Beklan Algan Mezarı Başında Anıldı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

beklan_algan3Mimesis Haber / Beklan Algan, ölümünün üçüncü yılında sevenleri tarafından Aşiyan’daki mezarı başında anıldı. Anmada önce Muhsin Ertuğrul’un kaleme aldığı, Beklan Algan’ın mezar taşında da başlığı yazan “Mumlar Kimin İçin Yanıyor”[1] metni okundu.

Daha sonra Beklan Algan’ın dostları, tiyatro severler onunla olan anılarını paylaştılar. Konuşmalarda Beklan Algan’ın araştırmacı yönünden, tiyatro tutkusuna kadar pek çok yönü vurgulandı.

Taner Barlas Beklan Algan’ı şu sözlerle andı.

“2009 yılında Üsküdar’daki Tekel Sahnesinde bir oyun genel provası vardı. Davet ettim, sonra binayı gezdirdim. Yukarıda da iki stüdyo var. Onları gördü. Biraz buruk bir duyguyla “ya biz burayı bulsak tiyatro yaparız” dedi. Bu söz benim içime dokundu. Bu, Beklan Algan hayatını özetleyen bir sözdü. Her zaman bir tiyatro, tiyatro yapacak bir alan aramakla geçti sanat hayatı. Aynı zamanda bütün her yer onun için bir tiyatro mekânıydı. Her hangi bir yerde tiyatro yapılabilirdi. Bu bence hayatını özetleyen bir durumdur.”

Taner Barlas sözlerine Beklan Algan’ın doğrudan Muhsin Ertuğrul tanıklıklarına sahip bir insan olduğunun altını çizerek devam etti.

“Benim en çok eksikliğini duyduğum şey: Muhsin Ertuğrul birikiminin bir aktarıcısının, Muhsin Ertuğrul mücadelesinin bir takipçisinin artık olmayışıdır.”

Konuşmalarda ayrıca Muhsin Ertuğrul önderliğinde ve Beklan Algan yönetiminde kurulan LCC tiyatrosunun öneminden bahsedildi. Geleneksel tiyatronun son temsilcisi İsmail Dümbüllü’nün kızını o gün için en ileri eğitimin verildiği LCC tiyatrosuna ve Muhsin Ertuğrul’a getirip emanet etmesi örneğiyle LCC’nin o dönem için sahip olduğu önem vurgulandı.  Bu anekdotun hem İsmail Dümbüllü açısından, hem LCC tarihi açısından gayet ilginç bir nokta olduğu belirtildi.

LCC’nin ayrıca öğrencileri için sadece bir tiyatro kursu değil aynı zamanda bir yaşama sanatının, tiyatro ve yaşam kültürünün öğretildiği bir yer olduğu vurgulandı.

Anmada Beklan Algan’ın tiyatro üretim sürecinde üründen çok araştırma sürenin kendisine vurgu yapması bir başka deyişle laboratuar çalışmasına verdiği öneme de değinildi.  Araştırma çalışmalarını bir ürüne evriltmekten hayatının büyük bir bölümünde imtina etmesine dair kızı Sevi Algan, Beklan Algan’ın son zamanlarında bu tutumunun değiştiğini, laboratuardan prodüksiyona gibi bir isimle çalışmaya başladığından bahsetti.

Haşmet Zeybek’se Beklan Algan’ın ürünün kendisinden çok araştırmaya vurgu vermesini onun sanatsal tavrının hep mükemmeli aramak yönünde oluşuyla açıkladı. Zeybek ayrıca Beklan Algan’ın üzerine eğildiği konulara büyük bir derinlikle araştırma arzusuyla yaklaştığından bahsetti.

Anma sırasında Tuncel Kurtiz’in ölüm haberi öğrenildi. Bu haberin öğrenilmesinden sonra etkinlik kısa bir süre sonra son buldu.

İlker Yasin Keskin / Mimesis Haber



[1] Mumlar Kimin İçin Yanıyor ?
Eskiden, yeni bir çalışma dönemine girdiğimiz gece perde açılmadan, biz seyirciler önüne çıkmadan önce bir arkadaş, büyük bir tepsiye dikilmiş mumları yakar, sanatçıların dinlenme salonundaki orta masanın üstüne koyardı. Bu salonun duvarları göçmüş sanatçıların resimleri ile, ölüm döşeğinde alınmış son acıları, son gülücükleri, son duygularını yansıtan maskeleriyle süslüydü. Bu küçük tören sanki onların gözü önünde perdenin yeni bir döneme açıldığını canlandırsın diyeydi. Mumlar, bu resimler, bu maskeler önünde eriye eriye, birbirlerini erite erite yıkılıp sönerlerdi. Bu; 1927 den bu yana, aşağı yukarı elli yıl yapıla yapıla artık unutulmaz bir gelenek olmuştur.
Bunun temelinde hiçbir metafizik düşünce, hiçbir mistik eğilim yoktur. Bu, memleketimizde tiyatro sanatının doğması, gelişmesi, kökleşmesi için canlarını veren bizden önce nice adsızlar olduğunu genç sanatçı kuşağına anımsatmak için başlatılmış bir eylemdir. Hayal gücü olanlar o mumlarda tanıdıkları, tanımadıkları sanatçıları bulurlar, onların nasıl eridiklerini görürler. Yanan ve eriyen mumlar genç, ihtiyar tiyatro savaşçılarının birer simgesidir.
Bu eriyen mumlarda kimler yoktur? Şu Güllü Agop Tiyatrosundaki Ahmet Necip olmasaydı, bir Ahmet Fehim çıkmazdı. 1894 de Üsküdar’ın Kömürcüler sokağında oyunlar veren Komik Hakkı ile Kanbur Mehmed’i yanarken görüyoruz, çünkü o olmasaydı bir Şadi Fikret, bir Raşid Rıza, bir Galip Arcan çıkmazdı. Bir Burhaneddin olmasaydı, bir Behzad, bir Muvahhit, bir Hasan Cevad çıkmazdı. Şu ateşte çabuk eriyen Afife olmasaydı yüzlerce kadın sanatçımız çıkmazdı. Şu mum tıpkı Dr. Celal Tahsin gibi narin; o olmasaydı Dr. Emin Beliğ çıkmazdı. Saymakla bitmez adları, daha nice eriyen sönen ve nice yeniden yanacak mumlar var Türk sahnesinde..
 
 
Paylaş.

Yanıtla