Gelin Canlar Bir Olalım, Münkire Kılıç Çalalım: Kızılırmak-Karakoyun

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Ülkemizde üzerine nice Türküler yakılmış bir halk masalıdır Kızılırmak- Karakoyun…

Nâzım Hikmet’in, söz konusu masaldan hareketle yazdığı senaryodan 1946 (1947 değilmiş, yanlış biliyormuşum, Coşkun Büktel düzeltti) yılında Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya aktarılmış. 1967’deyse (gene Coşkun Büktel’in düzeltmesiyle söyleyeyim) Türk sinema tarihinin en önemli kilometre taşlarından Lütfi Ö. Akad tarafından senaryosu yazılıp, başrolü Yılmaz Güney’e oynattırılmış.

Yanılmıyorsam, 1994 yılında Tuncer Cücenoğlu, Nazım Hikmet’in Ercüment Er adıyla yazdığı senaryodan esinlenerek yeniden sinemaya uyarlamış, Şahin Gök 35 mm olarak bir kez daha filme çekmiş.

Efsanede bir aşk öyküsü anlatılmakta…

Aşk öyküsü içinde, ağalık düzeni eleştirisi ve köylülerin başkaldırısı var. Uluslararasında ünlenmiş Tiyatro Yazarımız Tuncer Cücenoğlu’nun, “Kızılırmak-Karakoyun”u 2000 yılında, bu sefer tiyatro oyunu olarak yazdığını (Mitos-Boyut Tiyatro Yayınları / 2007) biliyorum.

Panaroma Çizme Ustası Cücenoğlu

Galiba 2002 yılıydı, Adana Devlet Tiyatrosu, oyunu Kemal Başar’ın rejisiyle sahneye taşıdı. Tuncer Cücenoğlu, (hiç kuşkum yok) bir durum oluşturarak toplumsal panorama çizme ve bunu da soyutlama estetiğiyle biçimleyerek seyirciye yansıtma tekniğinin ustası. 72’den bu yana ürettiği oyunlarla evrensele açılan kapıdan geçen Tuncer Cücenoğlu’nun “Kızılırmak – Karakoyun”u, işte o günlerden bugünlere dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenmekte.

Eserin şimdilerde seyirci karşısına çıktığı yer ise İstanbul Devlet Tiyatrosu.

Zorbaya Karşı Hak-Hukuk Savaşı

Galip Erdal,  oyunu sahneye taşırken destansı konuyu gerçekçi bir yorumla sahnelemeyi yeğleyerek, pek de iyi etmiş. Değerli Besteci Orhan Şallıel’e özgün halk müziği formunda çok sesli müzikler besteletmiş. Tekstteki şarkıların bir kısmını kısaltmışlar, bir kısmınıysa kullanmamışlar. Bana sorarsanız, iyi yapmışlar. Galip Erdal, Cücenoğlu’nun anlattığını iyi anlamış, hatta anlamakla kalmamış üzerine kendi anlayışını da bina etmiş, konuyu sadece Yörük beyinin kızına âşık garip bir çobanın öyküsü olmaktan çıkarmış, yaşamlarını göçerlikle kuran bir Yörük obasının, devletin topraklarını ele geçiren bir tefeciye karşı hak-hukuk savaşımının, oba halkının başkaldırısının altını çizmiş.

Galip Erdal’ın Başarısı

Galip Erdal: “Ülkemizin, insanlarımızın, insanlığın geleceği adına, hepimizin mutlu olarak yaşayacağı bir dünya için; inançları, duygu ve düşünceleri uğruna yaşayacağımız bu düşünceleri hayata geçirmek için inandıklarımızdan asla vazgeçmeden düşüncelerimizi sabır ve azimle savunmamız gerektiği” gerçeğini pek güzel dillendirmiş. Genç oyuncularına oyunu iyi belletmiş, iyi kavratmış. Alpaslan Karaduman’ın halk oyunlarından esinlenerek yaptığı koreografisindeki başarı da Galip Erdal’ın yorumuna renk katmış. Oyun süresince temponun hiç düşmemesini sağlamış, genel anlamda başarılı bir iş çıkarmış.

Grup Simetrisinin Önemi

Galip Erdal bütün bunların yanı sıra, sahne üstü eylemin kendisini en ince ayrıntısına varıncaya dek tablo tablo, replik replik bir sıraya, bir düzene koymuş. Eylemi düşünüp tasarlarken, bir yandan da oyuncularına her şeyi anlatmış. Böylelikle oyuncuların duruş yerlerinden, birbirleriyle olan uzaklıklarına kadar; yapacakları jest ve mimikler dâhil; dekorla, döşemeyle, aksesuarla ilişkileri; konuşmaları, susuşları, sahne trafiği tempoları düzene girmiş.

Dekor-Kostüm

Oyunun kostümleriniyse Medine Yavuz tasarlamış. Kostümler karakterlerle iyi özdeşleşmiş, özdeşleşmeye sözüm yok da, Zehra ile Hatice’nin ayakkabıları o kostümlerin altına hiç mi hiç yakışmamış. Diğer taraftan, Işın Mumcu’nun dekor tasarımı sadece olayın geçtiği mekânı yansıtmakla kalmamış, oyuncunun kabullendiği, kavrayabildiği, yabancılık çekmediği, hareketlerini kısıtlamadığı bir ortam yaratmış.

Oyunculuklar

Oyunculuklara gelince Emre Akarsu (Ali Ağa)’nun, Alayça Öztürk (Zehra)’ün, Zümre Ertürk (Hatice)’ün, Faruk Acar (Şaban)’ın, Atilla Tetik (1. Yaşlı)’in, Ömer İvedi (2. Yaşlı)’nin, Hakan Dülger (Mehmet)’in, Hakan Güneri (Hüseyin)’nin, Serdar Akülker (Selim)’in, oyunculukları için asla kötü diyemem, ama vasatın sınırındalar. Şarkılardaysa her birinin sesi ayrı ayrı övgüye değer. Hüseyin Ağa’nın “Yaşlılık” şarkısında Hakan Güneri ise detonesiz ve mükemmel.

Ezgi Bektaş, can verdiği Karakoyun karakterinin içsel, ruhsal imgelerini hakkıyla veriyor, Karakoyun’a tutkular ürettiriyor. Öyle sanıyorum ki, genç Oyuncu Ezgi Bektaş’ın bireysel malzemesi bol. Sesi de pek güzel tınılı. Umudumu bağlıyor, Ezgi Bektaş’ın bundan sonra sahneye çıkacağı oyunları merakla bekliyorum.

Ve koroyu oluşturan Gizem Akkuş’un, Tuğçe Aksum’un, K. Semih Varol’un, Yağmur Damcıoğlu’nun, Gökhan Eroğlu’nun, Çiğdem Aygün’ün, Deniz Çakır’ın, Metin Avcı’nın, Zeynep Anacan’ın, Merve Yalçın’ın, Ece Duran’ın, Seray Canan’ın, Tuğçe Ayar’ın, İlayda Başaran’ın, Selim İşcan’ın, Hakan Çakır’ın,, Kerem Tanık’ın, Serdar Aydın’ın, Aras Aydın’ın, Beliz Sözer’in, Utku Naim Aytekin’in, Arif Diren’in, Gamze Çelik’in adlarını özellikle tek tek sayıyorum.

Çünkü tümünün alınlarından birer birer öperek başarılarını kutlamak istiyorum.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla