Cadı Kazanı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Metin Boran

Amerikalı Oyun Yazarı Arthur Miller’ın (1915-2005) ülkesinde “ihanet yılları” olarak adlandırılan olaylardan esinlenerek yazdığı “Cadı Kazanı” (The Crucible) adlı oyunu, bugünün Türkiye’sini anlatması bakımından hâlâ güncelliğini koruyor.

Miller oyunda, Senatör Joseph Raymond McCarthy’nin başkanı olduğu “Amerikan Karşıtı Etkinlikler Komitesi’nin yaptığı soruşturma ve tutuklamaları konu alır. Haklarında kovuşturma açılan ve ifadesi alınan ya da tutuklananlar arasında sinema dünyasından sendika başkanlarına, siyasetçilerden üniversite hocalarına, müzisyenlerden yazarlara, tiyatroculardan film artistlerine kadar toplumun önde gelen muhalif kesimlerine bir çeşit gözdağı vermek için asılsız iddialarla soruşturma açılır ve ifadesi alınır.

Haklarında soruşturma açılan ve ifadesi alınan isimler arasında Yönetmenler Luis Bunuel ve Elia Kazan, Sinema Oyuncusu Charlie Chaplin ve Orson Welles, Müzisyenler Leonard Bernstein, Pete Seeger ve Lena Horne, Yazarlar Thomas Mann, Hovard Fasd, Irwin Shaw, Oyun Yazarı Arthur Miller ve o yıllarda Hitler faşizminden kaçarak Amerika’ya sığınan Bertolt Brecht ve ayrıca bilim insanları Albert Einstein, Robert Oppenheimer gibi dönemin dünyaca ünlü aydın, akademisyen ve sanatçıları bu faşist sorgulamalardan geçirilerek mimlenmiş ve itibarları zedelenmek istenmiştir.

Soğuk savaş döneminde Amerikan siyasetinin bir çeşit baskı ve sindirme politikası olarak tarihe geçen ve Senatör McCarthy’nin adıyla anılan bu baskı dönemi, kendisi de bu soruşturmalara uğrayan Arthur Miller’ın aydın duyarlılığı ve devrimci tutumuyla özenle yazılmış bir oyun olarak Cadı Kazanı ilk kez 1953 yılında Amerika’da sahnelendi.

Konusu yaşanmış olaylardan kurgulanan, içerik ve biçim olarak politik tiyatronun önemli bir metni olan Cadı Kazanı ülkemizde de geçtiğimiz yıllarda ödenekli ve özel tiyatrolarda defalarca sahnelendi.

Gezi hareketi ile birlikte ülkemizde başlatılan gözaltı ve tutuklamalar hayatımızı kuşatırken, yaşanan baskı, şiddet ve polis terörü tam bir cadı kazanına dönüştürüldü. Toplumun her kesiminden işçi, öğrenci, memur, insan hakları aktivisti, avukat, sendikacı, öğretim üyesi ve parti çalışanı, yurttaş olarak en temel hakları olan yürüyüş, miting  ve boykot hakkını kullandıkları gerekçesiyle dalga dalga yayılan operasyonlarla gözaltına alınıyor, uydurma gerekçelerle sorgulanarak tutuklanıyorlar.

Eylemlerin başladığı 27 Mayıs tarihinden bu yana gözaltına alınan, sorgulanan ve tutuklanan insanların sayısı tam olarak bilinmiyor, yetkililer bu rakamları açıklamaktan ısrarla kaçınıyor ve tam olarak doğruyu söylemekten imtina ediyorlar. Yetkililer bu rakamları kamuoyundan gizliyor ve suç işliyorlar. Ülkede tam bir karanlık dönem yaşanıyor.

İnsanların en demokratik haklarını bile kullanamadığı sistemin adı artık demokrasi filan değil, bu biliniyor. İnsanların mevcut iktidara demokratik yöntemlerle itirazı ve reddetme hakkı çağdaş demokrasilerde en temel insan hakkı olarak bilinir ve yurttaşlar bu haklarını çekincesiz, korkusuz ve korunaklı olarak kullanırlar. Oysa son olaylarla birlikte iktidara muhalif olan ve itiraz hakkını kullanan herkes potansiyel suçlu olarak görülüyor ve en ilkel yöntemlerle devletin polisinin hışmına uğruyor.

Bir diktatör heveslisi söylediği her sözün geçerli bir yasa olması meramıyla iktidarını sertleştirirken Türkiye’yi içeride ve dışarıda trajik olaylarla karşı karşıya bırakacak tehlikeli bir dönemece sürüklemekten geri durmuyor.

Bu iktidarın baskı ile toplumu hizaya getirme girişimi, yalan propaganda ve iftira çamuru ile oluşturduğu karanlık yönetimi, tıpkı 1950’lerdeki McCarthy dönemini andırıyor. Tehlikeli bir dönemdeyiz. Tam bir Cadı Kazanı yaşıyoruz.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla