“Kadınsız Tiyatro!”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

akoz(Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz’ün Propeller Tiyatrosu’nun Shakespeare oyunları ve İstanbul Kültür Sanat Festivali üzerine kaleme aldığı yazıyı yayınlıyoruz.)

Soma faciası bütün gündemleri altüst etti. Hemen her türden program, değişikliğe uğradı; en çok da eğlence ve sanat etkinlikleri…

Mesela Koç Üniversitesi’nin 20’nci kuruluş yıldönümü için Daniel Barenboimyönetimindeki Staatskapelle Berlin Orkestrası gelecekti. Ancak konser ertelendi.

Herkesi etkisi altına alan yas fırtınası yavaş yavaş dinmeye başlayınca fark edildi ki Tiyatro Festivali sürmekte: İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın organize ettiği Tiyatro Festivali 19’uncu yılında…

Tiyatro benim yakından izlediğim bir sanat dalı değil. O alanda da çok önemli işler yapıldığını elbette biliyorum. Ancak tiyatroyla aramda psikolojik bir engel var: Bir oyuncunun “rol kestiğini” veya “rolünü beceremediğini” fark ettiğimde, içimi acayip bir “utanç” hissi kaplar. Ve o anda oyundan koparım.
Ama aynısı sinemada olmuyor. Sinema kötü oyunculuğu örtüyor; belki de tiyatroya kıyasla çok daha hızlı aktığı içindir…

Neyse… Bu kez şeytanın bacağını kırdım. İngiltere’den gelen Propeller Theatre Company’nin iki oyununa gittik: “Bir Yaz Gecesi Rüyası” ve “Yanlışlıklar Komedyası”.

İlginç bir topluluk bu: Sadece Shakespeare’in piyeslerini oynuyor ve büyük yazarın (1564-1616) yaşadığı dönemi izleyiciye daha iyi aktarabilmek için, oyuncular sadece erkeklerden oluşuyor. Yönetmen Edward Hall ile birlikte birçok ödül kazanmışlar.

Sabah

Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin fuayesinde apaçık görülüyordu: Tiyatro âşığı birçok insan var. Birçok genç tiyatroyu çok ama çok seviyor.
‘Yanlışlıklar Komedyası’nda kulağıma çarptı: Bazıları “Abi çok pahalı yaa…” diyorlardı birbirlerine. Kendi açılarından haklılar. Öğrenci bileti 35 lira.
Halbuki İngiltere’de olsalar, 35’i “pound” (liranın üç buçuk katı) olarak okumaları gerek.
Peki, aradaki fark nasıl kapanıyor? Nasıl olacak, tabii ki sponsorlar sayesinde. Müziği az çok bilirim… Sahi kim Tiyatro Festivali’nin ana- sponsoru diye merakla baktım: Meğer Koç Grubu’nun enerji şirketleri destekliyormuş; Aygaz, Opet ve Petkim… Hem de 10 yıldır!

Sponsorunuz kim? 

Derken aklıma bir soru daha geldi: İzleyiciler, dinleyiciler bu katkının farkında mı? Bence değiller. Çoğumuz üzümü yiyor ama bağını sormuyoruz. “Bu değirmenin suyu nereden geliyor” demiyoruz.

Bence sanata sponsor olan şirketler; böbürlenmeden ve sanat severlerin başına kakmadan, reklamlar ve yan etkinlikler aracılığıyla bu bağlantıyı hatırlatmalı.
Aksi halde sosyal sorumluluk kapsamında ayırdıkları bütçenin bir kısmı buhar olup gidecek. İnsanlar ancak günün birinde şirketler desteklerini çektiklerinde olayın farkına varacak.

Bunları söylüyorum diye şirket güzellemesi yaptığımı sanmayın. Onun da kendi içinde bazı sorunlu yanları var.
Mesela şirketler “seksten, şiddetten ve siyasetten” uzak durmaya çalışır. “3S” alanına giren eserleri desteklemeye yanaşmazlar. Bu da bazı sanatçıları düzenle uyum sağlamaya itiyor.

Adam diyor ya: Her şeyin bir bedeli var; “uslu çocuk” olmanın da, “isyankâr çocuk” olmanın da…

Paylaş.

Yanıtla