DirenTiyatro, Ama Artık Diren!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Özgür Eren

Bir önceki yazımda Türk-İslam faşizminin ayak seslerinin nasıl duyulduğunu olgularla ortaya koymaya çalışmıştım. Bu sefer de tiyatrodaki direniş durumuna bir bakalım. Kasım ayında birçok özel tiyatroya devlet yardımının kesildiği haberi geldikten sonra özel tiyatrolar nasıl bir hareketlilik içinde?

21 Kasım’da bir araya geldik.

Ses Tiyatrosu’nda yapılan basına kapalı bir toplantı ile yardım alamayanlar, yardım alıp da direnişe katılmak isteyenler ve yardım için zaten başvurmamış olup direnmek isteyenler bir araya geldi. Tiyatroların örgütlülüğüne pek inanç olmasa da bir tepki ortaya koyma isteği ağır basıyordu. Burada iki komisyon kurulması önerisi kabul gördü. Bir komisyon direnişi örgütleyecek, ikincisi de bakanlığın politikası nedeniyle ciddi maddi kayıp yaşayan tiyatroların bu kaybını azaltacak formüllerin arayışına girecekti.

1 Aralık’ta bir basın açıklaması yapıldı.

Ses Tiyatrosu’nda birçok ünlü simanın olduğu bir basın açıklaması düzenlendi. Peki sonra? Sonra tekil olarak bazı tiyatroların verdiği röportajlar, basın açıklamaları dışında ortak bir hareket gözlenmedi. “Bu sessizlik biraz garip değil mi?” diyenler olabilir. Seküler tiyatro kanadında olan biteni biraz içinde yer aldığım tartışmalardan biraz da BGST olarak gruplarla yaptığımız görüşmelerden hareketle anlatmaya çalışayım.

İlk toplantıda bahsedilen komisyonlar maalesef kurulamadı. İlk komisyon kurulur kurulmaz kendini bildiri yazma komisyonuna indirgeyerek işini tamamladıktan sonra feshetti. Direnen tiyatroların direnişinin örgütlenmesi varlığı bilinmeyen bir odağa teslim edilmişti. Bazı kulislerde Tiyatrolar Platformu’ndan bahsedildiğini duydum. Ancak Tiyatrolar Platformu ne Ses Tiyatrosu’ndaki toplantıda vardı, ne de sonrasında böyle bir temsiliyet iddiasında bulundu. İlk toplantının çağrıcılığını yapan Sanatçılar Girişimi adına Orhan Aydın da çağrıcı olmanın ötesinde oraya katılan tiyatroların temsiliyetine sahip bir isim değildi.

1 Aralık’taki basın açıklamasında sahneye çıkan ve seyirci koltuklarından bu açıklamayı izleyen birçok ünlü isim vardı. İki tanesini saymam yeter herhalde: Sahnedekilerden biri Gülriz Sururi’ydi, izleyenlerden biri de Tarık Akan. Böyle bir basın açıklamasının normalde çok ses getirmesi gerekir. Ama Ses Tiyatrosu’ndaki bu açıklamadan beklenen “ses” çıkmadı. Zaten başından beri konuyla ilgili yayın yapan bir iki basın kuruluşu dışında oraya gelen olmadı. Yani aslında basın açıklamasında basın yoktu.

İlk toplantıda önerilmiş olan ikinci komisyon, yani “maddi altyapıyı sağlama” komisyonu bu tarihte bir toplantı yaptı. Basın açıklamasının ardından BGST’nin çağrıcılığında Tiyatro Kare, Duru Tiyatro, Talimhane Tiyatrosu, Altıdan Sonra Tiyatro, Karakutu, Tiyatro Kumpanyası, Sahne Hal’in katıldığı bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda Bakanlık desteği alamayan grupların bir kampanya düzenlemesi fikri ortaya çıktı. Bu, “Devletin yapmadığını gel sen yap” gibi bir sözle seyirciye çağrı yapan bir kampanya olacaktı. Toplantının çağrıcıları “belediyelerin sahnelerinin yardım alamayan tiyatrolara açılması gerekir”, dediler. Ancak her grup böyle düşünmüyordu. Daha önce belediyelere başvurmuş olan tiyatrolar yerel yönetimlerin düzenli sahne vereceklerine inanmadığını söylüyordu. Alternatif Sahneler’den arkadaşlar da belli bir belediyeyle ilişki kurmanın siyasi rant malzemesi olabileceğini belirtiyordu. Toplantı sonunda özel tiyatroların sahnelerinin bu kampanya için kullanılabileceği eğilimi ağır bastı. Ancak tartışmaya devam edelim, dendi. Kampanyanın diğer bir ayağı da kültür-sanat alanında gerçekleşen baskı ve tasfiyenin seyirciye anlatılması üzerine olacaktı. Yardım alan gruplara imzalatılan “Genel Ahlak” maddesinin gündemleştirilmesi için çalışılacaktı. Ancak bu toplantının ardından gruplar bu gündemi tartışmaya uzunca bir ara verdiler. Bu öyle bir ara oldu ki bir aydır ikinci bir toplantı henüz yapılamadı. Buna rağmen bu kampanyanın halen bir ihtimal olarak durduğunu belirtmek lazım.

Şu bir aylık süreçte gruplar kendi gündemleri doğrultusunda ilerlemeyi tercih ettiler. Alternatif Sahneler sosyal medya üzerinden paylaştıkları mesajlarla devletin genel ahlak bekçiliğini gündemleştirmeyi tercih ettiler. Duru Tiyatro dava süreçleriyle uğraştı ve Kaymakamlık’tan gelen bir tebliğle kısmi bir tahliye işlemine mecbur kaldı. BGST bir basın açıklaması yayınlayarak belediyeleri destek olmaya çağırdı. Aslında kampanyanın belediyeler üzerinden yürütülmemesi eğilimine BGST’nin itirazı vardı. Bunu basın açıklaması yoluyla dillendirmiş oldu. Halkın vergileriyle beslenen yerel yönetimlerin sahneleri de halka aittir; dolayısıyla seküler tiyatroların seyircileriyle buluşma noktasında esas sorumluluk belediyelerdedir, demiş oldu BGST. Eh tabi, sadece laf üretmekle olmuyor, deyip belediyelerle görüşmeler de başladı.

Belediyelerle kurduğumuz temaslardan olumlu sonuçlar gelmeye başladığını belirteyim. Ama bazı belediyelerin de imkanlarını zorlamaya pek gönüllü olmadığını da kayıt düşerek. Bu görüşmelerimizin sonucu olarak hangi belediyelerin destekleme kararı aldığını kamuoyuna duyuracağız. Şimdilik alınan bazı olumlu sonuçlar var diyelim. Eğer yardım alamayan gruplar bir araya gelebilirlerse belediye salonlarında ses getiren ve aynı zamanda tiyatrolar için gelir de getiren kampanyalar düzenlenmesi mümkün görünüyor. Yeter ki tiyatrolar bunun için bir araya gelsinler.

Yardım Alan Gruplar Ne Yaptı?

Büyük bir kısmı yardım protokolüne eklenen 14. Maddeden ciddi rahatsızlık duydular. Devlet resmen “benim verdiğim yardımla sahnede genel ahlakı sorgulayamazsınız” diyordu. Ama dramatik eserlerin çoğunun çıkış noktası zaten “genel ahlakı” sorgulamak olduğu için bu maddeyle devlet kendi eline büyükçe bir sopa geçirmiş oluyordu. Bu sopayı istediği kafaya indirmek üzere hazırda tutacaktı.

Yardım alan tiyatrolardan ikisi yardımı reddetti: Tiyatro Kumpanyası ve DOT. Yardım alan gruplara imzalatılmak istenen “Genel ahlak” maddesine tepki duyarak protokolü imzalamayı reddettiler. Diğer gruplar ise yardımı reddetmenin iktidarın ekmeğine yağ sürmek olacağını savunarak yardımı almayı, fakat aynı zamanda yardım alamayan gruplarla da dayanışmayı tercih ettiğini belirttiler. Bu dayanışma konusunda ise farklı öneriler var. Kimi “seçtiğim bir grubun sahnesinde ücret almadan oynarım”, derken kimi de “sahnemi yardım alamayan gruplara açarım”, diyor.

Bir araya gelen tiyatrolar yardım alan grupların tavırlarını hiç sorunsallaştırmadı, ancak twitter ortamında ya da birtakım kulislerde bu mesele konuşuluyor. Konuşulmaya da devam edecek gibi. Bu konudaki kişisel görüşüm yardımın reddedilmesi gerektiği. Sebebini ise Tiyatro Kumpanyası’ndan Kemal Kocatürk bir sohbet esnasında dile getirmişti: Türkiye Sanat Konseyi diye bir yapılanma geliyor. Bundan sonra belli bir kalıbın dışında olanlara zaten yardım filan yok. Şimdi verilen yardımı alsan ne, almasan ne. Gelecekte alamayacağın garanti ise şu anın hesabını yapmanın ne anlamı var?

Ancak yardımı almayı kabul edip yardım alamayan gruplarla dayanışma seçeneğini tercih edenlerin de sürece olumlu katkısı olduğunu düşünüyorum.

Peki hukuk? Bu konuda neler oluyor?

Yardım alamayan birçok grup hukuki mücadele başlatacağız dedi, demesine ama bu konuda henüz kamuoyuna yansıyan bir gelişme yok. Barolar Birliği’nin Taksim Hill Otel’de düzenlediği bilgilendirme toplantısı buna bir istisna oluşturuyor. 4 Aralık tarihinde TBB ile yapılan ve Oyuncular Sendikası’ndan da bir avukatın katıldığı toplantıda üç başlık öne çıkıyordu: 1) Barolar Birliği sanatçılara hukuki anlamda destek olacak. Ayrı ayrı davaların birlikte açılması yoluyla bir eylem yapılabilir. 2) Genel ahlak maddesi hukuki açıdan kabul edilemez. 3) Baronun kültür-sanat yasa taslağı konusunda etkin bir çalışma yürütmesi gerekir.

Bu toplantıdan yaklaşık iki hafta sonra 21 Aralık tarihinde Ankara’da yapılan başka bir toplantının bilgisi geldi. Barolar Birliği Kültür-Sanat Komisyonu, Sanatçılar Girişimi ve Tiyatrolar Platformu temsilcileri ile TOBAV temsilcisi yaptıkları toplantıda bir eylem planı çıkarmışlardı. Buna göre “30 Aralık’ta Ankara’ya gidilecek, her grup kendi dilekçesini (Baro’nun yönlendirmesiyle) hazırlamış olacak ve dilekçeler mahkemeye birlikte teslim edilecek. Ayrıca 14. Madde ile ilgili olarak Baro Danıştay’a dava açacak. 20 Ocak’ta da Baro’nun organize ettiği bir çalıştay yapılacak”tı.

Bu bilgilendirmenin ardından ulaşabildiğimiz yardım alamayan gruplarla görüştük. Ve ortaya garip bir manzara çıktı: Bazı gruplar zaten kendi davalarını açmıştı. Bazıları dava açmak için baronun dilekçe taslağını beklemekteydi ve 30 Aralık’a sadece birkaç gün kalmıştı. Bazı gruplar haberleşme için kurulan mail ağına dahil olmamıştı, gelişmelerden bihaberdi. Bazı grupların ise Ankara’ya gitmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Peki o zaman Baro’nun tiyatrocuların “temsilcileri”yle yaptığı görüşme neydi? Yoksa onlar temsilci filan değil miydi? Evet, aslında ne Sanatçılar Girişimi, ne de Tiyatrolar Platformu devletin yardım politikasına karşı direnen tiyatroları temsil etmiyordu. Çünkü böyle bir temsiliyet mekanizması hiç kurulmamıştı. Baro da tiyatrocuları temsil ettiğini düşündüğü “örgüt”lerden kişilerle görüşmüştü.

Esasında burada sorun direneceğim diyen tiyatroların kendi derdine sahip çıkmaması ve dezorganize hali aşmakta güçlük çekmesi. Eylemlilik, örgütlenme gibi işleri bir yerlere havale edince böyle komik durumlar ortaya çıkabiliyor. Ancak yaptığımız görüşmeler gösteriyor ki aslında birkaç ufak adımla mütevazı ancak etkili bir çıkış yapma şansı var. En başta yardım almayan grupların (kendi davalarını açmış olsun veya açacak olsun hiç fark etmez) bir araya gelip “biz hukuki mücadelemizi başlattık” demesi ve bir iki kelam etmesi bile bir çıkıştır. Buna eşlik eden başka dayanışma eylemleriyle birleşebilirse bu, tiyatroların kendi dertlerine sahip çıktıklarını gösterir. İşte tiyatrocuların davasında önemli bir unsur olan seyircinin işe dahil olabilmesi için de bu “sahiplenme” jestini görmesi oldukça önemlidir.

Peki Ne olacak?

Devletin attığı yeni adımlar var. Genel ahlak kuralı sinemaya yapılan desteğe de getirildi. Ayrıca edebiyatta yerli yazara destek programı başlatılıyor. Ama bir şartla: Türkçe yazacaksın. Yani Kürtçe yazıyorsan “yerli” sayılmıyorsun. Artık biz tiyatrocuların “hayatta bir araya gelemeyiz” sızlanmalarımızı bırakmanın zamanıdır.

Diyeceksiniz ki memlekette bunca yolsuzluk operasyonu, istifalar filan oluyor, sen tutmuş tiyatrocuların derdi diyorsun. Öyle demeyin. İktidar olsun, paralel olsun “devlet” Türk-İslam faşizmi konusunda emin adımlarla ilerliyor.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Özgür Eren

1 Yorum

  1. Nalan Özübek Tarih:

    Kalemine sağlık benim canım. Öyle güzel özetlemiş, durumu durulaştırmış, netleştirmişsin ki, helal.

Yanıtla