıdı. Hacer Boyacıoğlu’nun haberi, tiyatroların özelleştirilmesi için hazırlanan üç yasa taslağından birine yer veriyordu. Taslağa göre sanatta yetkiler, Kültür Bakanı’nın teklifi üzerine bakanlar kurulunca atanacak 11 üyeden oluşan ‘ Türkiye Sanat Kurumu’nda olacak. Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi kapatılacak. Desteklenmesine karar verilen projelere, projenin yüzde 50’sini geçmeyecek şekilde destek verilecek. Türkiye Sanat Kurumu çatısı altında halk dansları, plastik sanatlar ve geleneksel sanatlara da destek verilecek. Taslakla ilgili görüşlerini almak üzere sanat dünyasından isimlerle görüştük. İşte tepkiler…

Siyasi erkin atadığı insan bağımsız olabilir mi? 

Tamer Levent (TOBAV – Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı Genel Başkanı): Bu yasa devlet tiyatro ve balesinin kalkacağını gösteriyor. Devlet Tiyatrosu isminde tiyatrosu olmayan gelişmiş Batı toplumu var mı? Yurtdışında sanatsal temsil sorununda önemli sorunlar çıkacaktır. 11 kişilik sanat konseyini irdeleyelim. Sanat dallarına göre düşünürsek, altısından birisi tiyatrocu olabilir, bir diğeri opera ve bale yetkini olabilir. Yeterli bir temsil olmayacak. İl kültür müdürlüklerine bağlandığında sanatın özerkliği ortadan kalkmış olacak. Siyasi erkin atadığı insanların bağımsız olabilecekler mi? Projelerin yüzde 50’si desteklenecekse büyük prodüksiyon yapılamayacak demektir. Yıllardır bir sanat konseyinden, bu konseyin İngiliz Sanat Konseyi gibi sanat uzmanlarından oluşturulması gerektiğinden bahsediyoruz. Bir kurultay çerçevesinde sanattan anlayan, sanatçının gelişimine önem veren insanlardan oluşacak bir sistem olmalı. Taslaktaki model ise tuhaf, işlemesi adeta mümkün olamayan bir sistem. Gelişmiş, modern projelerin ortaya çıkması zor. Küçük, adına tiyatro denen yapılar olacak.

Avrupa’da örneği var demekle olmuyor…

Füsun Demirel (Oyuncu): Çok üzülüyorum, çok korkunç günler yaşıyoruz. Farkındayız aslında nereye gittiğimizin ama hiçbir şey yapamıyoruz. Meydanlara gidiyoruz, gaz yiyoruz ama işe yaramıyor. Eski sistemi beğenmeyebiliriz ama getirilen sistemi onaylamak imkânsız. Sanat özerkliğini kaybediyor. Kurumsal bir yapı oluşturmak yasa çıkarmak kadar kolay değil elbette. Cumhuriyetle birlikte varolmuş kocaman bir tecrübedir Devlet Tiyatroları, opera ve balesi. Kesinlikle daha da özerklik kazanması, yapının yenilenmesi gerekir. Ancak devlet adını yok edip ‘İl Kültür’e bağlamak mı özgürleştiriyor? Bakanlar kurulunun atayacağı 11 kişilik kurulla mı özerkleşiyor? İl Kültür’e her yeni gelen iktidarın çomak sokmayacağını nereden bilelim ki. Bizlerin de biraz Avrupa tecrübesi var. Avrupa’da örneği var demekle olmuyor… Kurumsal bir yapı oluşturmak kitaplardaki gibi olmuyor maalesef. Avrupalı politikacı kuldur ve sanat alanında öylesi hassastır ki muhafazakâr ya da demokrat, yüzyıllık oturmuş kurumlarla uğraşmazlar. Orada Rönesans yaşanmış, din reformdan geçmiştir. Siyasi iktidarın güdümünde bir yapı oluşturulmaya çalışılırken “Aman lütfen Avrupa” demesinler. Her şey Avrupa da değil zaten. O halde sayın siyasiler ve bürokratlar ‘telif hakları’ konusunda neden duyarsız kaldınız? Neden Avrupa gibi tıkır tıkır işlemedi mevzuat? Bu gidişattan endişe duymaktayız ve bu iktidarın kültür sanat alanındaki uygulamalarına güven duymuyoruz.

Anadolu’daki hizmet değişecek 

Ayşe Nil Şamlıoğlu (Tiyatrocu): Kararın sağlıklı olacağını düşünmüyorum. Devlet Tiyatroları ve Opera ve Balesi’nin Anadolu’nun her köşesinde verdiği hizmet değişecek. Bu kurul ne tür bir ‘seçkinlik’ kıstasına göre belirleniyor? Batı’da da sanat kurulları vardır. Maddi destek sağlar, devamlı değişen kişilerden oluşur, vizyonu vardır fakat belirleyici olmaz. İngiltere ’de National Theatre’ı destekleyen sanat kurulu var. Muhakkak ki saygı duyacağımız kişiler olacaktır kurulda. Aksini düşünmek istemiyorum. Fakat böyle bir kurumla tiyatro ve bale yürütülmez.

Sanat kurumları kendi temsilcilerini seçmeli 

Şahin Ergüney (Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği Genel Sekreteri)
Sanatın bağımsızlığı, özgürlüğü, özerkliği kalmaz. Özgür olsa sağlıklı diyebiliriz. Sanatın sorgulayan yapısını yok edip kendi anlayışında bir sanat oluşturma düşüncesidir bu. Sanat kurumları kendi temsilcilerini seçerse bu daha mantıklı olabilir. Devlet Tiyatrosu’nun yasası son derece güçlü ve sağlıklıdır. 49’dan bugüne gelen bazı eskimiş, tadil edilmesi gereken noktaları olsa da… Tamamen idareciler, bürokratlar olacak. ‘Seçkin’ sanatçılar nasıl olacak? Kendi anlayışındakiler insanlar getirilecek. Nasıl projeler gelecek, hangileri desteklenecek? Böyle bir durumda sanat da tiyatro da olmaz.

Sanat konseyi olmalı ama… 

Levent Üzümcü (Tiyatrocu): Kurulda kimlerin görev alacağı çok önemli. 11 kişiye bu görevin karşılığında maddi olarak ne verilecek? İnsanlar sanatın özerk ve özgür olabilmeleri için oraya geliyorlarsa tamam, destekleriz. Ama bu insanlar hükümet polisi olacaklarsa bu sadece sanatı kontrol edebilmek için yapılmış bir girişim olarak kalır. Siyasi rejimin kültür-sanat ile ilgili kendiliğinden yetişmiş çok elemanı yok. Sanat konseyi olmalı ama… Şehir Tiyatroları’nda da aynı problemle karşı karşıyayız. Türkiye’deki devlet destekli sanat kurumlarının ve özel sanat kurumlarının temsilcilerinin hepsinin içinde olduğu bir sistem olmalıdır.

Bir vandallık girişimi 

Orhan Alkaya (Tiyatrocu, yönetmen): Öncelikle gizlilik içerisinde yürütülen, Türkiye’nin imza attığı kültürel haklarla ilgili uluslararası anlaşmaların tamamına aykırı bir süreç. Hak sahipleri taraftır, onlarla yürütülen bir süreç kabul edilir, uluslararası toplumda. Görebildiğim kadarıyla ne tiyatro-opera-bale yöneticilerine ve çalışanlarına, ne meslek kurullarına fikir alışverişi süreçleri açılmaksızın hazırlık yapılıyor. Bu ancak aşırı otoriter toplumlarda olur. Haberdeki bilgilerin tamamıyla yanlış olmasını umuyorum çünkü bu Türkiye’de tiyatronun en önemli kurumsal yapılarının çökertilmesiyle sonuçlanacak ve toplumca uzun süre bedel ödememize yol açacak bir vandallık girişimi izlenimi uyandırıyor.

***

Dünyada durum nasıl?

Bilgi Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü/Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Öğretim Üyesi Asu Aksoy, sanatsal desteğin Avrupa ayağını anlattı: “Sanat kurulunun kurulması iyi bir haber. İngiltere, Hollanda gibi ülkelerde idari, kültür ve turizm bakanlığına bağlı, özerk sanat kuruluna sahipler, iyi işletebiliyorlar. Bir bütçesi oluyor kurulların, herkesin saydığı bir kamu kişiliği oluyor, kurula üye insanlar da bağımsız sanat-kültür insanları oluyorlar. Kurul hükümetin de sanat kültür alanındaki politikasını gözeterek, çok sayıda kaliteli projelerin en çok sayıda vatandaşa ulaştırılması amaçlı demokratik devlet işleyişini geliştiren bir felsefe çerçevesinde işliyor. Kaliteye, erişime, yaratıcılığa vurgu yapıyorlar. Hükümetin öyle bir politikası oluyor, sanat kurumları da bu politikanın gösterdiği felsefe üzerinden bütçelerini şeffaf bir şekilde dağıtıyor. İngiltere’de National Theatre gibi sanat kuruluşları finansman garantisi için sanat konseyi ile uzun dönemli anlaşma yapıyor. Uzun dönemli finansman garantisi oluyor. Taslak haberinde böyle bir atılım göremiyorum. Sadece proje desteği vererek büyük operalar, baleleri, kurumsallaşmayı destekleyemezsiniz. Yüzde 50 destek politikası da yanlış. Bu projeler çok pahalı olabiliyor. Kurumları kapatmak yerine yerelleşmeyi teşvik etmek, Şehir Tiyatroları şekline dönüştürüp devamını sağlamak, düzenli finanse edilen kurumlar haline getirmek lazım.”

Ebru Kentoğlu

Radikal

Paylaş.

Yanıtla