Kendime Vakit Ayıramıyorum Böyle Gitmez!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

zaman1[Ayhan Hülagü’nün Hüseyin Avni Danyal ile gerçekleştirdiği Zaman Gazetesi’nde yayınlanan söyleşisini aktarıyoruz.] Hüseyin Avni Danyal (51), bugünlerde farklı bir heyecan yaşıyor. ‘Hayatımdaki en büyük idealim’ dediği tiyatrosunu Kadıköy’de açtı. Bundan sonra kendi mekânında oyunlar oynayacak, yönetecek, oyuncular yetiştirecek. Danyal’ın projelerine ve hikâyesine kulak veriyoruz.

Özel tiyatrolar maddi olarak çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Hal böyleyken sizi tiyatro kurmaya iten sebep nedir?

Devlet Tiyatrosu’nda (DT) oyunculuk yaparken salon sorunumuz yoktu. Sahne, dekorla uğraşmaz, sadece rolümüzü oynardık. DT’de uzun dönem oynadığımız ve ses getiren bir oyun vardı: Azizname. Beş yıl kadar oynadık, idari problemlerden dolayı oyunu kaldırdılar. Ankara’da girişimci bir arkadaş bu oyunu özel tiyatroya taşımak için tiyatro kurdu, orada oynamaya devam ettik. Yıl: 2001. Sonra o arkadaşla ekonomik sorunlar yaşayınca DT’deki iki arkadaşla işi devraldık. Özel tiyatro serüvenim başlamış oldu.

Yol arkadaşlarızla beraber misiniz hâlâ?

O arkadaşımız DT’den uzaklaştırılmıştı, bir davaları vardı. Onu kazanıp tiyatroya dönünce tek kaldım. Azizname’yi gelen gidenlerle 3-4 yıl devam ettirdik. 2005-2006’da Tiyatro Seyirlik adını aldık. 2001’de dizilerde rol almaya başladım, öyle olunca bir ayağım İstanbul’daydı. 2009’da emekli oldum. Sonrasında Duman Altı Aşklar diye bir oyun yaptık, üçüncü projemiz Ya Başaramazsak ile kendi tiyatromuzdayız.

Neden Taksim, Şişli değil de Kadıköy?

Yeni İstanbullu olduğumdan dolayı buradaki mekânları da bilmiyorum. Salon kiralamak ciddi sorunlar oluşturduğu için son iki-üç yıldır bir yer bulup kendi salonum haline getirmek için kanım kaynıyordu. Tiyatroya uygun ve tiyatro gişesinin çalışabileceği, insan sirkülasyonunun olduğu bir yer gerekiyordu. Bir dostum söyledi: ‘Kadıköy’de bir sinema var. Ulvi Uraz’ın ilk tiyatrosunun eski yeri.’ O arada Moda Sahnesi’ni arkadaşım Kemal Aydoğan tesadüfen kiraladı. O salona bakmıştım. Çok büyük ve ekonomik olarak ürkütmüştü.

Sonra…

Karşısına baktık, PlayStation istasyonu haline getirilmiş. Pasaja adını veren Mustafa Kemal Ekşi’nin, Ulvi Uraz’la bir dostluğu varmış, binayı yaparken altını tiyatro diye yapmış. Yardımcı oldular, PlayStation’cı arkadaşlar başka yere taşındı. Haziran’ın 15’inde yıkım döküm işlerine başladık. İnşaat işinden anlamadığım için biraz uzun sürdü. Her oyuncunun hayalidir; kendisini özgür hissedeceği, kafasındaki repertuarı uygulayacağı bir sahnesinin olması.

Yan tarafını kitapevi yapma fikri eşinizden mi geldi?

Sonradan çıktı, restorandı orası. Eşimin yayınevi var, iskeleye yakın bir yerde. İnşaata başladık, 1 buçuk ay sonra orası boşaldı. Televizyon işlerinden çok fazla zaman ayırıp tiyatronun başında duramayacağım için bir işletmeci gerekiyordu. Eşime, yan tarafına gelsen, yapar mısın, dedim. Kabul etti. Ona da biraz fazla yük bindirdim. O sadece kitap basma işiyle uğraşırken, bir de kitapevi çıktı. Kafemizin işletme sorunlarını çözdükten sonra kitapevi, kafesi, tiyatrosuyla ufak çaplı bir kültür merkezi oluşturmuş olacağız.

Oyunculuk eğitimleri, yazarlık kursları olacak mı?

Oyunculuk atölyelerimiz, minikler için drama derslerimiz var. Pazar günü kitapevinde Türkiye’nin önemli öykücüleriyle öykü yazımı atölyesi yapıyoruz.

Nasıl bir repertuarla ilerleyecek tiyatro?

Ya Başaramazsak’la başladık. Ocak sonunda Kılçık Mahallesi diye bir çocuk oyunu sahneleyeceğiz. Martın ilk haftasında da ikinci büyük oyunumuz olacak. Avangart tiyatro yaparım, sadece bulvar komedisi oynarım, demem. Ülkeyi ilgilendirecek, bir yanlışın karşısında söylenecek sözünüz varsa gündemdeki sorunu tespit edip, iyi metinleri değerlendiririm. Siyasi içerikli oyunlar da, aile komedisi de oynayacağım.

Dizi, sinema çok fazla mesai alıyor. Nasıl vakit ayıracaksınız?

O da olmasa böyle bir salonu ortaya çıkaramazdım. Çekimleri hafta arası yapıyoruz. Oyunları hafta sonu yaptığımız için şimdilik sorun yok. Zengin Kız Fakir Oğlan’ın neredeyse yüzde 99’u tiyatro kökenli. Herkesin oyunu var. Özel hayatıma vakit ayıramıyorum ama böyle gitmez. Yeni bir işletme kuruyorsunuz. 7-8 ay, belki bir yıl bazı şeylerden ödün vermek zorundasınız. Ona da hazırdım. Taşlar yerine oturduktan sonra sadece repertuarımı belirleyeceğim, gelip oyun oynayacağım.

İki oyun yazmışsınız. Yazmaya devam mı?

Ekonomik kaygım olmadığı için lüks yazarlardanım. DT’de sahnelenen çocuk oyununu üç yılda yazdım. Romandan uyarladığım Yılka Atı’nı dört senede yazdım. Bu işten para kazanacak adam değilim. Keyfe keder yazarım.

Tipik Karadeniz insanıyım

Koyu Trabzonspor taraftarı birinin Kadıköy’de yaşaması biraz ironik…

Takım tutmak başka bir şey, yaşamak başka. Ki Kadıköy’de yaşayan herkesin Fenerli olduğunu düşünmüyorum.

Takım sevdası devam etmiyor mu?

Olur mu? Son seçimlerde Hakan Kulaçoğlu’nun yönetiminden adaydım. Sanırım 234 oy aldık. Üçüncü ya da dördüncü olduk. Keşke olsaydı, çok daha iyi şeyler olurdu. Kulaçoğlu Trabzonspor’a lazım olan beyin, yönetici olabilecek biri. Çocukluğunuzun geçtiği, toprağında büyüdüğünüz, havasını soluduğunuz yerin takımını tutmak doğru olan. Kayseri, Malatya’da oturup Galatasaray’ı tutacağıma Trabzonlu olup Trabzonspor’u tutmak daha doğru geliyor.

Trabzonlu olmanın karakterinize etkileri neler?

Çabuk öfkelenmem, tezcanlı olmam, ne olacağını düşünmeden bir şeye girmem ve pratik zekâlı olmam. Tipik Karedeniz insanının özelliği. O coğrafya insanı böyle yapar. Denizin bittiği yerden sonra çok az yaşam alanı vardır, sonrasında dağ başlar. İnsanlar pratik olmak zorundadır. İki yüksek dalga arasında balığı tuttun tuttun, yoksa gidersin.

Bu özelliklerin yan etkileri neler?

Ayrıntılı düşünmeden bir iş yapıyor, pişman oluyorsun. Ya da bir anda öfkelenip birinin kalbini kırabiliyorsun, sonra üzülüyorsun. Biraz fazla mükemmeliyetçiyim.

Mükemmeliyetçi bir rejisör-baba can sıkıcı olur…

21 yaşında bir kızım var, eşim hamile bir tane daha gelecek. Kızımla ilişkimle o mükemmeliyetçiliği çok kurmadım. O özgür bir şekilde karakterini oluşturmak zorunda. Bir yaptırımım olmadı, ama o babasının mükemmeliyetçiliğini görünce öyle davranmaya başladı.

Sinirden müdürün kapısını kırdım

Müzik sizin için kemençe mi demek?

Ezgisi iyi olduğunda kemençe keyif verir ama horonda aynı melodiyi uzun süre çalan kemençeden pek hoşlanmıyorum. Horonu seviyorum, sorsanız oynayabiliyor musunuz? Hayır. En utandığım tarafım da o. Zaman ayırıp gidip öğrenemedim.

Memlekete gidince çembere dâhil etmiyorlar mı?

Girmemeye çalışıyorum. Bilmediğim bir şey, rezil oluyorum.

Çaldığınız bir enstrüman var mı?

Asıl tutkum caz. Tenor saksafon çalıyorum amatörce. 33 yaşında caz merakımdan dolayı saksafon dersi aldım. Çoğu kimse çaldığımı bilmez. Ankara DT’de Ghetto diye bir oyunda oynadım. Bir Nazi subayının gerçek hikâyesi. Okuma provalarına başladığımızda yönetmen bir şey çalabiliyor musun diye sormuştu. Saksafon, dedim. Ne diyorsun, dedi: Tam aradığım şey. Sahnede kullandım, ödül almıştım hatta. Geçen yıl Duman Altı Aşklar’da bir-iki parça çaldım. Enstrüman biraz nankör, elinize almadığınızda unutuyorsunuz. Odama kapanıp kendi kendime çalmayı seviyorum. Beni dinlendiriyor.

Yedi evlilik yaptınız. Yaşanmışlıkların oyunculuğunuza katkıları neler?

25 yaşındaki oyuncuyla 50 yaşındaki arasındaki en büyük fark yaşanmışlıkları. Gözlemlerimizden yola çıkarak oyunculuk klasörlerimizi genişletiyor, büyütüyoruz. Zannediyorum tecrübe denen şey bu: Fazla yaşanmışlık, hayata dair fazla araştırma, fazla şey bilme. Aktörlük, hayattan cebine doldurduğun taşları kullanmaktır. Onun için aktörlüğün olgunluğu 35’inden sonra başlar. Hayata daha farklı bakıyorsun. 35’imden önce tahammül edilmez bir adamdım.

Neden?

Bu mükemmeliyetçilikle herkese, her şeye saldırıyordum. Sanki her şeyi ben düzeltecektim. DT’de müdürün kapısını kırdım sinirden. Haksızlık ve yanlışa tahammülüm yok. Vuracağım, kıracağım, hakaret edeceğim. O zamanki hallerimi düşünüyorum, bırakın arkadaşları, insana anne-babası bile tahammül edemez. Şu anda o döneme göre çok sakinim.

Anne-babanız nasıl tahammül ediyordu?

Yalnız yaşıyordum. Liseyi bitirdikten sonra evden ayrıldım. Üniversiteye İzmir’e gittim, Ankara’ya döndüğümde ev tuttum.

Keşkeleriniz neler?

Keşke yapmasaydım dediğim çok az şey var. Sadece doğru yaşayan bir insan olgunlaşamaz. Keşke dedikleriniz bir tarafınızı geliştirir. Yanlışlarıma da keşke demedim. Evet yanlış yaptım. Yanlışın farkına varmak doğruya yönlendiriyor.

Zaman

Paylaş.

Yanıtla