Adalet Ağaoğlu ve “Kendini Yazan Şarkı” Üzerine…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Birgül Yeşiloğlu Güler

adalet-agaoglu“Çünkü yazarlık, temelde bir yazar kişiliğinin oluşturulması sorunudur.”[1]

Adalet Ağaoğlu

Adalet Ağaoğlu

Adalet Ağaoğlu, Cumhuriyet Dönemi oyun yazarlarının en başarılı isimlerdendir[2]. Oyun yazarlığına 1953’te Sevim Uzungören ile birlikte ortaklaşa yazdığı “Bir Oyun Yazalım” adlı oyunuyla başlayan yazarın “oyunlarında birey-toplum kopmuşluğunu, uyumsuzluğunu, bozuk düzenin getirdiği sorunları, çağdaş bir bakışla evrensel boyutlar içinde ele almayı yeğleyen bir çizgi ” [3] taşıdığı gözlenir. Oyunlarının ortak özelliği olarak “yapılarının sağlamlığını ve kendini sürekli yenileyen, yeni konular, yeni biçimler, yeni anlatımlar deneyen”[4] bir yazar tarafından kaleme alınması olarak değerlendirilir. Topluma dönük bir yazar olan Ağaoğlu, “gerçekçi gözlemle saptadığı günlük ilişkileri ve bu ilişkileri etkileyen toplum gerçeğini belirtecek biçimde sergiler. Oyun kişilerini hem toplumsal boyutları, hem de koşulları içinde ele alır. İnsanı toplumdan, toplumu insandan sorar. Bireyin ve toplumun karşılıklı sorumluluğuna inanmıştır. Gerçekleri akılcı açıdan değerlendirmeye çalışır. Yargılamadan önce anlamaya önem verir. Fakat duygusal bir hoşgörü içinde affetmeye razı değildir. Eleştirisel görüş ile gerçeğin kaçınılmaz olduğu duygusu dengelenmiştir.”[5]

Yazarın sahnelere taşınan ve adından başarı ile söz ettiren oyunlarının başında Evcilik Oyunu gelir. İlk kez 1963–64 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oynanan oyun için yazar “toplumun her bir sorunundan, o toplumu yapan her bir kişi tek tek sorumlu… Evcilik Oyununda tek tek sorumluları sorunlarıyla ortaya getirmek istedim. O sorumlulardan biri de benim. Yoksa siz değil misiniz? Onun için göstermekle yetindim. Akıl vermek bana düşmez.” (Bkz. Adalet Ağaoğlu, Devlet Tiyatrosu Dergisi, Ekim 1964) vurgusunu yaparak, görüşlerini seyircisiyle paylaşır. Evcilik Oyunu’nda “gelenek baskısını, daha doğrusu geleneksel namus anlayışının özellikle aile içinde gençlere acımasızca uygulandığını ve onları gelecekteki yaşamlarında da mutsuz ettiğini gösterilir ve büyüme yaşlarında en doğal güdüleri ayıplamalarla çelmelenen, sevme ve sevişme hakları ellerinden alınan gençlerin evliliklerini başarıyla yürütemedikleri”[6] ele alınır. Oyunda varılan en başat yargılardan birinin “cinsel eğitimin çocukluktan itibaren verilmediği, anne ve babalarının çocuklarına uzak oldukları ve toplumum cinsellik açısından gelişmemiş olduğunu” söylemek doğru olacaktır. (Bkz. Özdemir Nutku, Dünya Tiyatro Tarihi II, 1985) Bu bağlamda oyunu “töreden gelen cinsel baskıların gençleri bunalıma sürüklediği ve sağlıksız evliliklere yol açarak, kompleksli bireyler yarattığını”[7] düşüncesiyle de değerlendirmek mümkün olacaktır.

Adalet Ağaoğlu -ilk kez 1969–70 sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen- Tombala oyunda ise, “yaşamlarını boşa geçirmiş bireylerin, yaşamın sonunda nasıl bomboş kaldıklarını”[8] anlatılır. Oyun “son günlerini, onları bir türlü arayıp sormayan çocuklarını beklemekle geçiren çok yaşlı bir karı kocanın, acı tatlı çekişmesini içerir. Bu çekişmede, yaşlanmanın, gücünü yitirmiş olmanın, yaşlılık için gerekli olan düşünsel birikimi sağlayamamış olmanın dramı gizlidir. Tombala‘nın yaşlıları, ölümü bekleyiş süresince geçimsiz ve huzursuzdurlar. Çocuklarını bekleme umudu ile ölümü bekleme umutsuzluğu yaşamlarının son günlerinin temel çelişkisini oluşturmaktadır.”[9] Yazarın oyuna adını verdiği ve tombala oynamak motifiyle eşleştirdiği simgesel söylemi “arada bir dönüp de günlük yaşayışınızı bir yabancı gözü ile seyrettiğimiz olur mu? Ben bunu sık sık yaparım. Her seferinde de sonuç hiç iç açıcı değildir. Bütün gün çok önemli işler yaptığımı sanarak koşturup durmuşumdur, ama birde bakarım ki, bir torba mercimeği bir kez daha ayıklamışım. Belki de kendime daha iyi ülküler edinemediğim, ya da tombala oynamağa yeterince başkaldıramadığım için, dönüp dolaşıp hep aynı masanın başında, hep aynı hareketle hep aynı sözleri söyleyerek, hep aynı oyunu oynuyormuşum duygusuna kapılırım” (Bkz. Adalet Ağaoğlu, Devlet Tiyatrosu Broşürü, Ekim 1969) diyerek açıkladığı gözlenmektedir.

Yazarın gerçekçi yönelişle yazdığı oyunlarının yanı sıra, gerçeküstücü öğelerle soyutlamalar yaparak, absürd yönelişle yazdığı oyunlarının da olduğu bilinmektedir. Bu gruba giren oyunlardan Bir Kahramanın Ölümü adlı tek perdelik oyununda, “toplumun bunalımlı dönemlerinde kahramana duyduğu gereksinim ile kahraman konumundaki kişinin duraksamaları ve korkuları” irdelenmiştir.[10] Ağaoğlu’nun Sınırlarda adlı tek perdelik oyununda “sınırların ve duvarların olmadığı bir dünya özleminin” şiirsel ve simgesel bir dille anlatılmasını görürüz. (Bkz. Sevda Şener, Adalet Ağaoğlu’nun Oyun Yazarlığı, 2002)

Yazarın uzunca bir süre oyun yazarlığına ara verdikten sonra 1992 yılında Çok Uzak Fazla Yakın adlı oyunuyla tekrar tiyatro sahnesine geri döndüğü bilinmektedir. Ağaoğlu’nun kendisini tiyatro yazarlığından roman yazmaya iten nedenleri sıralarken özellikle “Cumhuriyet’in analizini yapmak, onu ameliyat masasına yatırmak istediğini; tiyatroyla bunu yapamayacağını; ayrıca zamanla oynadığını ve romanda anlatıcı çeşitlemesi yapmanın, geçmişi, geleceği birlikte tasarlamanın mümkün olduğunu” dile getirir.”[11]Oyunda “karmaşık gibi görünen, fakat son derece incelikle işlenmiş bir yapı içinde iki kardeşin sevgi, tutku, kıskançlık hatta nefretle yoğrulmuş ilişkisi ele alınmıştır”[12]. Oyunundaki karakterler, “Şimdi’yi oynadıkları yaşları ile Dün’ü ve Yarın’ı oynarlar. Dekor, izleyicinin düş gücünü harekete geçirecek az ve öz eşyalar, tonajlama ve tavır farklılıkları ile” anlatılmaktadır.[13]

Ağaoğlu 1965 yılında yazmış olduğu Çatıdaki Çatlak oyununda ellili yaşlarına varmış, erkek kardeşiyle yaşayan, hiç evlenmemiş Fatma Hanım’ın öyküsü anlatılır. Bir mesleği ol(a)mayan Fatma Hanım, geçimini dul ağabeysi, “yoksul ve güvensiz”[14] Arif Bey’in küçük tuhafiye dükkânından getirdiği parayla, kıt kanaat sağlamaktadır. Oyunda Fatma Hanım’ın karakterinin karşıt kişileştirmesine Fatma Kadın’ın yerleştirildiği görülür. Evlenemediği için mutsuz bir kadın olan Fatma Hanım’a, Fatma Kadın kişileştirmesiyle evlenmiş olsaydı nasıl bir hayatı olacağına dair açılım sunulur böylece… Fatma Kadın, genç yaşta Sadık’la evlendirilmiş, dört çocuk annesi ancak kazandığı para kocası tarafından sömürülen, kente göçmüş, köylü bir kadındır. Sadık, “iş yerinin güvensizliği yüzünden belli bir işe bağlanmayan ve asalak yaşayan, bu koşullar altında tembel ve kaba”[15] biri erkek tipidir. Çatıdaki Çatlak ‘da kurgunun “küçük esnafın, emekçinin, ev kadınının ekonomik güvensizliğiyle, bu güvensizliğin olumsuz olarak etkilediği insan ilişkileri üzerinden”[16] yapıldığını söylemek mümkündür. Bu yönelişle oyunun ana temasını “yoksulluğun neden olduğu çözülmeler” (Bkz. Sevda Şener, Türkiye’de Ailenin Değişimi,1984) olarak da saptanması mümkün olacaktır.

Adalet Ağaoğlu’nun Kozalar oyunu yetmişli yılların siyasal ve toplumsal çalkantıları ve kaosu içinde yazılmıştır. “12 Mart Dönemi’yle başlayan ve 12 Eylül Dönemi’yle noktalanan, oyun yazarlığının ağırlığını politik tiyatroya kaydırdığı dönem”[17] olarak nitelendirilen bu dönem de politik mesajlarla sahneye taşınan oyunlara rastlanılır. 1970’li yıllarda yazılmış bu tek perdelik oyunda; gerçeküstü, simgeci bir yaklaşımla orta sınıftan üç kadın karakteri ile tanışılır. “Aylak, sorumsuz, toplumsal kişiliği gelişmemiş, gösterişe düşkün, üç orta sınıf kadınının günlük konuşmalarının arkasında yetmişli yılların bombalı eylemli karmaşık ortamı bulunmaktadır. Yaklaşan tehlike kadınların bencilliğini, bastırılmış cinsel isteklerini, para ve mal tutkularının daha çarpıcı olarak ortaya çıkmasını sağlar. Sahip olduklarını ellerinden kaçırmamak için bütün delikleri, bütün çıkış yollarını sıkıca kapayan kadınlar sonunda kendilerini kozalara hapsetmiş ve çıkışsız bırakmışlardır.”[18] Kozalar oyunu “dünyada yaşanan soğuk savaşın olumsuz sonuçlarının yansıdığı, siyasal/toplumsal hareketlerin ivme kazandığı, sınıflar arasındaki mesafenin çoğaldığı bir Türkiye eğretilemesidir. Oyun, dışarıda kopan “kıyamet”in uzağında kalmaya çalışan üç burjuva kadının gündelik yaşamlarına odaklanmıştır. Uzakta kalma tercihi, aynı zamanda bir tür kayıtsız kalma durumudur; oyun bu yönüyle, hayattan kaçarken aslında kendilerini tutsaklaştıran kadınlara, eleştirel bir gözle bakmayı dener. Uzam, bir evin salonudur. Bu iç mekânda, kendi korunaklı yaşamlarına kapanmış üç kadının durumu ile evin dışındaki hayatın karmaşası, tam bir karşıtlık oluşturur.”[19]

“Adalet Ağaoğlu, romanlarında olduğu gibi oyunlarında da hep yeniyi arayan, yürekli denemelerden kaçmayan bir yazardır. Gerçekçi oyunlarının yanı sıra gerçeküstücü öğelere, soyutlamalara yer veren, absürd oyunlara özgü anlatıma başvuran oyunlar da yazmıştır. Üç oyun başlığı altında yayınlanan ve özellikle amatör tiyatroların dağarına alınan Bir Kahramanın Ölümü, Kozalar, Çıkış bu tür tek perdelik oyunlardır. Yazar bu oyunlarında dönemin toplumsal karmaşasına, insanların bu karmaşa içindeki farklı tepkilerine gerçek ötesi bir görüntü içinde vermiştir. Bu oyunların en belirgin özelliği, konunun soyut bir ortama yerleştirilmiş olmasına karşın, insan ilişkilerinin gerçekçi ve inandırıcı olmasıdır. Gerçek dışı durumlarla alt anlamlara gönderme yapılmıştır. Alt anlam ise güncel gerçeklerden evrensele doğru uzanır.”[20]

Yazarın 1970 yılında yazdığı yine tek perdelik ve yine gerçeküstü oyunu olan Çıkış bir baba ve kızın öyküsü simgesel ve absürd bir yönelişle ele almaktadır. Oyun, penceresi olmayan boğuk, havasız, yer yer karanlık, yer yer loş bir odada geçer. “Her yanından böcekler fışkıran bir odaya kapanmış olan baba ile kızı, çıkışsızlığın kemirip insanlıktan çıkardığı kişilerin temsilcisidirler. Baba bu ortama alışmıştır. Kızını da bu kapalı mekânın güvencesi içinde tutmaya çalışır. Kız ise henüz çirkinliğe, pisliğe karşı tepkisini yitirmemiştir. Masallarla avutulmak istemez. Kapının dışındaki tehlikeyi göğüslemeyi göze alır. Bu oyunda da belli bir ortamın güncel gerçeğinden yola çıkılarak güvenlik ve tutsaklık ile özgürlük ve tehlike ikilemi gibi çok genel bir gerçeğe gönderme yapılmış, insanın hep bu ikisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalışı gösterilmiştir.”[21]

Kendini Yazan Şarkı

Yazarın 1970 yılında kaleme aldığı Kendini Yazan Şarkı da Munise Ana ve üniversite öğrencisi devrimci Halil’in tanıdık, bilindik ama bir o kadar da trajik oğlu öyküsü anlatılır. 12 Mart dönemiyle ve bu dönemin ortamıyla ilgili Adalet Ağaoğlu Kendini Yazan Şarkı‘da; “1970’lerin karışıklığı içinde iki devrimci üniversite öğrencisi bir kızı rehin alırlar, köydeki bir evde samanlığa saklanırlar ve bu olayın gerilimi içinde sınıflar arası çelişki “ incelenmektedir. Oyunda “daha adil bir toplum düzeni kurma idealine inanmış, fakat eylemlerinde gerçeklerle uzlaşmayan bir yöntem izlemiş gençler, onların korkulu serüvenleri ele alınır”[22] Oyunun ana karakteri olan Munise Ana, kayınbabası Domdom Ali, kör kızı Seher ve oğlu Halil’le birlikte köyde yaşamaktadır. Munise genç yaşta dul kalmış, yaşamını zorluklarla sürdürmüş, mücadeleci bir kadındır. Domdom Kurşun Ali, dün ile bugünü birbirine karıştırmış, bunama eşiğindeki, yer yer zamansız, yer yer uzamsız Yemen gazisidir. Ergenlik çağındaki Seher, çocukluk döneminde geçirdiği bir hastalık nedeniyle görme özürlü bir genç kızdır. Annesine karşı öfkelidir. Üniversite okumak üzere şehre gönderilen Halil ise, Munise Ana’nın umutla bel bağladığı oğludur. Halil’in mezun olup, kaymakam olması Munise Ana’nın en büyük düşüdür. Gündüzleri okula giden, geceleri vardiyalı olarak bir fabrikada çalışan Halil aynı zamanda evlidir. Kendisi gibi sol görüşlü olan karısıyla birlikte siyasi eylemlerin içinde bulunmaktadır. Bir gece evlerine polis baskın yapar. Arbede sırasında hamile olan karısı yaralanır. Erken doğum yapar ve doğum sırasında ölür. Acı içindeki Halil, oğluna annesinin bakması için köye gelir. Oğlunu Munise Ana’ya bırakır ve şehre, siyasi mücadelesine geri döner. Bu arada ülkede sıkıyönetim ilan edilmiş, çok sayıda genç gözaltına alınmıştır. Halil ve arkadaşları tutuklanacaklar listesindedirler. Şehirden kaçıp, köyüne gizlenmeye gelen Halil ve arkadaşı Erol kendi samanlıklarına gizlenirler. Yanlarında köye gelirken rehin aldıkları bir genç kız da vardır. Varlıklı bir ailenin kızı olan Rehine Kız, sevgisiz ve çıkar ilişkilerine dayalı bir aile içinde büyütülmüştür. Umutsuz ve mutsuzdur. Saklanma sürecinde Erol’dan hoşlanmaya başlar. Jandarmalar tarafından yakalanmaktan korkan Halil, karşı köydeki yakın bir arkadaşından kendilerini gizlemesi için yardım ister ancak arkadaşı onları ihbar etmiştir. Halil, vurulur. Jandarma Munise Ana’nın evini basar. Samanlıkta saklanan Erol ile jandarma arasında çatışma çıkar. Rehine Kız bacağından vurulur. Erol tutuklanır. Munise Ana, kucağında torunu, bunamış kayınbabası, kör kızı ve öldürülmüş oğlunun acısıyla kalakalır öylece… Oyun biter.

Oyunun ana kahramanı Munise Ana’yı “Yaşlı Köylü Kadın Tipi”nin karaktere dönüştürülmüş hali olarak değerlendirmek mümkün olacaktır. “Yaşı iyice ilerlemiş bu kadın tipinde, yılların tecrübesi görülmektedir. Dayanıklı, sabırlı, gözü pek, kötülüğe karşı sözünü sakınmayan, kavgadan yılmayan ve inatçı”[23] özellikleri öne çıkarılmıştır. Oyunda, 1970’li yılların köy yaşantısı ekseninden “bir yandan kadının karşılaştığı sorunlar irdelenirken, diğer yandan da bu sorunların üstesinden gelen güçlü köylü kadınının yüceltildiği”[24] görülmektedir. Munise Ana -bilinen ve dahi kabullenilen-köylü yazgısını değiştirmek için mücadele eden ve umudunu Halil’e bağlamış Anadolu kadınıdır.

Munise – Okuyaydın. Alaydın bir an önce diploma… Bir bey olaydın. Çocuğuna da bir baba… İşte benim için en güzel dünya![25]

Sonuç olarak Adalet Ağaoğlu’nun Kendini Yazan Şarkı adlı oyununda yazıldığı dönemin sosyo-ekonomik ve siyasi yapısının özelliklerinin yansıtıldığını, bu yönelişle kişileştirmeler yapıldığını, tema ve mesajın döneme ait siyasi bir yergi taşıdığını söylemek mümkün olacaktır. Oyun, dramatik malzeme kaynağını yazıldığı dönemin siyasi ve toplumsal kaosundan ve kaosun bilindik fotoğraflarından alır. Darbe, işkence, kim vurduya gitmeler ve sınıflar arası doku farklıları oyunun genel atmosferini oluşturmaktadır. Bu nokta da “Yetmişli yılların 12 Mart 1971’de bir askeri darbeyle kesintiye uğrayan demokratik yönetimin yeniden kurulması aşamalarını içeren çalkantılı bir dönem olduğunu ve askeri darbeyle çok partili sistemin kesintiye uğradığı, tutucu karakterdeki parlamentoyla sanayi ve ticaret burjuvazisinin çizgisi izlenerek sol hareketin tasfiyesi yoluna gidildiğini” anımsamakta fayda olacaktır.[26] 12 Mart 1971 de verilen muhtırayla başlayan ve iki yıl süren bu yarı-askeri dönem, “Anayasa’da yapılan değişikliklerle Türk demokrasisinin büyük yaralar aldığı”[27] bir zaman dilimi olarak nitelendirilir. 12 Mart Dönemi’yle başlayan ve 12 Eylül Dönemi’yle noktalanan “70’li yılların oyun yazarlığının ağırlığı politik tiyatroya kaymış, oyunlarda slogancı tiyatro öne çıkarken, bir önceki dönemin yazarları-yapıtları daha az çarpıcı olmakla, ancak yine de birlikte üretmeyi sürdürmüş, parlak sahne olaylarını yakalayan genç yazarların”[28]yetiştiği bir dönem olarak değerlendirmek gerekir. “Toplumcu bir yazar”[29] olduğu kabul görülen Adalet Ağaoğlu “1970’lerde başlayan politik eylemlerin yazar kişisi olarak tanıklığını yapar.”[30] Yazarın Kendini Yazan Şarkı oyununda, 12 Mart sonrasında ivme kazanan politik tiyatro akımıyla birlikte “ihtilal sonrası yaşananları, gençlere yapılan baskıları”[31] ele aldığı görülür.

Savaşların gölgesinde dönmeye çalışan “dünya” adını verdiğimiz gezegenimizde “Kendini Yazan Şarkı” Adalet Ağaoğlu’nun güncelliğini kaybetmeyen oyunlarından biri olarak varlığını sürdürecektir.

Kaynakça;

Ağaoğlu Adalet (Ekim 1964), “Sevgisiz Törelerle”, Devlet Tiyatrosu Dergisi, Sayı 24, Ankara.

Ağaoğlu Adalet (Ekim 1969), Devlet Tiyatrosu Broşürü, Sayı 46, Ankara.

Ağaoğlu, Adalet (2000) “Adalet Ağaoğlu Kitabı ‘Sen Türkiye’nin En Güzel Kazasısın’”, Söyleşi: Feridun Andaç, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Ağaoğlu, Adalet (2002), Toplu Oyunlar I, Evcilik Oyunu, Çatıdaki Çatlak, Kendini Yazan Şarkı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.

Ağaoğlu, Adalet (2010) “Oyun Yazarının Eğitimi”, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi, Makale Numarası 6213.

And, Metin (1971), Meşrutiyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

And, Metin (2004), Başlangıcından 1983’e Türk Tiyatro Tarihi, İstanbul, İletişim Yayınları.

Erkan, Ülker B. Ayça (2011) “Adalet Ağaoğlu’nun Çok Uzak – Fazla Yakın Adlı Oyununda Kullandığı Tekniklere Batılı Yazarların Etkileri”, Cilt:19, No:1, Kastamonu Eğitim Dergisi, s.142, Kastamonu.

Erman, Burcu KAN. (2010) “Adalet Ağaoğlu’nun Kozalar Oyununda Dramatik Metnin Çağdaş Uyarlamasından Performans Metnine: Göstergebilimsel Bir Yaklaşım”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi 30:2010/2, s 151, ISSN: 1300-1523

Nutku, Özdemir (1985), Dünya Tiyatro Tarihi II, İstanbul, Remzi Kitabevi.

Şener, Sevda (1972), Çağdaş Türk Tiyatrosunda İnsan, Ankara, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları.

Şener, Sevda (1973), “Cumhuriyet Dönemi Kadın Oyun Yazarları”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara.

Şener, Sevda (1998), Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları.

Şener, Sevda (2002), “Adalet Ağaoğlu’nun Oyun Yazarlığı”, Adalet Ağaoğlu Toplu Oyunlar I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Şener, Sevda (2003), Gelişim Sürecinde Türk Tiyatrosu, İstanbul, Alkım Yayınevi.

Yüksel, Ayşegül (1999), “Cumhuriyet Dönemi Türk Oyun Yazarlığı”, Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Tiyatrosu, Mitos Boyut Yayınları, İstanbul.



[1]Adalet Ağaoğlu, “Oyun Yazarının Eğitimi”, Adana; Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi, Makale Numarası 6213, 2010, s. 69.

[2]Metin And, Başlangıcından 1983’e Türk Tiyatro Tarihi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.198

[3]Özdemir Nutku, Dünya Tiyatro Tarihi II, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1985, s.363.

[4]Sevda Şener, “Adalet Ağaoğlu’nun Oyun Yazarlığı”, Adalet Ağaoğlu Toplu Oyunlar I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s.13.

[5]Sevda Şener, “Cumhuriyet Dönemi Kadın Oyun Yazarları”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1973, s. 36.

[6]A.g.e., s.8

[7]Sevda Şener, “Cumhuriyet Dönemi Kadın Oyun Yazarları”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1973, s. 36.

[8]Özdemir Nutku, Dünya Tiyatro Tarihi II, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1985, s.313.

[9]Sevda Şener, “Adalet Ağaoğlu’nun Oyun Yazarlığı”, Adalet Ağaoğlu Toplu Oyunlar I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s.10.

[10] A.g.e., s.11

[11]Adalet Ağaoğlu, “Adalet Ağaoğlu Kitabı ‘Sen Türkiye’nin En Güzel Kazasısın’”, Söyleşi: Feridun Andaç, İstanbul; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,2000 s. 66.

[12]Sevda Şener, “Adalet Ağaoğlu’nun Oyun Yazarlığı”, Adalet Ağaoğlu Toplu Oyunlar I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s.12.

[13]B. Ayça Ülker Erkan, “Adalet Ağaoğlu’nun Çok Uzak Fazla Yakın Adlı Oyununda Kullandığı Tekniklere Batılı Yazarların Etkileri”, Kastamonu; Kastamonu Eğitim Dergisi, Cilt:19, No:1, 2011, s.142.

[14] Sevda Şener, Çağdaş Türk Tiyatrosunda İnsan, Ankara, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayınları. 1972, s.96.

[15]Sevda Şener, Çağdaş Türk Tiyatrosunda İnsan, Ankara, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayınları. 1972, s.97.

[16]Sevda Şener, “Cumhuriyet Dönemi Kadın Oyun Yazarları”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1973, s. 36.

[17]Ayşegül Yüksel, “Cumhuriyet Dönemi Türk Oyun Yazarlığı”, Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Tiyatrosu, Mitos Boyut Yayınları, 1999, İstanbul, s.57

[18]Adalet Ağaoğlu, Toplu Oyunlar I, Evcilik Oyunu, Çatıdaki Çatlak, Kendini Yazan Şarkı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,2002, s.11.

[19]Burcu Kan Erman, “Adalet Ağaoğlu’nun Kozalar Oyununda Dramatik Metnin Çağdaş Uyarlamasından Performans Metnine: Göstergebilimsel Bir Yaklaşım”, Ankara; Tiyatro Araştırmaları Dergisi 30:2010/2, S 151.

[20]Sevda Şener, “Adalet Ağaoğlu’nun Oyun Yazarlığı”, Adalet Ağaoğlu Toplu Oyunlar I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s.10.

[21]A.g.e., s.11-12.

[22]A.g.e., s.10.

[23]Sevda Şener, Çağdaş Türk Tiyatrosunda İnsan, Ankara, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayınları. 1972, s.98.

[24]Sevda Şener, Gelişim Sürecinde Türk Tiyatrosu, İstanbul, Alkım Yayınevi, 2003, s.80.

[25]Adalet Ağaoğlu, Toplu Oyunlar I, Evcilik Oyunu, Çatıdaki Çatlak, Kendini Yazan Şarkı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,2002, s.244.

[26] Şener, Sevda (1998), Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 1998, s.144.

[27] Metin And, Başlangıcından 1983’e Türk Tiyatro Tarihi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.162

[28] Ayşegül Yüksel, “Cumhuriyet Dönemi Türk Oyun Yazarlığı”, Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Tiyatrosu, Mitos Boyut Yayınları, 1999, İstanbul, s.57

[29] Sevda Şener, “Cumhuriyet Dönemi Kadın Oyun Yazarları”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1973, s. 36.

[30] Ayşegül Yüksel, “Cumhuriyet Dönemi Türk Oyun Yazarlığı”, Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Tiyatrosu, Mitos Boyut Yayınları, 1999, İstanbul, s.58

[31] Şener, Sevda (1998), Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 1998, s.221.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Birgül Yeşiloğlu Güler

1 Yorum

Yanıtla