Son Komik Kadını Takdimimizdir

Pinterest LinkedIn Tumblr +

bahar[Bahar Çuhadar’ın Radikal Gazetesi’nde yayınlanan yazısını aktarıyoruz.] Aynı anda dört benzemez kadın oluyor, komedi mahareti dikkat çekiyor. Çocukluğundaki ‘Başkası olma oyunundan’ bugüne, Pınar Çağlar Gençtürk’ün öyküsüdür…

ikincikat’ın, prömiyerini iki sene önce yaptığı ‘Disosya Harikalar Dünyası’; disosyatif bozukluk yaşayan Lisa’nın bilinçaltında dolaşıyoruz. Lisa’nın tedirgin bakışları aklımızın bir kenarında asılı kalacak türden. Geçen sene yine bir ikincikat oyunu olan ‘Yalnızlar Kulübü’nde aynı genç oyuncu bu kez biraz saftirik, çokça iyi niyetli bir beyaz yakalı kadın, Buse olarak güldürüyor. Bu kez bize kalan Buse’nin telaşlı ve komik tavırları. Sınırları net çizilmiş bu iki farklı kadın karaktere bir de televizyon ekranından kaşlarını ve dudaklarını büzerek, gözlerini devirerek, başka bir zaman diliminde bilmişlik taslayan Münevver eklendi: ‘Çalıkuşu’nun ‘kötü kadını’ Neriman’ın ‘yancısı’ Münevver.

Pınar Çağlar Gençtürk bu sezon üç ayrı oyun ve bir TV dizisiyle dört bambaşka halde… Üçüncü oyun, Yan Etki’nin ‘Kurabiye Ev’i. Kocasıyla birlikte, para için çocuklarını satmaya karar veren anne Stacey’in git-gelli hallerini taşıyor sahneye Gençtürk.
İlk kez ‘Disosya Harikalar Dünyası’nın Lisa’sı olarak izlediğimde, Gençtürk’ün uzun süredir sahnelerde olduğuna dair bir kanıya kapılmıştım. Kendisiyle bu yazıyı yazmak üzere buluşmadan kısa süre öncesine kadar da 2012 Ocak’ında izlediğim ‘Disosya Harikalar Dünyasında’nın ilk oyunu olabileceğini düşünmemiştim.
Neşeli bir tonla anlattığı öyküsünü dinlerken öğrendim; benimkine benzer bir şaşkınlığı vaktiyle Ezel Akay da yaşamış. ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ün seti: Gençtürk, Akademi İstanbul ve Yeditepe Üniversitesi’ndeki eğitimlerini tamamlamış bir oyuncu. Nurgül Yeşilçay ve Gülse Birsel’le, filmin üçüncü kadını olarak sette. Akay, filmin ‘Havva’sı Gençtürk’e inanamayarak soruyor: “Sen şimdi hiç profesyonel, böyle para verilerek gidilen bir tiyatroda yok musun yani?”
Yokmuş, “Şans işte” diyor. İlk set Akay’ın ‘Yedi Kocalı Hürmüz’üne, ilk tiyatro deneyimi ikincikat tiyatronun ‘Disosya…’sına nasipmiş. Kendisini ana rollerden birinde, rüştünü çoktan ispatlamış bir dolu oyuncunun arasında bulduğu o ilk sete giden yol ise tiyatro merakı ve çabasıyla dolu.

İlk sahnesi sokaklar…

İlk performansı ‘Başkası olma oyunu’nu, Kocaeli sokaklarında geçen çocukluğunda durmadan sahneliyor: “Sokakta topal taklidi yapıyordum; teyzeler bakıyor, anneme geçmiş olsuna geliyorlar… Mahallede kapanarak geziyorum, bakkal beni tanıyacak mı diye bakıyorum…” İlkokulda artık yazdığı oyunları kurduğu ekiple sahneleyen bir öğrenci…
‘Oyunculuk kıvılcımını’ ilk fark eden Kocaeli Bölge Tiyatrosu’nda oyunculuk yapan hala kızı ‘Zehra Abla’. Onun teşvikiyle, ilkokul 5’inci sınıfta kendisini İzmit Fuarı’nın playback yarışmasında buluyor; Yonca Evcimik olarak. ‘Kendine Gel’ performansıyla derece alıyor, hediye olarak da Kocaeli Bölge Tiyatrosu’nda bir senelik tiyatro eğitimi hakkı…
Sahneye ‘Hansel ve Gretel’in ağacı olarak çıktığı ilk oyunu da altı yıl devam ettiği Kocaeli Bölge Tiyatrosu’nda. Lise bitince, bir dolu konservatuvar sınavında deniyor kendini; İzmir, Eskişehir, Ankara… Hepsinde ilk aşamayı geçip, ikincide tökezliyor. Nihayetinde pes edip, dönemin sıkı tiyatro okullarından Akademi İstanbul’a giriyor. Işıl Kasapoğlu, Bülent Emin Yarar, Tilbe Sarar, Arzu Bigat Baril’li bir eğitmen kadrosuna teslim ediyor kendisini: “Temelimi güzel oluşturdu Akademi. İstanbul’a yeni gelmişim, hiçbir şey bilmiyorum ama çok iyi arkadaşlara denk geldim. Her provaya giriyorduk, AKM’nin gizli yerlerinden, oraya da balerinmiş gibi girip, oyunları bedava seyrediyorduk, oyuncularla yeni yeni tanışıyorum. Çok mutluydum.”
Son sene eğitmen kadrosunun değişmesiyle yeniden konservatuvarı deniyor. Ve kendini Yeditepe Üniversitesi’nin kapısında buluyor. İçeri girdiğinde sadece kabul kâğıdı değil, yüzde 100 burs onayı da cebinde… Yeditepe’deki dört yıl Akademi’nin üstüne bir dolu başka şey kattığı dönem: “Sektörde kimi biliyorsan o isimlerden ders aldık.”

‘Sette bir ünsüz bendim!’

26’sında konservatuvarı tamamladığında hâlâ henüz bir profesyonel işte rol almış değil. Ama hız kesmeyip Kadir Has Üniversitesi, İleri Oyunculuk Yüksek Lisansı’na giriyor: “Orada bambaşka bir kapı açıldı, Çetin Sarıkartal’la çalışmak, öğrendiklerime bambaşka bir taraftan bakmak demekti. Tilbe Saran, Ayşenil Şamlıoğlu, Şahika Tekand… Farklı ekolleri çalıştırıyorlardı. Hepsinden alıp kendi tekniğimi oluştururum diyordum, öyle olduğunu da düşünüyorum.”
Sinemadaki ilk mühim rol fırsatı da bu dönemde. Hocalarından Ezel Akay, yönettiği ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ için Öner Erkan’ın canlandırdığı Hallaç Rüstem’in karısı Havva’yı oynamasını teklif ediyor. “Heyecanlandım tabii” diyor, “Nasıldı birden film setine düşmek?” deyince. Gülüyor: “Şöyleydim: A ünlü, a bu da ünlü, bu da! Bir ünsüz benim aralarında! Şansım şuydu: Çetin Sarıkartal oyuncu koçluğumuzu yapıyordu.”
ikincikat tiyatro grubu ‘Lisa’ için seçme yaparken, Çetin Hoca, oyunun yönetmeni Sami Berat Marçalı’ya bahsediyor Gençtürk’ten. Oyunu görenler anımsayacaktır, Lisa-hele de bir ilk rol için- fazlasıyla ağır bir karakter. Babasının cinsel tacizine uğramış, bilinçaltıyla gerçek dünya arasında gidip gelen bir kız. Uzun uzun, disosyatif hastalığı incelemiş Gençtürk. İki yıl sahnelenen oyun geçen ay son kez gösterildi.
İkincikat’ın Marçalı imzalı oyunu ‘Yalnızlar Kulübü’nde ise ağırlıklı olarak komedi yapıyor. Bu oyunla son Afife Ödülleri’nde Müzikal/Komedi dalında En İyi Kadın Oyuncu ilan edilmişliği var. Henüz görmediğim, Yan Etki’nin ‘Kurabiye Ev’indeki anne rolü için de ‘ağır bir rol’ tanımını kullanıyor. Geçen aya kadar, üç ayrı oyun arasında mekik dokuyordu. ‘Çalıkuşu’nun setiyle birlikte hem de. 20’lerinin başındaki boşluğu bu sene fazla fazla kapatmış halde yani! Havva ve Münevver dışında bir dönem işi daha var portföyünde; ‘Muhteşem Süleyman’ın kardeşi Beyhan Sultan olarak bir buçuk yıl boyunca ara ara ‘Muhteşem Yüzyıl’ın saray koridorlarında dolaşmış.

İçinde bir doğal komik var…

Gençtürk’ün içinde doğal bir komik kadın hep pusuda bekliyor sanki. Her an bir sakarlık falan yapıp da üstüne hiç vakit geçirmeden kendisiyle dalga geçip sizi güldürecekmiş gibi. Ya da şaşkın bir bakış fırlatıp sizi ters köşe bir espriyle baş başa bırakacakmış gibi. Ama aynı beden ve bakışlarda ağırkanlı bir eski zaman kadını da duruyor bir kenarda. Dönem işlerinde oynamamış olsaydı da sezilebilecek bir hal bu. Tuhaf biçimde; ‘Yalnızlar Kulübü’ndeki rolüyle Afife’de ‘komedi’, Sadri Alışık Ödülleri’nde ‘dram’ dalında ödül almıştı. “İnsanlar komediyi daha çok seviyor ama dram bana bir tık daha keyifli geliyor” diyor.
Disiplinli, çalışmaktan yüksünmeyen bir oyuncu olarak anlatıyor kendini. Şanslı olduğunu da düşünüyor. Yaptıkları hep içine sinen işler olmuş ama içinde dışarı çıkmayı bekleyen bir sürü başka insan var. Öyle diyor… Ödülleri, oyunları, arkadaşlarıyla halinden memnun olduğu bir hayatın ortasında. Gelecek için ‘mutlu anlar’ istiyor, “Anlardan mutlu olmayı seviyorum. Şu an buradayım, bana yetiyor. İleride inşallah mutlu anlarım sık olur” diyor. Önünde büyük hedefler, hırsla dolup taşmış planlar yok. Belki de bu yüzden her rolünün altından bu kadar inandırıcılıkla çıkıyor.
Bir de Tilbe Saran’ın yeri ayrıymış onda, hep söylermiş. Karşılıklı oynamalarını dileyelim, yolu da açık olsun ki daha çok izleyelim…

Radikal

Paylaş.

Yanıtla