İnsan Doğası Üzerine Bir Gözlem: ‘‘Hadi Öldürsene Canikom’’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

 Üstün Akmen

Genelde öyküleri oyunlaştırılan Aziz Nesin, hiç kuşkusuz esasında önemli bir tiyatro yazarıydı. “Toros Canavarı”, “Düdükçüler ile Fırçacıların Savaşı” ve diğerleri…

“Hadi Öldürsene Canikom” da bunlardan biri.

Bir apartmanın bodrum katında, birbirlerine “tutunarak” yaşayan iki dul, yalnız ve kentli kadının öyküsü bu… 1970 yılında yazılmış. Yaşımız kaç olursa olsun, yaşamın neresinde bulunursak bulunalım, umutların hiçbir zaman bitmeyeceğini,  insanoğlu yaşadıkça kendisine yeni umutlar bulabileceğini anlatan bir konusu var oyunun.

Oyun içinde, cinsel baskı altındaki kişilerin değişik konumlardaki yönelimlerini de izlemek olası.

Bulanık Olmayan Bir Oyun

Ödenekli ya da ödeneksiz pek çok tiyatro grubunun ele aldığı ‘‘Hadi Öldürsene Canikom’’u bu kere de Tiyatro Ayna repertuarına katmış, Haldun Dormen sahneye taşımış. Aziz Nesin’in damak tadı veren metni, oyuncuların performansıyla daha da lezzetlenmiş. Toplumsal baskılara, sosyal yaralara, tabulara inceden inceye dokunan, dokunurken de güldüren ender rastlanılan eserlerden olan “Hadi Öldürsene Canikom”u yöneten Haldun Dormen sahne eylemini, sahne olanaklarının gereklerine uygun olarak doğal olarak dar sınırlar içinde tasarlamış. Siyen, Diha, Havagazı Memuru karakterlerinin gerçeğe uygunluğunu, heyecanların anlatımını, metnin isteklerini, olayların mantığını, sahne üzerindeki durumları, oyuncuların doğallığını, grup simetrisini de gözünün önünden hiç ayırmamış. Bulanık olmayan bir oyun elde etmiş. İyi çizilmiş hareketler, değişik ritim, sürekli uyum elde etme çabası.

Diğer taraftan, Haldun Dormen seyirciye düşünme olanağı vermeden, bütün olup biteni zorunluymuşçasına göstermek istemiş. Hiçbir olguyu zorlamamış. Jesti, devinimi, vurguyu birbirine karıştırtmamış.

İnsan Doğası Üzerinde Bir Gözlem

Yaşantının dıştan bir eleştirimi, insan doğası üzerinde bir gözlem olan Siyen ve Diha karakterleri, iki usta oyuncu Dilek Türker ve Tiraje Başaran tarafından pek güzel çizilmiş. İkisi de karakter içinde erimiş, o karakterle kimlik benzeşmesini yakalamış, kendi benlikleri Siyen ve Diha’nın benliklerinde yitmiş. Dilek Türker, fiziksel ifadeyi gözleriyle, yüzünün ve mimiklerinin yardımıyla usta işi kazanıyor Tiraje Başaran’ın sözcük kullanımı, tonlamaları gayet iyi. Gövdelerinin yapaylıklarla ve gerilimlerle olan savaşından da galip çıkıyorlar. Ayberk Attila ise, Havagazı Memuru rolüne karakterin sınırladığı tuhaflıklardan hareket ederek yaklaşıyor. Çünkü aynı karakteri dıştan yaklaşarak oynasa, hoşnutluk yaratmak için özellikle kişisel yapmacık hareketlerine güvenmek zorunda kalacak, o zaman da inandırıcılıktan uzaklaşma riski yaratacak. Ayberk Attila’nın Havagazı Memuru’nun psikolojik yönelimlerini başarıyla oluşturmasını özel olarak kutluyorum.

Dekor, Kostüm, Işık Tasarımları Kimin Acaba

Dekor tasarımı, kimin bilmiyorum, ama kötü değil.

Füsun Önal’ın ünlü “Senden başka, senden başka/Gözüm görmez hiç kimseyi/Senden başka, senden başka/Duyamam ben hiç kimseyi” şarkısı oyun açılışına yakışmış.

Bu arada, giysileri kim tasarlamış o da belli değil, ama sözüm yok.

Işık tasarımının da kimin imzasını taşıdığını bilmiyorum.

Sanırım anonim.

Anonim ışık tasarımının duyguyu, düşünceyi, imajı, zaman mekan-kavramını, atmosferi, derinliği, perspektifi, üç boyutluluğu “adam gibi” yansıtamadığını söylemeliyim.

Fevziye Mektepleri Vakfı Ve Işık Okullarına Teşekkürler

“Hadi… Öldürsene Canikom”, günahıyla sevabıyla iyi oynanıyor diyorum, yanı sıra Dilek Türker’in Aziz Nesin’e bir selam gönderme inceliği altındaki vefa duygusu ve Nesin Vakfına bir katkı sağlama amacını her türlü takdirin üstünde değerlendiriyorum.

Proje için salonlarını, hiçbir olanağı kısıtlamadan açan, günümüzün tek dişi kalmış sanat düşmanı canavarlarının, azgın kültür kemiricisi kurtların cirit attığı ortamda, eğitimin yanı sıra kültür ve sanata verdikleri destekten dolayı Fevziye Mektepleri Vakfı ve Işık Okullarına teşekkürlerimden kocaman bir buket sunmak istiyorum.

Bu vesileyle, Fevziye Mektepleri Vakfı ve Işık Okullarını örnek göstererek Emre Kınay’ın bin bir emekle, maddi-manevi özveriyle yoktan var ettiği Duru Tiyatrosunun içinde bulunan Picasso Cep Sahnesi’ni ve idari odasını, yürütmeyi durdurma davası sonucunu beklemeden yok eden “hık deyici” İl Milli Eğitim Müdürünü, Kadıköy Anadolu Lisesinin pısırık müdürünü, kültür sanattan öcü görmüş gibi korkan Kadıköy Kaymakam-ı Azamını en samimi nefret duygularımla kınıyorum.

Tiyatro Aynanın kurucusu Dilek Türker’i, sahnede neredeyse yarım yüzyıldır içinde biriktirdiği geçmişiyle kutluyorum.

Bunca yıllık tiyatro yaşamında, biçimlerin çokluğuna tek bir biçim kazandırmaya çalışması ve de başarmasıyla bir tiyatrosever olarak gurur duyuyorum.

“Hadi Öldürsene Canikom”u mutlaka izlemenizi öneriyorum.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla