Gezi’de Eylem-Sanat

Pinterest LinkedIn Tumblr +

1[Banu Açıkdeniz’in 19 Haziran 2013 tarhinde Agos Gazetesinde yayınlanan haberini paylaşıyoruz.]

Sokaklarda, meydanlarda, duvarlarda, sosyal medyada dolaşan yaratıcılığın sınır tanımadığı günlerden geçiyoruz. Böyle bir ortamda “Sanatçılar Gezi parkında neler yaptılar?” gibi bir soru aslında bir anlamda boşa çıkıyor.

Hareketin doğası gereği seyirlik bir pozisyon almak çok mümkün değildi Gezi parkında. Dolayısıyla Gezi’nin sanatçıları temel olarak Gezi ahalisiydi. Bildiğimiz anlamda sanatçı- izleyici/takipçi formülasyonu artık işlemez hale geldi. Gezi içinde bir konserler dizisi tertip etme girişiminin sonuçsuz kalışını bunun bir göstergesi olarak kabul edebiliriz. Burada seyirlik bir temsile çok fazla yer yoktu. Dönemin öznel koşulları da bu durumda etkili oldu; Gezi ahalisi içinde, çatışmaların sürdüğü bir dönemde Gezi’de konser ve eğlence düzenlenmesine karşı bir tepki oluşmuştu. Son 20 günde eylem içinden çıkmayan ya da bizi bir eyleme götürmeyen sanatsal çabalar boşa çıkıyordu ve bundan sonra da bir süre boşa çıkacak. Bu durum yeni sanatsal formların oluşumuna yol açacak gibi görünüyor.

Daha çok katılımcı örneklerle, atölyelerle, ya da eylem niteliğindeki performanslarla karşılaştık Gezi’de süreç boyunca. Gezi’de neler oldu, neler bitti ? Tümünü anlatamasak da bir kısmından bahsedelim.

Oldukça kalabalık bir grup jonglör, tahtabacak, palyaço ile bir ritim grubu Galatasaray Meydanı’ndan başlayıp Gezi Parkı’na uzanan hat üzerinde bir performans gerçekleştirdi. Gezi parkına tek sıra halinde giren performans grubu parkın içinde dolaştı, üç tane limonunu kapan herkes jonglörlerin arasına katıldı.

Çıplak Ayaklar’dan Mihran Tovmasyan, Hrant Dink cinayeti ardından hazırladığı “Sen Balık Değilsin ki” adlı gösterisinin 12 dakikalık, kısa bir versiyonunu üç kez parkın çeşitli yerlerinde icra etti. Performans sırasında kullandığı konfetilere eşlik eden bomba sesleri, gazın kokusu hala burnunda olan seyirciye bu kez bambaşka bir deneyim yaşattı.

Ziya Azazi birkaç gün boyunca Gezi’nin farklı yerlerinde gaz maskesi ve semazen kıyafetleriyle sema performansı yaptı.

Miraç Kandili’nde Anti Kapitalist Müslümanların kıldığı kandil namazının ardından bir grup dansçı ve müzisyen, bir Alevi semahı, kısa bir Sünni ritüeli ve bir Ermeni ilahisi icra etti. Bir protesto mahiyeti de taşıyan başlangıçtaki namaz, farklı inançlardan öğelerin eklenmesiyle daha kapsamlı bir “eylem-ritüel”e dönüştü.

Gezi direnişi için üretilen şarkılar Gezi içinde çalındı, söylendi. Boğaziçi Caz Korosu, geleksel şarkıların sözlerini değiştirerek ürettiği çapulcu şarkılarını Gezi’deki kalabalıklarla birlikte söyledi. Kolektif İstanbul dev bir gayda bandosu ile Gezi Sahnesi’ne çıktı. Bandonun enstrümantal ezgilerinin duraklarına seyirci kendi sloganlarını serpiştirerek, kendi çapulcu şarkılarını oluşturdu. Kentsel dönüşüme ve çevreyi yok sayan şehir düzenlemelerine değinen “Tencere Tava Havası”, Kardeş Türküler’le birlikte çalınıp söylendi.

Artık gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen maskelerle, baretlere ve gözlüklere vura vura “Taksim Style” çapulcu dansı yapıldı.

Bir balerin, gaz maskesi ile, siyah bir kostüm içinde, çello eşliğinde “Kuğu Gölü”nden bir bölümü sahnede sergiledi.

İtalyan halk tiyatrosu Commedia dell’Arte’nin ünlü ikilisi Pantalone ile Arlecchino, Gezi Parkı’nda “Teyyibino ve Chapulçino” olarak karşılaştı. Aç, susuz, sigortasız, mülksüz Chapulçino, Teyyibino’nun altın yumurtlayan tavuğunu yiyince, efendinin orantısız şiddetine maruz kaldı, ama arkasında biriken diğer çapulcularla bir olup efendiye baş kaldırdı.

Selah Özakın’ın yönettiği ve rol aldığı “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın provaları Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerinde tamamlanan provaların ardından Gezi’de sergilendi.

Parkta “Direnişin günlüğü” atölyeleri düzenlendi. Katılımcılar Gezi parkı eylemlilikleri sırasında yaşadıklarını ve hala yaşamakta olduklarını; hikayeleri, anları, izlenimleri, resim ve tiyatral anlatı ya da temsil yoluyla birbirlerine aktardılar. Direniş anlatıları, Mimesis sahne sanatları portalında toplanmaya devam ediyor ( http://mimesis-dergi.org/direnis-gunlukleri/).

Parkta direniş boyunca bir Ermeni mezarlığı enstelasyonu direniş yer aldı. Gezi Parkı’nın bittiği yerden bugünkü TRT binasına kadar uzanan ve 1551 yılından itibaren, yaklaşık olarak 400 yıl boyunca Ermeni mezarlığı olarak kullanılmış olan alan, 1931’de cemaatin elinden alınmış. Nor Zartonk’un çadırının yanında yer alan ve “Mezarlığımızı aldınız Parkımızı alamayacaksınız” diyen mezar taşı, İstanbul’daki kentsel müdahaleler tarihinin niteliğine dair önemli bir ip ucu veren dikkat çekici bir sanatsal çalışmaydı.

12 Haziran Çarşamba akşamı, Gezi’ye 24 saat içinde bir müdahale beklentisi olduğu açıklanmış ve ortam gerilmişken, kuyruklu piyanosu ile bir piyanist çıkageldi. Meydanın farklı yerlerinde yüzünde gaz maskesiyle, saatlerce piyano çaldı; ortam sakinleşti, çatışma gerilimi dindi. Barikatların tepesine tırmananlar, merdivenlerde, meydanda oturanlar polisi unutup sabaha kadar müzik dinledi.

Parkın her yeri kendiliğinden oluşan bir açık hava sanat galerisine dönüştü: Pembe iş makinası, inşaat artıklarından yapılan dilek ağacı, oyun parkındaki fotoğraf sergisi, küçük mumlarla yazılan “direngezi” yazıları, ‘Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı Necati Şaşmaz’ın “Bize nazar değidi” şeklindeki tespitinden ilham alınarak birkaç saat içinde hazırlanıp asılan kocaman nazar boncuğu afişi…

Gezi parkında artık polisler var ve açık hava müzesinden eser kalmadı ama sanat-eylem ya da eylem-sanat sokakta, bulduğu her yerde devam ediyor. Performans örnekleri insanlar tarafından benimsenip devralınıyor; yenileri, farklı versiyonları üretiliyor. Zihinler ve bedenler açıldı. Son olarak ‘duranadam’ performansının tetiklediği bir eylem-gösteri üretimi başladı ve arkası kesilmiyor.

Gece, İstiklal’de, birdirbirler oynanıyor, bir adam koşup koşup geri geliyor, birileri ip atlıyor, birileri sadece duruyor, birileri voleybol oynuyor ve daha neler neler… Bunlar, bizde yaşattıkları travmanın bir nevi delilik şeklindeki dışavurumu olabilir. Ama ifade olanaklarının ve sokaktaki yaratıcılığın sonuna kadar açıldığı kesin.

Banu Açıkdeniz

Agos
 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Seteney Koz

Yorumlar kapatıldı.