Karl Groos ve Oyun Kuramı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

o-CHILDREN-PLAYING-facebookBu çalışma Anadolu Üniversitesi Eğitimde Yaratıcı Drama Yüksek Lisans Programı Öğrencisi Sıla Kılıç tarafından Doç. Dr Ömer Adıgüzel’in Oyun ve Drama dersi kapsamında hazırlanmıştır.

ÖNSÖZ

Bu çalışmada oyun kavramı üzerine önemli fikirler öne sürmüş,  birçok kıymetli esere imza atmış olan Karl Groos’un yaşamı ve yapıtları incelenmiş,  felsefesinin ve teorilerinin analizi amaç edinilmiştir.

Özellikle O’nu günümüze taşıyan en önemli kuramlarından biri olan İçgüdü-Eylem Kuramı ve bu kuramın oyun kavramıyla olan ilişkisi araştırılmıştır.

İçgüdü eylem kuramında Groos oyunun insanda ve hayvanda içgüdüsel olduğunu belirtmiş,  insanın olgunlaşma süresinin uzun olması nedeniyle eğitimsel bir araç niteliği taşıdığını öne sürmüştür. Bunun yanı sıra,  hayvanların da benzer şekillerde içgüdülerini geliştirmek ve hayatta kalma becerilerini arttırmak adına oyun oynadıklarını vurgulamış,  bu durumu deneysel gözlemlere dayanarak açıklamaya çalışmıştır.

Karl Groos’un Yaşamı

Karl Groos 10 Aralık 1861 tarihinde Almanya’nın Heidelberg şehrinde dünyaya gelmiş bir psikologtur. Heidelberg’de felsefe üzerine çalışmalar yapmış,  aynı zamanda psikolojinin biyolojik yönüyle ilgilenmiştir. Önce Basel’de sonra Tübingen’de profesörlük yaptığı zamanlarda pedagoji üzerine dersler vermiştir. 1901 yılında ilk denemelerini yayımlamıştır. Bu denemeler pedagoji çalışmalarının özü niteliğindedir. 1923 yılında Das Seeleben des Kindes / Çocuğun Ruhsal Dünyası adlı kitabını yayımlamıştır (Hark, 2004).

Özellikle oyun kuramı ve çocuk psikolojisiyle ilgili devrim niteliğinde çalışmaları olmuştur. Oyun gelecek yaşantıların bir ön hazırlığıdır düşüncesinden yola çıkarak bilim dünyasına büyük katkılar sağlamıştır. Çocukluk döneminde oynanan oyunların aslında gerçek hayatın bir provası olduğunu ve ileriki zamanlarda bunun etkilerinin gözlenebileceğini öne sürmüş,  bunu da The Play Of Man / İnsanın Oyunu adli kitabında derinlemesine incelemiştir.

Alman bilim adamı Groos teorilerini Charles Darwin’in de fikirlerine dayalı; hayvanların basit düzeydeki içgüdülerini kullanarak oynadıkları oyunların aslında hayatta kalma mücadelelerinin bir ön provası anlamına geldiği düşüncesi üzerine temellendirmiştir. (wikipedia, 2010).

1898’de yayımladığı Hayvanların Oyunları, daha sonra yayınladığı İnsanın Oyunu adlı yapıtlarında; hayvan ve insan oyunlarının çeşitlerini sınıflandırmış,  ilkel kabile ve modern kent çocuğunun oyunlarının kapsamının ne denli geniş ve çocuk için değerinin ne denli büyük olduğuna değinmiştir (Çelen, 1992).

Groos 27 Mart 1946 tarihinde Almanya’nın Tübingen kentinde arkasında birçok değerli eser bırakarak hayata veda etmiştir.

Eserleri

  • Die Spiele der Tiere (Jena 1896); çeviren E. L. Baldwin as The Play of Animals (New York 1898)
  • Die Spiele der Menschen (Jena 1899); çeviren E. L. Baldwin as The Play of Man (New York 1901)
  • Des Seelenleben des Kindes (Berlin 1904)

Karl Groos,  Kuramları ve Oyun

a)      İçgüdü Eylem Kuramı

Bu teori Karl Groos tarafından ge­liştirilmiştir. Groos, teorisinde oynayan çocukları ve hayvan yavrularını gözlemiştir. Karl Groos,  20. yüzyılın başında ortaya attığı kuramında,  oyunun gerçek yaşama alışma egzersizi olduğunu, geçmişte edinilen içgüdüsel alışkanlıkların, gelecekte edinilecek olan içgüdüsel alışkanlıklarda ve bunların oluşmasında rol oynadığını belirtir. Oyun bu oluşumda çok önemli bir yer tutar. Karl Groos oyunu “Zekâya sahip gelişmiş canlılarda yaşamın başlangıcında,  taklit yoluyla gelecekteki yaşam için gerekli davranışları geliştirmektir” şeklinde tanımlamaktadır. (Gray, 2009). Oyun, bireyi günlük yaşamında karşılaşacağı zorluklardan korumaya hazırlar. Oyununun birde arındırma işlevi vardır. Oyun,  bireyde var olan anti-sosyal eğilimlerden onu arındırır. Zararlı olan bu eğilimler oyun yoluyla kanalize edilir,  yönlendirilir.

Groos’un kuramında oyun çocuğun bedensel aktivitelerinde esneklik ve beceri kazandığı,  fiziksel ve sosyal çevre ile başa çıkabilmek için deneyim edindiği yollardan birisi olması açısından hazırlayıcı olarak nitelenmektedir.

Groos’un en büyük katkısı, oyun olgusunun psiko-fizyolojik olgunlaşmanın yasaları kullanılmaksızın açıklanamayacağını anlamasıdır (Öngen, 1991). Diğer bir anlatımda Groos oyunda düşünce ve aktivitelerin gelişmesi olgusunu öngörmüştür.
Şimdi daha ayrıntılı biçimde Groos’un düşünce sistemini ve teorisini inceleyelim.

b)     Hayvan İçgüdüleri ve Oyun

OYUN; YETENEKLERİMİZİ GELİŞTİRMEMİZİN EN DOĞAL YOLU

Karl Groos ileri görüşlülüğüyle evrimi de inceleyerek oyun adına önemli düşünceler öne sürmüştür. Charles Darwin’in yazılarını iyi analiz etmiş,  içgüdü adına modern ve sofistike görüşler öne sürmüştür. Hayvanları özellikle memelileri içgüdülerini kullanma yetilerine göre sınıflandırmıştır. Genç memeliler davranışlarını, doğuştan sahip oldukları içgüdülerle gerçekleştirdikleri gibi bir kısım biyolojik yetilerini de yine içgüdülerini kullanarak fark ederler. Groos’a göre oyun diğer içgüdülerin gelişmesini sağlayandır ve insanoğlunun içgüdülerinde mevcuttur. The Play Of Animals/Hayvanların Oyunu adlı kitabında Groos şöyle belirtir; “Hayvanların oyun oynadıkları zamanlarda bireysel ve kalıtsal yeterlilikleri adeta yaşamdaki yeterliliklerinin bir göstergesi şeklinde ortaya çıkar”. Bu teorisine bağlı olarak Groos hayvanları oyun oynama yetilerine göre hareketli oyunlar (koşma,  sıçrama,  tırmanma,  sallanma.vb) oynayanlar, avcılık oyunları oynayanlar, dövüş oyunları oynayanlar ve evcilik benzeri oyunlar oynayanlar gibi kategorilere ayırmıştır. Groos’un oyunun biyolojik amacını sorgulayan sorulara bakış açısını doğrudan hayvanların dünyasını gözlemleyerek anlayabiliriz. Groos’un düşünce sistemiyle yeni tanışanların aklına şöyle bir soru gelebilir: Neden hayvan yavruları yetişkin hayvanlara göre daha çok ve çeşitli oyunlar oynar? Çünkü asıl öğrenmeye gereksinim duyan yavru hayvanlardır. Bu aynı zamanda neden memelilerin diğer canlı sınıflarına göre daha çok oyun oynadığının da cevabıdır. Çünkü memeliler her zaman öğrenmeye daha açık ve gereksinimlidirler. Bu durum insanoğlu ve böcekler arasındaki en önemli farkı ortaya koyar. İnsanoğlunun içgüdüleri bir kuşaktan diğerine gelişme gösterirken,  karınca ve benzeri böceklerin içgüdüleri tamamen gelişmiş ve son biçimini almıştır. Onun için böcekler ne oyun oynarlar ne de oyun oynama yetisine sahiptirler (Çelen, 1992). Yani,  böcekler,  sürüngenler,  amfibiler (karada ve havada yaşayabilenler) ve balıklar zaten yaşamlarını sürdürebilmek için yeterli içgüdüye sahiptirler ve hayatlarını idame ettirebilmek için daha fazlasına ihtiyaç duymazlar. Bu nedenle oyun kavramının onlar için öneminden bahsederken sınırlı kalırız. Diğer yandan memeliler daha gelişkin içgüdülere sahip olmalarına rağmen yaşamlarını sürdürebilmek adına öğrenemeye ve oyunla pratik yapmaya ihtiyaç duyarlar. Groos’un teorisi farklı hayvan türleri arasındaki oyun çeşitliliğinin de farklılık gösterebileceğini söylüyor.

Memeliler arasında primatların (maymunlar) en esnek ve adaptasyonu kuvvetli,  öğrenmeye açık oyun oynamaya en yatkın türler olduğunu belirtirken,  primatlar içindeyse insanlar, şempanzeler, bobolar (insan ve şempanzeye en yakın tür) öğrenmeye oyuna en yatkın türler olarak gözlenmektedir

Yine memeliler içinde etçiller (kedigiller ve köpekgil türündekiler) otçullara oranla daha çok oyun oynar çünkü hepimizin de tahmin edeceği üzere avlanmak her zaman otlanmaktan daha zor ve daha öğrenme gerektiren bir eylemdir. Memelilerin bir başka türü olan kuşlar da oyun oynama durumlarına göre kendi içlerinde sınıflandırılabilirler. Corvidler (karga,  saksağan.vs) raptorlar (atmaca, kartal ve türleri) ve papağanlar en çok oyun oynayan türlerdir. Bu kuşlar diğer kuş türleriyle kıyaslandıklarında daha uzun hayatta kalan, vücut oranlarına göre beyinleri daha gelişkin ve yiyecek elde etmede daha başarılı olan türlerdir. Oyunun işlevi bir kez daha kendini ispatlamaktadır (Gray, 2009).

Oyun oynanma miktarına göre becerilerin geliştirilmesi çeşitler arası farklılıkları algılayabilmek gibi amaçlara hizmet eder. Burada dikkate değer olan bir hayvanın hayatta kalmak için geliştirmesi gereken becerilerinde oyunun katkısı ve buna göre yeniden ve farkındalıkla oynanmasıdır.

Aslan yavruları ve diğer yırtıcılar oyunlarını ceylan sürülerinin takiplerine uyacak şekilde oynarken (kaçma-kovalama üzerine) yavru maymunlar oyunlarını ağaçtan ağaca sıçrayarak oynarlar. Dişi ve erkek hayvanlar arasında bir sınıflandırma yapacak olursak erkek hayvanların oyunları dişi hayvanların oyunlarına göre daha vahşi ve dövüşseldir. Son olarak da primatların bazı çeşitlerinde de genç dişiler erkeklere oranla daha çok doğum ve evcilik benzeri oyunlar oynarlar.

c)      İnsan İçgüdüleri ve Oyun

ÇOCUKLAR TÜM YETENEKLERİNİ İÇİNDE BULUNDUKLARI KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİKLERİNE GÖRE OYUN İLE GELİŞTİRİRLER

Groos,  The Play Of Man / İnsanın Oyunu adlı kitabında hayvan oyunlarını insan oyunlarıyla bağdaştırdı. İnsanların diğer canlılara göre sosyal hayatlarına bağlı olarak çok daha farklı yeteneklerini keşfetmeye ihtiyaç duyduklarından bahsetti. Groos’un teorisinde çocuğun oyunu iş ve insanların eğlenme amacıyla bir araya gelerek oynadığı oyunlarından farklıdır. Çocuk için oyun bir işi tamamlamanın gerekliliğinden doğmayan ve çoğu eğlen­cenin içindeki rekabet hissinden arınmış tamamen kendi içinden kay­naklanan bir etkinliktir. Groos’a göre oyun içgüdülerin eğitimi için bir okuldur. Pusu kuran ve ileri atılan bir kedi yavrusu nasıl aslında bir farenin nasıl yakalanacağını öğreniyor ise be­beğiyle oynayan küçük kız da aslında annelik alıştırması yapıyordur. Yani oyun “çocukluğun sonunda erişilecek olan olgunluk dönemi için ön denemeler”dir (MEGEP,  Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Oyun Etkinlikleri 1, 2009).

Çocuklar her kültürde birçok yerde geçerliliği olan,  yalnızca çevrelerinden gözlemlediklerine göre kendi içinde değişkenlik gösteren,  genel aktiviteleri içeren oyunlar oynarlar (Öngen, 1991).

Çocuklar özgür bırakıldıklarında oyunları da bir o kadar özgürleşir,  yaratıcı hale gelir. Bunun nedeni ise yetişkinlerden çok daha fazla öğrenmeye ihtiyaç duymalarıdır. Groos’un teorisine bağlı olarak; çocukların becerilerini bütünüyle geliştirmek üzere oyunlar oynadıklarını söyleyebiliriz.

  • Bizler,  tüm memeliler gibi koordine etmek ve güçlendirmek zorunda olduğumuz fiziksel bir oluşuma sahibiz ve bu yüzden fiziksel oyunlar oynarız. Bahsettiğimiz fiziksel oyunlar kaçma, kovalama, mücadele gibi birçok memelinin de oynadığı oyunları içerir. Diğer türlerden üstün hatta eşsiz olmamıza rağmen oyun reflekslerimiz onlarla birebir benzerlik gösterir.
  • Bizler konuşan hayvanlarız. Bu nedenle bize konuşmayı öğreten,  geliştiren dil-konuşma oyunlarımız var.
  • Bizler en gelişkin hayvan olarak nitelendirilen Homo Sapiensleriz, çevremizdeki dünyayı tanıma amaçlı,  keşfetmeye yönelik oyunlar oynarız.
  • Bizler büyük yapılar inşa eden, iletişimizi sağlayan aletler, bir yerden bir yere gitmemizi sağlayan araçlar kullanan canlılarız. Bize inşa etmeyi, yapı yapmaya öğreten oyunlar oynarız.
  • Bizler aynı zamanda hayal kuran hayvanlarız. Gelecekle ilgili kaygı duyan,  olmasını istediklerimizi düşleyen canlılarız. Tüm bunlar da hayal gücümüzü ve yaratıcılık kapasitemizi geliştiren, ”zeka” olarak adlandırdığımız olguyu geliştiren oyunlar oynamamızı sağlar.

Bahsettiğimiz oyunlar tabi ki de oyun kavramını tek başına karşılamasa da oyunun hizmet ettiği bazı durumları anlatmaktadır. Oyun bu fonksiyonlardan çok daha fazlasına hizmet edebilir. Birçok oyun içinde hem fiziksel hem dilsel, yapısal,  sosyal kazanımı beraber barındırır (Gray, 2009).

Oyun insan üzerinde tamamıyla işlevsel bir rol oynar. Yine Groos’un teorisine göre, avlama-toplama kültüründe yetişen bir çocuğun oyunları da avcılık–toplayıcılık üzerine olur. Çiftçilikle uğraşan toplumlardaki çocuk oyunlarını incelersek oyunların bitki ve hayvanlarla ilgili olduğunu fark ederiz. Modern batı toplumlarında ise çocuklar okumayı yazmayı geliştirecek,  gelecekte kendi aralarında var olmalarını sağlayacak teknolojik aletlerin kullanıldığı oyunlar oynarlar.

Groos’un ötesinde, çocukların neden yeni teknolojileri yetişkinlerden daha hızlı öğrendiklerini de bu görüşlerden yola çıkarak inceleyebiliriz. Evrim penceresinden baktığımızda bunda bir sorun yoktur,  hatta normal olan budur. Çocuklar kendi geleceklerinde işlerine yarayacak bilgiyi,  onları diğerlerinin arasında var edecek olanı daha iyi özümser ve oyunlarını da buna göre seçerler (Bayer, 2006). Tüm bunlar çocukların modern zamanlarda yeteneklerinin farklılık gösterdiği alanların değişmesinin de nedenidir.

d)     Oyunun Eğitimdeki Rolü

OYUN DOĞASI GEREĞİ BECERİLERİN GELİŞMESİNİ SAĞLAR

Oyun,  tanımı gereği, gerçek dünyadan psikolojik olarak ayrılan bir faaliyettir. Oyun karşılığında para,  gıda ya da övgü gibi beklentileri karşılaması için olmamalıdır. Bizler oyun oynayan çocuklara karşılığında bu tip ödüller teklif ettiğimizde artık o “oyun” olmaktan çıkar. Çünkü oyun bilinçli bir son elde etmekten çok kendi için var olan bir eylemdir. İnsanlar, sonunda maddi bir getirisi olmayan oyunları sadece eğlence amaçlı ve önemsiz bulabilirler. İşte asıl paradoksal nokta da buradadır, oyun eğitsel gücünü önemsizliğinden alır.

Oyun eğitsel bir amaca hizmet eder fakat oyuncu oyunu kendini eğitme amaçlı oynamaz. Oyuncu eğlence ve zevk amaçlı oyununu oynarken eğitim sürecinin içinden geçmiş olur ve eğitim ancak bu şekilde gerçekleşir. Eğer oyuncu oyununu maddi bir amaca yönelik oynuyorsa oyun zaten eğitsel gücünü kaybeder.

Oyunu başka bir yönüyle inceleyecek olursak becerileri, yetenekleri geliştirmeyi sağlayan oyunların tekrar tekrar oynanabildiğini görürüz. Hiç oynanan aynı oyunların kendini tekrar ettiğini gördünüz mü? Örneğin kedi fareyle oynarken,  onu yakalamaya çalışırken aslında yaptığı eylem her seferinde kovalamak olmasına rağmen süreç içinde bir sürü farklılık geliştirir. Yine, kedi yavrusu henüz gerçek bir ortamla karşılaşmamış olmasına karşın yün yumağı ve benzeri şeylerle fare yakalama oyunu oynar. Bu konudaki becerisini arttırmak zihinsel yapı için gereklidir. Eğer insanoğlunun içgüdüleri tam anlamıyla mükemmel olsaydı yaşam otomatik olur ve eğitime ihtiyaç duyulmazdı. Eğer oyun olmasaydı kaplan, içgüdülerini geliştirip olgunlaşamayacak, dolayısıyla aç kaldığında kendini koruyamayacaktı. Yani tüm oyunların yapısında tekrar tekrar oynanma özelliği vardır. Fakat bu tekrar, oyunun kendini tekrar etmesi anlamında değil, kuralları ve oynanışı açısından aynı oluşundandır. Oynanan aynı oyunlar oyuncuların yetenekleri ve bireysel yaratıcılıklarına bağlı olarak içinde bir sürü farklılık ve yenilik barındırır.

Oyunun eğitsel yönüyle ilgili birçok gözlem yapılmıştır. Okuma örneği bu konudaki bu konudaki en iyi örneklerdendir. Kendi oynadıkları oyunlar sayesinde okumayı söken çocukların okulda eğitim görerek okumayı öğrenen çocuklardan çok daha kısa sürede öğrendikleri ortaya çıkmıştır (Gray, 2009).

Sonuç olarak yaşamda oyunun öğrenmede ve yeteneklerimizi geliştirmede en iyi yollardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Maalesef eğitim sistemimiz oyunu sadece tatillerde teneffüslerde gerçekleşmesi gereken bir eylem olarak görüp,  eğitsel yönünü göz ardı etmektedir.

SONUÇ

Bu çalışmada oyun kavramının biyolojik yönü incelenmiş,  insan ve hayvan doğasında oyunun işlevselliği ve eğitimsel yönü vurgulanmıştır. Ünlü düşünür ve kuramcı Karl Groos’un ortaya koymuş olduğu “İçgüdü Eylem Kuramı”na göre oyun olgusunun insan ve gelişmiş hayvanları nasıl da hayata hazırladığı örneklerle belirtilmiş,  geçmişte edinilen içgüdüsel alışkanlıkların,  gelecekte edinilen içgüdüsel alışkanlıkların oluşmasında rol oynadığı gözlemlenmiştir.

O’na göre oyun gerçek yaşama alışma egzersizidir,  buna bağlı olarak da tartışmasız canlı yaşamında çok önemli bir yere sahiptir.

Özetle, yüzeysel bir bakışla baktığımızda sadece çocukların gerçekleştirdikleri, bazen oldukça basit bir eylem olarak algılanan oyunun Groos’un düşünce dünyasından faydalanarak ne denli eğitimsel ne denli içgüdüsel ve aslında yaşamda kalma mücadelemizde ne denli önemli bir rolü olduğu ortaya çıkmıştır.

KAYNAKÇA

Öngen,  Demet. (1991),  Okul Öncesi Çağdaki Çocukların Oyun Konusundaki Toplumsal Bilişsel Davranış Örüntüleri ile Oyun Malzemeleri Arasındaki İlişki,  Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalı,  Yüksek Lisans Tezi,  Ankara

Çelen,  Nermin. (1992),  4-6 Yaş Çocuklarının Sayı ve Mekan Korunumu Kazanmasında Sembolik Oyun İşlemi,  Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalı,  Doktora Tezi,  Ankara

Hark,  Michel Ter (2004),  The Psychology Of Thinking,  Animal Psychology And The Young Karl Popper ( Düşünme Psikolojisi,  Hayvan Psikolojisi ve Genç Karl Popper),  Journal of the History of the Behavioral Sciences, İngiltere

Bayer,  Murat.(2006), Sokak Çocuklarının Eğitiminde Drama Ve Tiyatronun Uygulanması Ve Bir Uygulama,  ,  Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çocuk Tiyatrosu ve Oyun, Tiyatro, Drama Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara

Gray,  Peter.(2009),  The Value of Play IV: Play is Nature’s Way of Teaching Us New Skills( Oyunun Değeri IV:Oyun Yeteneklerimizi Geliştirmenin En Doğal Yolu),  25 Aralık 2010,  http://www.psychologytoday.com/blog/freedom-learn/200901/the-value-play-iv-play-is-nature-s-way-teaching-us-new-skills?iframe=true&width=100%25&height=100%25

Karl Groos, 23 Aralık 2010,  http://de.wikipedia.org/wiki/Karl_Groos

Paylaş.

2 yorum

Yanıtla