Oyuncuların Gözünden Oyuncular İçin Kral Lear

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri / Ian McKellen çekindi, Albert Finney cüret etmedi. Simon Russell Beale, heyecanla beklenen Sam Mendes prodüksiyonunda Lear’ı oynamaya hazırlanırken, Laura Barnett, zamanında tacı giymek için akıl sağlıklarını (ve dizlerini) riske etmiş olan beş oyuncuyla konuşuyor.

Guardian. 12 Ocak 2014, Çeviri: Ata Berk Akşit

Jonathan Pryce as King Lear

‘Lear rolünü Cordelia’yı kaldıracak kadar gençken oynayın’… Jonathan Pryce Kral Lear’ı oynarken. 

Jonathan Pryce

Lear rolünü 2012 yılında, Michael Attenborough yönetmenliğinde, Londra’daki Almeida Tiyatrosu’nda oynadı. Bazı eleştirmenler,  Lear’ın kızlarını taciz etmiş olabileceği yorumunu sorguladı. Fotoğraf: The Guardian için, Tristram Kenton

Gelenekler, Lear rolünü Cordelia’yı kaldırıp taşıyabilecek kadar gençken oynamanızı zorunlu kılıyor. Ben 65 yaşındaydım ve bunu yapmaya çalışırken neredeyse belimi çıkartıyordum. Cordelia’yı sezonun ikinci yarısının tamamı boyunca taşıyamadım. Dizlerimle de çok sorun yaşadım. Sürekli diz çökmek çok acı vericiydi. Ama en azından kral olduğunuz zaman daima size yardımcı olacak birileri oluyor.

Bir süredir Lear’ı oynamayı düşünüyordum. Sonra, The Caretaker [Yazar: Harold Pinter] oyununda Davies’i oynarken bazı eleştirmenler karakterim hakkındaki yorumumu alt sınıftan gelme bir Kral Lear’a benzetti ve ben de Lear’ı oynama düşüncemi gerçekleştirmeye karar verdim. Birden fazla yönetmen bu konuda benimle beraber çalışmak istemişti ama ben Michael Attenborough’yu ve Almeida’yı seçtim. İçten olsun istedim. Küçük bir alan, destansı fırtına sahneleri için güçlükler çıkartacaktı fakat her şey bir yana, Kral Lear yerel bir trajediydi ve bu yüzden Almeida Sahnesi en doğru yermiş gibi gözüküyordu.

Taciz teması kazara ortaya çıktı. Bir gün prova sırasında Lear’ın kızlarından birini öpmeye gittim fakat öpücük biraz fazla uzadı. Ardından diğer kızı öpmeye gittim ve bu öpücük daha da uzadı. Öğle yemeği molası verdik ve Michael bana ‘’Tanrım, o ne garip bir andı öyle?’’ dedi. Biz de buradan hareket ettik. Sahneyi hazırlarken çıkış noktamız‘’Lear’ı nasıl kötü bir baba gibi gösterebiliriz?’’ değildi ama aklımıza yattı. Sonuçta bu durum tacizden çok, ebeveynlerin çocuklarına kendilerini bir hayal kırıklığıymış gibi hissettirerek üzerlerinde sahip oldukları gücü temsil ediyordu.

Lear müthiş bir rol. Trajediden komediye, her şeyi içinde barındırıyor. 40 yıl önce, tiyatroya yeni yeni başlarken,  Liverpool Everyman Tiyatrosu’nda Edgar’ı oynamıştım. İhtiyarın rolünü oynamak çok daha farklı bir deneyimdi. Edgar olarak sahneye yarı çıplak çıkmaya hazırdım. Tabii ki Lear olarak böyle bir şey yapmayacaktım.

Edward Petherbridge

Edward Petherbridge, right, in My Perfect Mind

2007 yılında Yeni Zelanda’da oyunun bir versiyonu için prova yaparken inme geçirdi ve rolü bıraktı. 2013 yılında bu tecrübesi üzerine My Perfect Mind isimli bir gösteri hazırladı. Fotoğraf: The Guardian için, Tristram Kenton

Shakespeare oyunlarını oynamak, parçaları ayrı paketlenmiş mobilyaları birleştirmek gibidir. Shakespeare’in gizemli talimatlarını takip ederek onu ayağa kaldırmanız gerekir. Tam Shakespeare’in sizden yapmanızı istediği gibi yapmanız gerektiğini düşünürsünüz ama kolaylıkla alakası bile olmayan bir şey elde edebilirsiniz. Mesela bir masa yerine şifonyer oluşturursunuz.

Bunu özellikle 2006 yılında, Wellington, Yeni Zelanda’daki Bacchanal Kumpanyası’yla birlikle Lear’ı oynama teklifi aldığımda anladım. Teklif Noel zamanından hemen önce gelmişti ve bana verilebilecek en güzel hediyeydi çünkü bana göre bu rol, her oyuncunun kariyerinin doruk noktasını temsil ediyordu. Yoksa karakterde kendimle ilişkilendirdiğim bir özellik yoktu. Lear duygusal açıdan hiç olgun değil. Sanki at gözlüğü takmış. Ben üç çocuğuma iyi bir baba olduğum için kendimle gurur duyarım. Beni sevdiklerini biliyorum. Kim beni daha çok seviyor diye onları yarıştırmak zorunda değilim.

Bu yüzden ‘’Acaba Yeni Zelanda, Lear rolünde beni oynatamadığı için, aslında oldukça şanslı olabilir mi?’’ diye düşünüyorum ara sıra. Provalar başladıktan iki gün sonra inme geçirmiştim ve rolden çekilmek zorunda kalmıştım. Tüm o replikleri ezberlemekle vaktimi harcamamış oldum. Gerçi o repliklerin çoğunu şimdi My Perfect Mind’da kullanıyoruz. Bu gösteri üzerinde çalışırken Lear’ın neden krallığını kızlarına dağıttığını düşünüyorduk ve aniden aklıma geldi: Belki de Kral Lear da inme geçirmişti. Belli ki yaşının getirdiği güçlüklerin farkındaydı ve muhtemelen ülkeyi yönetme yükümlülüğünden kurtulmak istemişti.

Her şeye rağmen Lear’ı oynamak ister miydim? Evet. Yeni Zelanda değil, Timbuktu’dan bile telefon gelse ilk uçağa atlarım.

Oliver Ford Davies

Oliver Ford-Davies

2002 yılında, Londra’da, The Almeida Sahnesinde Lear olarak sahneye çıktı. Karakterin keyifli yönlerini ve zor kısımlarını anlatan Playing Lear isimli kitabı yazdı. Fotoğraf: The Guardian için, Tristram Kenton

Çoğu oyuncu belli bir itibar elde edince Lear’ı oynama zorunluluğu hisseder. Bu rol, Hamlet’le beraber Shakespeareyen oyuncuların kariyerlerinin doruk noktasıdır. Hamlet’e gençliğin getirdiği enerji ve masumiyetle yaklaşırsınız. Ama iş Lear’a gelince, 30-40 yıldır oyunculukla uğraşıyorsunuzdur ve sizden ne yaptığınızı biliyor olmanız beklenir.

Bunun bir sınav olduğu düşüncesini kafanızdan çıkarmaya çalışırsınız ama gerçekten de bir sınavmış gibi hissedersiniz. 2005 yılında Ian McKellen’la görüşmeye gittiğimde, ‘’Lear’ı oynamayacağım değil mi? Herkes benden bunu bekliyor.’’ demişti. Bundan kısa bir süre sonra RSC [Royal Shakespeare Company]  için bu rolü kabul etti. Ama başka oyuncuların bu rolü kabul etmediği olmuştu. Bir keresinde, Albert Finney’le çekimdeyken ona, kendisini Lear olarak görüp göremeyeceğimizi sormuştum. O da bana ‘’Tanrım. Lear rolünde haftada sekiz gösteri mi? Yok daha neler.’’ demişti.

Oyunun ilk iki perdesi çok zor. Lear hakkında çok az bilgi veriliyor. Hamlet de, Macbeth de uzunca monologlarla kendileriyle yüzleşiyorlar. Ama Lear’ın sadece kısacık açıklamaları var. Ayrıca oyunun asıl mesajının ne olduğunu anlamak çok güç. Shakespeare garip bir şekilde ilk iki perde boyunca hikayeye uyup, sonra aniden bir fırtınada Lear’ı çıldırtıyor. Siz de ‘’Bunu neden yaptı? Rastgele oluşan olaylar üzerine kurulu bir evrende hiç kontrol sahibi olmadığımızı mı gösteriyor?’’ diye sorarsınız kendinize.

Benim şimdiye kadar izlediğim en iyi Lear performansı, 1962’deki Paul Scofield’ınkiydi. Kendisini üç kere izledim. İnanılmaz bir kontrolü ve sıra dışı bir duygu yoğunluğu vardı rol üzerinde. Ama Scofield’ın performansı bile tamamen tatmin edici değildi. Zaten bence bu mümkün değil. Bence Lear, ”yine yenil, daha iyi yenil” sözünün tam karşılığı.

Kathryn Hunter

Kathryn Hunter1997 yılında Leicester’s Haymarket Tiyatrosu’nda Lear’ı oynadı. Aynı zamanda My Perfect Mind kitabına ortak yazar oldu (Bakınız: Edward Petherbridge, üstte). Fotoğraf: The Guardian için, Tristram Kenton

Lear’ı bir kadına oynatmak, yönetmen Helena Kaut-Howson’un fikriydi. Çok sıra dışı bir insan olan, Lear’a da benzeyen annesini yeni kaybetmişti. Benim bu karaktere olan saplantımı bilmiyordu. 35 yaşlarındaydım ve çok çılgınca bir fikirdi ama evet dedim ve böylelikle inanılmaz bir yolculuk başladı.

Çoğu insan gibi ben de Lear’ı ilk olarak okulda okudum. 14 yaşındaydım fakat aniden kendimi Cordelia yerine Lear’la bağdaştırdım. Belki de bunun sebebi, tıpkı yaşlılık gibi, ergenliğin de bir çeşit kriz noktası olmasıdır. Çünkü yaşlılıkta da gençlikte de kendinizi fırtınaya kaptırıp, bu dünyanın neden mükemmel olmadığını sorgularsınız.

Kesinlikle Lear’ı bir erkek olarak oynayacaktım. Yani Kraliçe Lear yerine Kral Lear olacaktım. Çünkü bu karakterin birçok özelliği “erkek”lere özgüdür. Fakat bedensel açıdan karakteri oturtmak oldukça zordu. Lear dendiğinde çoğumuzun aklına; iri, sakallı, tanrısal bir figür gelir. Ama bir gün, Leicester’daki provalar sırasında, 80 yaşlarında, İzlanda’ya giden yaşlı bir adamı takip ettim. Oldukça zayıf ve narin bir adamdı ama otoritesi çok güçlüydü. Ben de ”Eğer taç onda olsaydı ve etrafında soylularla gezseydi, ondan da bir Kral Lear olmaz mıydı?” diye düşündüm. Gerçekten, bence büyük olan Lear’ın bedeni değil, tutkuları ve kalbidir.

Oyunun en zor sahnesi ilk sahnedir. Ama üzerine ne kadar çok düşündüysem, sahneyi de o kadar iyi anladım. Lear artık emekli olmayı düşünüyor. Ünvanını ve ”Beraberinde gelen tüm sorumlulukları” bırakıp Cordelia’yla yaşayacak. Genelde birisi ölünce, diğerleri vasiyetten pay almak için savaşırlar. Lear da diyor ki ”Ben vasiyetimi şimdi hazırlayayım ve hala hayattayken her şeyimi paylaştırayım.” Çok mantıklı olmasa da delice bir plan değil.

Timothy West

Timothy West

En son English Touring Theatre’la birlikte 2002-2003 yılları arasında olmak üzere, bu rolü üç defa oynadı. Fotoğraf: The Guardian için, Tristram Kenton

Lear’ı ilk oynayışımda fazla gençtim. 1971 Edinburgh Festivali sırasındaydı ve ben hala 30’lu yaşlarımdaydım. İkinci oynayışımsa 1991 yılında Dublin’deydi. Bu rolü her oynayışınızda farklı bir insansınızdır, farklı bir dünya ve farklı bir seyirci vardır. 1971’de seyirci: ”Zavallı ihtiyar böyle kötü çocuklarla ne yapsın? Bu dünya hiç de adil değil.” diyordu. 1991’de ise daha çok ”Neden ben bir bahçıvan bile tutamazken Lear’ın 100 tane şövalyeye ihtiyacı var?” deniyordu.

Bence Lear söylediği kadar yaşlı değil. Eğer Lear’ı o kadar yaşlı biriymiş gibi oynarsanız tahttan çekilmesinin bir anlamı kalmaz ve oyunun konusu sadece aile içi geçimsizlik olur. Ne zaman ki seyirciye Lear’ın hala akıl sağlığının yerinde olduğunu ve gerçekten de ülkeyi yönetmesi gereken kişinin o olduğunu gösterirsiniz, işte o zaman oyunun etkisini gerçekten ortaya çıkarırsınız. Bence hala bir kralmış gibi muamele görüp krallığın getirdiği sorumluluklardan kaçması, Shakespeareyen kitaptaki en büyük günahlarındandır.

Bu, hem bedensel hem ruhsal açıdan çok yorucu bir roldür çünkü Lear’ın deliliğini nasıl yorumlarsanız yorumlayın, o deliliğin belirtilerini yaşamanız ve sahneye aktarmanız gerekir. Bu karakteri ilk oynadığımda bir cerraha Lear’ın rahatsızlığının bunama olup olmadığını sormuştum. O da bana ”Hayır, bunama değil. Lear’ın rahatsızlığı arteriyoskleroz*” demişti. Oyunu o da okumuştu ve bilinen tüm semptomlara uyduğunu söylemişti. Muhtemelen de haklıydı.                 

Her akşam bu kadar karmaşık bir hikayeyi anlatmanın ödülü çok büyüktür. Oyunun sonunda ölmek de, daima çok tatmin edicidir. Daha fazla bir şey yapamayacağınızı hissedersiniz. Kostümünüzü çıkartıp, dışarıya bir şeyler içmeye çıkabilirsiniz.

* Ç.n.: Arteriyoskleroz: Atar damarların sertleşmesine neden olan bir hastalık.

 

Paylaş.

Yanıtla