Tiyatro Kutsal Değildir!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

kemalaydoğanModa Sahne’nin yönetmeni Kemal Aydoğan ile Akşam Gazetesi’nden Zeynep Bakır’ın yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz. 

2 Ekim’de Moda Sahne adında, yeni bir tiyatro kuruluyor. Haluk Bilginer’in Oyun Atölyesi’nden kopup kendilerine yeni bir sahne kuran ekibin önderliğini Yönetmen Kemal Aydoğan yapıyor. Tiyatro Moda’yı konuşmak için buluştuğumuz Aydoğan ile Türk tiyatrosunun handikaplarını ve Haluk Bilginer ile yaşadıkları sorunu da konuştuk…

Moda Sahne’ye sadece bir tiyatro demek doğru olmaz. Dev bir sanat alanı… Sahnenin büyüdüğü, küçüldüğü, yerinin değiştirildiği bir salon; çocukların kullanabileceği atölyeler; konser alanı; senaryo yazım atölyeleri; Birgül Oğuz eşliğinde edebiyat serüvenleri; sinema günleri… Kemal Aydoğan, saydıkça Oyun Atölyesi’nden ayrılmış olmalarının hayırlara vesile olduğunu anlıyorum. Bu işlerden genellikle izleyici kârlı çıkar ya, işte o hesap… 2 Ekim’de Hamlet’le başlayacakları büyük bir serüvene hazırlanıyorlar.

Oyun Atölyesi, Haluk Bilginer’le kurulurken yanındaki diğer kişiydi Kemal Aydoğan. Oradaki oyunların yönetmeni, klimadan çıkan sesin bileni… Bu yılın başlarında hâlâ nedenini bilmediği bir sebepten ötürü Aydoğan’ı mesajla terk etmişti Bilginer. Aydoğan da ortağı olduğu o tiyatrodan ceketini alıp çıkmıştı. Ardından Mert Fırat, İnan Ulaş, Timur Acar, Onur Ünser, İlksen Başarır, Bengi Güney, İrfan Varlı Işık, Selçuk Aydoğan, Erdal Çiftçi, Orhan Tozkoparan ve Barış Yaman…

Ayrıldıklarında ne yapacaklarını bilmiyorlardı… Kimi memlekete döneyim, kimi iş bakayım, kimi bilmem ne… Her zaman olduğu gibi, kötü olayların ardından doğan gün onlara Moda Sahne’yi sundu. Onlar da orayı tıpkı bir zamanlar Oyun Atölyesi’ni inşa ettikleri gibi inşa ettiler.

Yönetmen Kemal Aydoğan’ın ‘saplantılı’ Shakespeare tutkusuyla Hamlet’le açıyorlar tiyatrolarını 2 Ekim’de…

Geçmişte yaşananları bir kenara bıraktık, tiyatrosunun önündeki çay ocağında oturup yine tiyatro oyuncusu Tanju’nun ikram ettiği çayların eşliğinde ‘entel dantel’ dedikodusu yaptık. Söz çok, yer yok… O yüzden aradan sorularımı çıkarıp sözü yönetmene bırakıyorum.

KUMPANYA OLUYORUZ 

Moda Sahne, kumpanya olarak yaşamasını istediğimiz bir tiyatro… Ama dezavantajları da var, avantajları da… Avantajları, bir dünya kuracağız ve onu var edeceğiz. Dezavantajıysa hep aynı oyunculara oyun bulmakta zorlanacağız. Tiyatronun kurucu kadrosu geniş; iyi ve farklı şeyler yapacağımızı biliyoruz.

30 yıldır bu sanatla ilişki içindeyim. Hep aynı sahnede, aynı seyir biçiminde bir şey yapıldı. Biz başka bir şey deneyeceğiz. Mekânın benim algımı belirlediği bir şeyler yaptık hep. Şimdi mekân algıma göre hareket edecek.

Shakespeare, üzerinde uğraşılmaya değer bir yazar. Onun sırlarını kavramaya çalışmak, insan olarak beni büyütüyor ve derinleştiriyor. Adam bugünkü ruh halimize ait yaşadığımız her şeyi söylüyor. Shakespeare’in nasıl oynanacağına dair kalıplar var. Gelsinler Hamlet’i bizde izlesinler bakalım… Shakespeare’le tanışsınlar.

OYUN DEMLENENE KADAR UCUZ 

İki oyunla çıkıyoruz. Hamlet’in yanında bir de Bulgar yazar Stefan Tsanev’in yazdığı ‘Bütün Çılgınlar Sever Beni’ adlı oyun olacak. Oyunun demlenmesi için bir haftaya ihtiyaç vardır. O yüzden oyunlarımız ilk bir hafta boyunca normal bilet fiyatından daha ucuz olacak. 10 oyun, oyuncunun önünde sis olur. Sonrasında seyirciyi tanır ve salona hâkim olur. 40 oyundan sonra da bozulmalar başlar ve yönetmenin dürtmelerine ihtiyaç duyar.

O ELEŞTİRMEN BİZİ YAZMASIN

Eleştirmenlerin genellikle ilk 15 oyuna gelmesinden hoşlanmayız ama oyunun tanıtımı için de buna ihtiyaç var. Gazetelerde tek sütuna sığdırılan köşelerde bu zor olduğundan ve ciddi eleştirilerin okuyucuyu ilgilendirmediği düşünüldüğünden “Bence” diye başlayan, havada, altı doldurulmayan eleştiriler yapılıyor. Bazıları eleştiriyi sadece kötülemek için, bazısı da yerlere göklere sığdıramayarak yapar. Adı bende saklı bir eleştirmene de söyledim, “Benim tiyatromun böyle sevgi pıtırcığı şeklinde övülmesinden hoşlanmıyorum böyle yazacaksan yazma, istemiyorum” dedim. Çünkü buna da inanmıyorum.

TİYATRO KUTSAL FALAN DEĞİL!

“Tiyatro kutsaldır” lafları benim o kadar uzağımda duruyor ki. Hiç öyle düşünmedim şimdiye kadar. Kutsal olan şeye dokunamazsın; dokunamazsan anlayamazsın; anlayamazsan yapamazsın. Tiyatro ne zaman kutsal oldu? Tiyatroya ayakkabıyla girilebilir.  Shakespeare’in üzerine de basılır. Onlara hiçbir şey olmaz… Birileri iktidarını korumak ve pekiştirmek için “Tiyatro kutsaldır” demiş, bazıları da inanmış.

Bir de “Tiyatro hayatın aynasıdır” derler. Birader ayna dediğin şey ters gösterir, olmaz o iş! Tiyatroyu önemli kılmak için türlü yüceltmeler yapılırken kendisinden kaçılmış. Tiyatro bir oyundur.

KIVANÇ’A MI BAKACAKSIN OYUNA MI? 

Biz tiyatro değil, oyuncu ve oyunculuk konuşuyoruz. “Oyun bence güzeldi” harika bir kaçış cümlesidir. Oyuncunun parmağına mı, işaret ettiği şeye mi bakıyoruz? Oyucunun da neye baktırdığı önemli. Şimdi Kıvanç Tatlıtuğ sahneye çıktığında kime bakacaksın, yakışıklı adam Kıvanç’a bakacaksın tabii… Ama iyi oyuncu ne kadar ünlü olursa olsun kendine değil, oyuna baktırandır. Kevin Spacey geldi, III. Richard’ı oynadı ve gitti. Kevin olduğunu unutturdu, yerimde çivilendim. Kendini seyrettirmeye çalışan oyuncuyu pornografik buluyorum.

HALUK BİLGİNER GELEMEZ 

Bahsettiğim oyuncuların başında Haluk Bilginer gelir mesela… Çok etkileyici bir oyuncu… Onunla kötü ayrıldık; olmaması gereken şeyler oldu. Ama bu gerçeği de söylemeyeyim mi şimdi? Ayrılmadan iki ay öncesine kadar aramızdan su sızmıyordu, ne oldu hâlâ bilmiyorum mesajla ilişkimizi bitirdi. Mesajla, inanabiliyor musun! Herkesin yolu açık olsun. Ama Oyun Atölyesi bu haliyle artık yaşlı bir tiyatrodur, benim gördüğüm o… Haluk Bilginer gelemez… O koca ‘Haluk Bilginer’liğini bırakıp imkânsız gelemez…

ZEYNEP BAKIR / zeynep.bakir@aksam.com.tr

Akşam

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.