–.–. Gövde Gösterisi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

gg-foto119. İstanbul Tiyatro Festivali’nin dikkat çeken yerli yapımlarından biri, kavram ve koreografisi Tuğçe Tuna’ya ait olan ”–.–. Gövde Gösterisi”ydi[1]. Bundan önceki işlerinden ve tiyatro festivallerinden mekâna özgü işler yapmasıyla tanıdığımız Tuğçe Tuna ve RemDans Performans kolektifi 17 ve 18 Mayıs tarihlerinde St. Pulcherie Fransız Lisesi’nde seyirci ile buluştu. 17. İstanbul Tiyatro Festivali’nde ”Islak Hacim” ile Bayrampaşa Eski Cezaevi’nde, 18. Tiyatro Festivali’nde ”Deplasman” ile Hasköy Yün İplik Fabrikası’nda gördüğümüz RemDans bu sefer de Taksim’de tarihi bir lisede karşımızdaydı.

RemDans 2001 yılında Tuğçe Tuna tarafında İstanbul’da proje üretmek amacıyla, disiplinler arası çağdaş dans ve performans kolektifi olarak kurulmuş, projelere davet edilen bağımsız sanatçı ve kişilerle proje bazlı, katılımcı bir işlevsellikle üretim yapma hedefinde olan bir yapı olarak tanımlanıyor. Bu gösteride ise Tuğçe Tuna’ya sahnede Gizem Aksu, Erdinç Anaz, Begüm Balcıoğlu, Taner Güngör, Ezgi Künktakan, Yağmur Peşkircioğlu ve Sema Semih eşlik ediyor ve ”Gövde Gösterisi”nin bir gövde gösterisi olması için en büyük emeği harcıyorlar. Performans içinde ses tasarımının izleyicinin performansa dâhil olmasında ve sergilenenlerin aksiyonlarını güçlendirmekte önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğüm oyunun müzikleri Ah! Kosmos ve Vahit Tuna tarafından yapılmış. Oyunun ışık tasarımında Ayşe Ayter, video konsept ve uygulamasında Osman N. İyem ve Tuğçe Tuna yer alırken proje asistanlığını Ezgi Çanaklı üstleniyor.

Prömiyer günü St Pulcherie Lisesi’nin büyük avlusunun girişine vardığımda benim gibi ellerinde biletlerle bekleşen insanlarla birlikte birazdan tıpkı eskiden yaptığımız gibi müdür bizi sıraya sokacak ve İstiklal Marşı sonrası sınıflarımıza yönlendirecek hissiyatı içine girdim. İstiklal Marşı okumasak da tıpkı okul öğrencileri gibi avluda sıralanıp ilk önce Atatürk büstü ile gerçekleştirilen dansı izledik. Avluda yapılan bu performans okul binası içindeki gezintimize başlamadan evvel bizim için iktidar, kahramanlık, toplumsal öğretiler, herhangi bir gövdenin kazanabileceği anlamlar ile nasıl bir ‘gövde gösterisi’ne dönüşebileceğine dair etkileyici bir başlangıç oldu. Sonrasında tıpkı uysal öğrenciler gibi her denileni yaparak rehberler eşliğinde okul binasının çeşitli tünellerinden, koridorlarından geçerek ilerledik. Dur denilen yerde durduk, yürü denilen yerde yürüdük. Seyirci ile iç içe gerçekleşen bu performansta galiba mekân bizi biraz daha itaatkârlaştırmış ve öğretmenlerimizin talimatlarına uygun hareket etme dürtümüzü artırmıştı. En nihayetinde çoğumuz için gittiğimiz okullar iyisiyle kötüsüyle birçok öğreti ile sarmalandığımız ve disipline edildiğimiz mekânlardı. Ben de bu gezinti içerisinde artık birer öğretmen olarak karşıma çıkmalarını beklediğim oyuncularla, acaba sınıflara girip nasıl bir ders işleyeceğiz merakı ile dolmuştum.

gg-foto3
Hakikaten de çeşitli beden ve ses enstalasyonlarının arasından geçtikten sonra iki grup halinde sınıflara yerleştirilip sıralarda hocalarımızın gelmesini bekledik. İlk dersin bitiminde benim gibi bir kaç kişinin çalan okul zili ile teneffüse çıkma isteği koridordaki nöbetçi öğretmenler tarafından ‘ne bu acele daha dersler var’ denilerek engellendi ve biz de kuzu kuzu diğer derslerimizi bekledik. Sınıfta gördüğümüz üç derste de okuduğumuz okullarda bize nelerin öğretilmediği, neleri görmediğimiz, neleri öğrensek hayat çok daha kolay olurdu gibi temalar üzerinden kesitler sergilendi. Aslında farklı farklı gövdelerin gösterilerini oturduğumuz sıralardan izlerken yer yer verilen talimatlarla da performansa dâhil oluyorduk. Sınıfta yapılanlarla ezberci eğitim sistemi, iktidar savaşları, toplumsal öğretiler üzerine düşünmemiz, zaman zaman grotesk bir üslupla karşımızda olan oyunculara ve içinde bulunduğumuz duruma yabancılaşıp gülüyor oluşumuz ama aynı zamanda o anda seyirciler olarak bizden ne isteniyorsa ona uymamızın performans alanında kendi içinde enteresan bir tezat oluşturduğunu düşündüm.

gg-foto2

Okul içinde koridorlar, tiyatro sahnesi, spor salonu ve sınıflardan oluşan gezintiyi bitirdiğimizde farklı bir kapıdan tekrar avluya çıktık ve burada çocuklara dair savaş, tecavüz, şiddet, istismar bilgileri içeren bir ses tasarımının eşliğinde okul bahçesinde bu imajlardan yola çıkmış bir gövde gösterisi (ya da koreografi) izleyerek performansın sonuna geldik.

Gövde, gövdenin barındırdıkları, yaşadıkları, öğrendikleri, dönüştüğü, değiştiği, biriktirdikleri, dışa vurdukları, maruz kaldıkları ile ilgili akılda birçok soru bırakan; tarihi bir lise binasında mekânla seyirciyi iç içe geçirerek o anda zengin anlamlar oluşmasını sağlayan bu gösteri, bitiminde seyirci üzerinde etkisini devam ettiriyordu. Hafif şaşkın, hafif melül, hafif memnun bakışlarla kendimizi okul bahçesinde küçük küçük topluluklar halinde gövde gösterisine dair konuşurken bulduk.

 –.–. Gövde Gösterisi’nin üretim sürecine dair daha detaylı bilgilere Tuğçe Tuna ile yaptığımız söyleşiden ulaşabilirsiniz.

[1]    Oyunun adında geçen –. işaretleri mors alfabesindeki G harfini gösterir

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Nihal Albayrak

Yanıtla