Hareketin Özgürlüğü: Mısır Devriminde Dans

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri / Mursi, dansı da dansçıyı da açıkça suçladı. Muhafazakar İslami partiler yasaklamalar getirdi. Peki yeni Mısır’da kültür bunlarla başa çıkabilecek mi?

Guardian. 10 Temmuz 2013, Çeviri: Gamze Tosun

Egyptian girls dance at a festival

Devrimci figürler…Festivalde dans eden Mısırlı genç kadınlar. Fotoğraf: Nariman El-Mofty/AP

Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ve Müslüman Kardeşler Partisi darbeyle görevden alındığından beri dünyanın gözü; Tahrir Meydanı ve bölgedeki şiddet olaylarının ve gücü kontrol altında tutmaya çalışan askerlerin yeni planları üzerinde.

Ancak hikâyenin en ilgi çekici yanlarından biri –büyük ölçekli olaylar içinde çok az bahsedilen-, bütün bu olanların Mısır’ın kültür politikalarına etkisi. Her ne kadar rahatsızlıkların listesi uzun olsa da, muhalefeti ateşleyen etkenlerden birinin, Mısır sanatının önemli isimlerinin Kültür Bakanı Alaa Abdel-Aziz tarafından kovulması olduğunu duymak şaşırtıcı.

O isimlerden biri, Kahire Operası’nın saygı duyulan yönetmeni Inas Abdel-Dayem: sanatçılar ve yönetim protesto esnasında; Mısır kültüründeki giderek artan “[Müslüman] kardeşleştirme” politikasının hedefinin operadan çok bale olduğuna inanıyorlardı.

Mursi’nin dansı onaylamadığı iyi bilinen bir gerçek. 8 yıl önce televizyonda yaptığı bir konuşmada; dansın, yalnızca şeriat hukukunun değil Mısır anayasasının da ihlali olduğunu ifade etmişti. Onun yönetiminde dansa ve dansçıya yönelik saldırılar yaygınlaştı. Birkaç hafta önce; bir bale okulu, aşırı muhafazakâr Nour partisinin bir üyesi tarafından, dansın halkı “ahlaksızlığa” sürükleyebileceğine ve balenin “insanlar arasında müstehcenliği ve edepsizliği yayan çıplaklık sanatı” olmasına dayandırılarak kapatmakla tehdit edildi. Resmi yaptırımların dışında Müslüman Kardeşler Partisine mensup olanlar kendileri bizzat halka açık performanslara müdahalede bulunmaya başladı- bir örneği, geçen ay, Kahire’de bale-tarzı bir kabare gösterisinde yaşandı.

Bale, katı şeriat hukukuyla yönetmek isteyen her rejim için sorun. Bale, batılı seküler bir ürün; kadın bedenini kamunun önünde açığa koyuyor, mahrem kadın bedeninin erkek bedeniyle olan temasına izin veriyor. Genel olarak dans, kadın bedenin yasak enerjisini ve güzelliğini göz önüne çıkarması nedeniyle köktenci İslam öğretilerinin hepsi için lanetli.

Aslında dansı, değişim için etkili bir güce dönüştürecek olan tam da bu enerji. 1979’daki devrimden beri İran’da kadınların kamusal alanlarda dans etmesi yasak. Buna rağmen, her ne kadar yasaktan kaçınmak için kendini “ritmik hareket” ya da “spor” olarak tanımlasa da, şuan bir “yer altı” dans kültürü gelişiyor. Bu durumun en belirgin göstergesi hip-hop ve serbest koşuda kendini geliştiren genç kadınların sayısı. Bu hızlı ve dışavurumcu hareket formu, kadınların sokaklarda saldırıya uğradıkları bir kültürde, sembolik ve pratik bir savunma biçimi.

Etkileyici örneklerden biri, Londra’da yaşayan İran kökenli sanatçı Anahita Razmi’nin 2 yıl önce yaptığı dans projesi. Razmi için ilham kaynağı, 2009’da genç kadınların ve erkeklerin Tahran’da evlerinin çatılarından iktidara olan öfkelerini bağırmaları oldu. Ancak bu protestoları temel alırken,Trisha Brown’nun 1971’deki “Roof Piece” işindeki minimalist tarzını kullandı. Brown, Manhattan’nın merkezindeki çatılara kendisinin ve 11 dansçının bedenlerini ufuk çizgisindeki birer gölge gibi yerleştirmişti. O zaman Brown’un amacı; dansı, geleneksel tiyatrodaki kullanımından özgürleştirmekti. Ancak Razmi’nin projesinde dansçılar, daha radikal ve daha cesur bir özgürlük talebini ifade ettiler: baskıcı devletin tepesinde özgürce dans eden güçlü kadınlar.

Dans, dini ve ahlaki davranış açısından her zaman bir paratoner gibi olmuştur. Köktenci öğretilerin ve kültürlerin birçoğu dansı, insanlığın daha aşağı, vahşi ve günahkar yanı olarak dışlamışlardır. 17. yüzyılın püriten İngiltere’sinde Oliver Cromwell, saraydaki maskeli balo ve baleden halk danslarına kadar kamusal alandaki bütün dansları yasakladığında hedefi, dansı günah olarak gören bir kuşak yaratmaktı. II. Charles tahta geçtiğinde tiyatroları yeniden açtı, dans ve müziği destekledi. O dönem Samuel Pepys, bir partide birkaç dans adımı denediğinde ahlaki değerlerini tehlikeye atıyor olmaktan çekiniyordu: “sonunda dans etmeye başladık, hayatımda ilk kez yapıyordum” diye yazıyor 10 Nisan 1661’de, “ (ve) yaparken nasıl göründüğümü merak ediyordum”.

Pepy’nin korkusu, karısı Elizabeth’le birlikte dans dersleri almaya başladıklarında gerçeğe dönüşmüştü. İkisi de kendi dans hocalarına karşı çekim hissettiklerinde evlilikleri (birçok evlilik gibi) şiddetli bir kıskançlık dönemine girmişti. Bu kışkırtıcı dans hareketleri bittiğinde Pepy rahatladı. Artık “coranto”nun [Barok döneminde  3/4’lük ölçüye sahip bir dans] bu aldatıcı manevralarını unutabilir ve “maddi ve manevi huzuruna” dönebilirdi. Mısır’da ise maddi ve manevi huzur maalesef çok sonraki hedeflerden biri.

Paylaş.

Yanıtla