‘Omuz Omuza Durma Zamanı’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

kumpanya_o_ic[Özel tiyatrolara devlet yardımı ve genel ahlak kriteleri üzerinde Tiyatro Kumpanyasından Kemal Kocatürk, Sol haberden Cansu Fırıncı ile görüştü. Söyleşiyi aktarıyoruz.]

Tiyatro Kumpanyası kurucusu Kemal Kocatürk, Kültür Bakanlığı’nın “Gezi kriterleri”yle dağıttığı ödeneği reddetti. Özel tiyatrolar açısından önemli olan bu ödeneği iade edecek olan Kocatürk’le bu kararı ve iktidarın kültür politikası üzerine konuştuk.

İstanbul Halk Tiyatrosu kurucularından, Şehir Tiyatroları’nda oyuncu ve yönetmen sıfatlarıyla çalışan Kemal Kocatürk bugün Tiyatro Kumpanyası’yla yoluna devam ediyor. Geçen hafta, Kültür Bakanlığı ödeneğini iade edeceğini açıklayan Kocatürk’le aldığı karar, Haziran Direnişi ve tiyatrosu hakkında konuştuk.

Kültür Bakanlığı AKP döneminde bir ilke imza attı. Yıllardan beri ödenek alan tiyatrolar makul hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ödenekten çıkarıldı. Siz alanlar arasındasınız. Kafanız karışmıştır sanırım biraz.
Neden kafam karışsın ki… İktidarın ne istediğine dair her zaman net oldum ve hâlâ da öyleyim. Heykeli ucube, baleyi “belden aşağı”, devlet senfoniye “kapı gıcırtısı”, diyen, operayı “alıcısı olmayan sanat” olarak gören, tiyatroyu da uzun zamandır kârsız gördüğü için muhafaza/kârlaştırmaya, hatta özelleştirmeye çalışan bu iktidarın özel tiyatroları da ayrıştırmaya çalışmasını hiç garipsemediğim için kafam karışık değil. Çünkü “muhafazakar sanat” diye vaktiyle höykürenlerin karşısına yıllar önce de dikilenlerdendim. Bu işlerin buralara geleceğini sezip, çevremi uyandırmaya çalışırken borazan (trompet) çalmaya bile başladım. Bu ayrıştırmanın sonunu paraya getirecekleri muhakkaktı. Kapitalist mantığın en önemli argümanı her daim para olmuştur. Bu kez de aynını denediler ama tutmadı. Yandaş peyleme mekanizması haline getirdikleri devlet desteği bizde geri tepti. Yıllardır ulufe dağıtır gibi, sadakaya alıştırdıkları tiyatrolar ile bağları da bugün itibariyle netleşti. Biz “Tiyatro Kumpanyası” olarak bu desteğin bir köstek olduğuna kanaat getirerek reddettik.

Ancak mesele alanlar almayanlar meselesi değil sonuçta? Sanırım oradan da bir bölünme yaşanmadı sanatçılar arasında.
Mesele de burada zaten. Tiyatrolar yaşamak zorunda. Bu zorunluluktan dolayı zafiyet gösterip ödeneği alabilirler, ki alanlar çoğunlukta. Bu da yanlış bir durum değildir. Çünkü herkes yaşamak zorunda. Ama önemli olan desteği dağıtırkenki iyi niyet eksikliği, desteğin dağıtılış biçimi ve içeriği. Bu dağıtılan para kimsenin babasının parası değil, babalar gibi devlet babanın halktan topladığı vergilerin çok “kıl” bir kısmı. Bu “kıl” kısım dağıtılırken de “kıl”lık yapmanın alemi yok. İşte bu noktada bir araya gelindi ve devlet desteğine başvurup da alamayan, başvurmayan, başvurup da alan, alıp da reddeden birçok tiyatro bunun ne için yapıldığının bilincine vararak kol kola girmeyi ve dayanışmayı seçti.

FIKRA GİBİ FIKRALAR

Siz ödeneği iade ediyorsunuz. Etik bir duruş olduğu kadar sözleşmeye eklenen “genel ahlaka aykırı oyunlar oynayanların ödeneği geri alınır” maddesi de etkili bu kararda, öyle değil mi?
Kesinlikle. Protokolün 14. Maddesine eklenmiş iki fıkra var ki -anam ya- fıkra gibi gerçekten. Yazsan komedi olur, bu kadarı da olmaz denir. Tam skeç konusu. “Genel ahlaka aykırı olmamak, kişi ve kuruluşları rencide edici hakaret ve sözler”in bulunmamasını şart koşan bir komedi. Şimdi, bir kere “Genel ahlak”… Ne kadar muğlak, geniş ve görece bir düttürü. Haydi öyle diyelim de; kim bunu tespit edecek? Yeterli birikime sahip kadrolarınız mı var elinizde? Hadi var diyelim, bunun kriterleri ne diye sormazlar mı? Ahlak polisliğini devreye sokuyorsanız, ki bu Anayasa’ya aykırı, gerçi hangi anayasadan bahsediyoruz artık, hepsi olmuş bana yasa… Bu protokolün bu maddeleri topyekun Anayasa’ya aykırı ama takan kim? Ben böyle istiyorum diyor sayın bakan. Öyle de oluyor. Neyse gelelim yine bizim reddediş hikayemize… Bizim oyun, “Küçürekkız” toplumdaki çürümeyi anlatan bir oyun. İçinde arandığında genel ahlaka uymayan unsurlar bulmak mümkün. Çünkü bir toplumun çürümüşlüğünü anlatırken mutlaka ahlaksızlıkları sergilemeniz lazım ki çürümüşlüğü anlatabilesiniz. Şimdi koca koca 24 adam 14 yaşında kıza tecavüz etti ve serbest kaldı. Tiyatronun ödevi bu ahlaksızlığı, bu iki yüzlülüğü anlatmak değil mi? Bunu anlattığınızda siz genel ahlaka aykırı oyun yapmış olursunuz ama bu fiili harbiden gerçekleştirenler sokakta elini kolunu sallayarak dolaşırsa bunun adı nedir allasen? Ahlaklı olmak mı? Ben böyle iki yüzlü ahlak anlayışını tanımıyorum ve bu parayı istemiyorum arkadaş. Düşsünler yakamdan ve beni kendi iki yüzlü ahlak çamuruna bulamasınlar. Ben, devletin tiyatroma verdiği para karşılığında dilimi bağlamasına izin vermek istemiyorum. Seyircimin dayanışma duygusuna güvenerek yoluma devam etmek istiyorum.

EGEMENLER SANATIN GÜCÜNÜ GEZİ’DE GÖRDÜ

Tiyatrocular kısa sürede toparlandı ve güçlü bir ses verebilmek için harekete geçti. 
Neden tiyatrocuların sesini kısmaya çalışıyorlar? Çünkü en gür ses onlarda var. Önce heykel ve resim, sonra bale, sonra opera ve şimdi tiyatro. Çünkü ayna istemiyorlar karşılarında. Hâlâ çoban masalları anlatıyorlar. Kaç koyun güdebilirsin mantığıyla, politika savlıyorlar. Çobanların devri çoktan kapandı. Sürüden ayrılanı artık kurt da kapamıyor. Gezi önemli bir tokat indirdi bu ülke politikasına. Gezi’de de hep en ön saflarda sanatçılar vardı. Egemenler gördü sanatın gücünü ve sesini kısmak istediler. Ama ters tepti. Eskisinden daha gür çıkacak artık ses. Öncelikle bir araya gelinerek bir bildiri hazırlandı ve bu bildiri geçen Cumartesi günü kamuya sunuldu. Şimdi hukuki süreç başlıyor. Bu alanda da mücadele yüksek ve sert olacağa benziyor. Barolar Birliği sanatçıların yanında olduğunu açıkladı. Bu bizim için önemli bir güçtür. Olay yurt dışında da yankı buldu ve oralardan da yakında sesler yükselecek. En önemlisi de seyircimizden yükselecek olan ses. Artık onlar da seyirci olmayı bırakıp sürece katkı vermeye başladılar. Artık “Sanat özgürdür, kurumları özerktir” diyebilmek için, yan yana, can cana, omuz omuza durma zamanıdır.

Buyurun Kumpanya’nın oyunlarına
“Dayanağımızı ödeneklerden değil, seyircimizin desteğinden alıyoruz” diyen Tiyatro Kumpanyası;

“Can” oyunuyla
7 Aralık 20:30 Kozyatağı Kozzy Sahnesi
19 Aralık 20:00 Beyoğlu Maya Cüneyt Türel Sahnesi
20 Aralık 20:30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi
27 Aralk 20:30 Caddebostan Kültür Merkezi

“Küçürekkız” oyunuyla
23 Aralık 20:30 Şişli-Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu
20 Ocak 20:30 Caddebostan Kültür Merkezi

“Oturan Boğa” oyunuyla
7 Aralık 12:00 ve 14:00 Kozyatağı Kozzy Sahnesi
21 Aralık 12:00 Şişli Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda seyircisiyle buluşuyor.

Sol Haber

Paylaş.

Yanıtla