'Gezi Direnişi'ne ve 'Sanat'a Tanıklık

Pinterest LinkedIn Tumblr +

oznurogras[Öznur Oğraş Çolak’ın Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazısının bir kısmını paylaşıyoruz.] Gezi’de sanatın üretildiği bir gerçek, gençlerin ne kadar yaratıcı ve yetenekli olduğunu da ürettikleri performanslar, konserler, oyunlar, pandomim gösterileri, enstalasyonlar, grafitilerden açıkça gördük. Yula’nın dediği gibi ‘Gezi Direnişi’, ‘sanat’ı bu olayın bir parçası kıldı.

Gezi Parkı’nda ağaçların sökülmesiyle başlayan “Gezi Direnişi”ne en başından beri tanıklık eden, polisin uyguladığı şiddette dahi meydanları terk etmeyen sanatçıların sesi sanatla yükselmeye devam ediyor. Sanatın birçok alanına konu olan “Gezi Direnişi” ile ilgili kitaplar çıktı, filmler yapılıyor, müzik en başından beri vardı ve de tiyatro…

Dört yazar ve yönetmen; Özen Yula, Yiğit Sertdemir, Mirza Metin ve Cem Uslu, direniş günleri devam ederken Kumbaracı50’de bir araya gelip dört oyun yazdılar. Gezi’de yaşananlara bir tanıklık, tanıklığın farklı farklı biçimleri, bir sokak köpeğinin ya da TOMA’nın gözünden anlatılanlar, kısacası eğlence ve hüzün bir arada “Gezerken” adlı oyunda… Dört kısa oyundan oluşan “Gezerken”de on beşer dakikalık tek kişilik oyunlar farklı kişilerce, Gezi olaylarını anlatıyor, eleştiriyor.

Bütün toplumsal olayların sanatta bir karşılığı olduğunu söyleyen Özen Yula, dört kısa oyundan üçüncüsünü, “Boşluğu Doldurma” adlı bölümü kaleme almış. Yula, Reha Özcan’ın canlandırdığı oyun karakteri ile 1 Mayıs 1977 gösterisi sırasında Kazancı Yokuşu’nda hayatlarını yitiren 34 kişiye vurgu yapmış. Bu olaylara, barikattaki durumlara, yabancı bir delikanlının gözünden bakan ve 1977’de aynı meydanda olan bir adamın ağzından anlatılıyor oyun.

“Gezerken”in ilk oyunu, Cem Uslu’nun yazdığı “Tesadüf ya da Değil”. Oyun, 32 yaşında olan, daha önce hayatında hiçbir eyleme katılmamış ve o yaşına kadar sadece iki ya da üç kez Gezi Parkı’na gitmiş genç bir adamın gözünden anlatılıyor. Oyunda genç adam, sabah baskınıyla başlayan olayları, sıradan bir vatandaş olarak aktarıyor.

İkinci oyun “Kâğıtçının Köpeği Kıtmir”in yazarı ise Mirza Metin. Bir kâğıt toplayıcısının yanındaki köpeğin gözünden aktarılan oyunda, insanların maruz kaldığı şiddeti köpeklerin de yaşamasına dikkat çekiliyor.

Son oyun ise Yiğit Sertdemir’in yazdığı “Bir TOMA’nın Ulusa Seslenişi”. Bu oyunun kahramanı bir TOMA. Sertdemir, oyunda TOMA’ya düşünebilme, sorgulayabilme özellikleri yüklüyor. Edilgen ve itaatkâr insanın dünyasını bu araç üzerinden aktarıyor seyirciye.
“Hayatın içinde sanatın vazgeçilmez olduğunu gördük” diyen Özen Yula, “Gezi Direnişi neticesinde insanlar sanatta hayatın ne kadar eksik kaldığının farkına vardılar sanırım. Dışarıda dünya değişirken sahne üstünde aynı biçimlerle, aynı yapılarla, aynı hikâyeleri temcit pilavı gibi oynamanın bir gereği olmadığının ayırdına varmışlardır” diye umduğunu söylüyor.

Gezi’de sanatın üretildiği bir gerçek, gençlerin ne kadar yaratıcı ve yetenekli olduğunu da ürettikleri performanslar, konserler, oyunlar, pandomim gösterileri, enstalasyonlar, grafitilerden açıkça gördük. Yula’nın dediği gibi “Gezi Direnişi”, “sanat”ı bu olayın bir parçası kıldı.

Yazının devamı için tıklayınız.
Cumhuriyet
 

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.