Seyirciyi Yaralamak Gerekiyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ece Saruhan’ın, Tatbikat Sahnesi’nin  1 Mayıs’ta prömiyerini yaptığı “Mezarsız Ölüler” oyunu ile ilgili izlenimlerini sizinle paylaşıyoruz. 

rrBirkaç hafta önce, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda yıllardır kapalı gişe oynayan ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ adlı oyunla İstanbul’a geldiğinde tanıştım Erdal Beşikçioğlu ile. Cem Emüler’in yönettiği tek kişilik oyun; Üsküdar Tekel Sahnesi’nde İstanbullularla buluştu. Oyuna bilet bulabilmek neredeyse mucizeydi. İmkânsız gibi görüneni başarmış olmanın mutluluğuyla, oyun başlamadan yarım saat önce gittim tiyatroya. Kapıdaki kuyruğu gördüğümde mutluluğum ikiye katlandı. İçimden “Selam olsun ‘Tiyatro öldü’ diyenlere, iyi oyun seyircisini buluyor işte” diyerek geçtim salondaki yerime. Beşikçioğlu’nun bir vincin üzerinde harikalar yarattığı nefesimi kesen performansını izlerken ise “İyi değil, iyinin de iyisiymiş. Nirvana’ya ulaştım” dedim kendi kendime. Kulise tebrik etmeye gittiğimde sarhoş gibiydim. “Nasıl buldun?” dediğinde, “Orgazm oldum” diyerek ruh halimi tek cümleyle özetledim.

O kadar çok mezarsız ölü var ki…

1 Mayıs’ta bu kez Ankara’da, Nadir Koçoğlu ile birlikte kurdukları Tatbikat Sahnesi’nin ilk oyunu ‘Mezarsız Ölüler’in prömiyerinde bir araya geldim Beşikçioğlu ile. Jean Paul Sartre’ın yazdığı, Özcan Özer’in çevirdiği, kendisinin hem yönettiği hem de eşi Elvin Beşikçioğlu, Ayça Eren, Adem Aydil, Ali Yoğurtçuoğlu, Fatih Artman, Aytek Şahan, Ateş Bars ve Berkan Şal ile birlikte rol aldığı oyun başlamadan önce, dekoru oluşturan morgda fotoğraf çektirdik Beşikçioğlu ile. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman subaylarının bir grup direnişçiye yaptığı işkenceyi anlatan oyunu kısaltıp seyircinin günümüzde zirve yapan ötekileştirmenin kendi bünyesinde ve toplumda yarattığı travmalarla yüzleşmesini sağlayarak sahneye taşımış Beşikçioğlu. Hepsi sinir bozucu boyutta gerçekçi olan ve içe işleyen işkence sahnelerini izlerken; beş duyumuzun nasıl giderek nasıl da leş duyulara dönüştüğünü düşündüm. Vicdanlarını morgların içine hapseden, ortalıkta buz tutmuş vicdanlarla dolaşan ne çok mezarsız ölü olduğu gerçeği ruhuma bir kez daha okkalı bir tokat şeklinde çarpıverdi.

‘Perdeyi özellikle 1 Mayıs’ta açtık’

Sartre’ın “İnsan kendi özgürlüğüne mahkûm edilmiştir” sözünün ekseninde dönen oyun eşliğinde kendi içimde vicdan muhasebesine girmişken ve sahnedeki çıplaklık kendiliğinden bana da sirayet etmişken; bayramı yasakların ve gazların arasına gömülen 1 Mayıs’ta yaşananlar düştü aklıma. Oyundan sonra sohbet ederken, “Bugün vatandaşın başına gelecekleri aşağı yukarı kestirebiliyorduk. Çocuklar bana ‘Yine ortalığın anasını ağlatmışlar. ‘Bugün prömiyer yapmasak mı?’ diye sordu. ‘Vatandaş sahada, biz de tepkimizi sahnede göstereceğiz’ dedim. Perdeyi bu oyunla açarak 1 Mayıs’a anlamlı bir gönderme yaptık” dedi Beşikçioğlu. Oyunun kanayan yaralarımı deştiğini dile getirdiğimde ise şunları söyledi: “Oyundaki karakterler yaşam ve ölüm arasında kendilerini, neye hizmet ettiklerini, varoluş amaçlarını sorguluyor. Seyircinin tiyatroya gelip sadece gülmesi beni sıkıyor. Seyirciyi yaralamak, seyircinin kendine itiraf etme duygusunu ortaya çıkarmak gerekiyor. Biz, seyirci bu oyunu izlediğinde yaralansın istedik. Belki dayanamayıp oyundan çıkanlar da olacak ama bu da sıkı bir yüzleşme yaratacak.” İlk fırsatta, “İnsan özgürdür, özgürlüktür. Dolayısıyla temel sorun şudur: Bu özgürlüğümüzü nasıl kullanacağız?” diye soran oyunu izlemek, izlerken kendi gerçeğinizle yüzleşmek için yolunuzu Ankara’ya düşürün. Açılan her tiyatro sahnesi benim için bir ruh hastanesi. İyi ki doğdun, bana şimdiden çok iyi geldin Tatbikat Sahnesi!

‘Başka Don Kişot’lar da çıkabilir’

Tatbikat Sahnesi adını, 1940’ta kurulup 1949’da kapanan Devlet Konservatuarı Tatbikat Sahnesi’nden alıyor. Erdal Beşikçioğlu, “Bu sahneyi açmak tıp fakültesi açıp doktor yetiştirirken, bunun yanı sıra bir de hastane açmak gibi. Çocukların sahne deneyimlerini ve kariyerlerini geliştirmeleri için bu sahneyi açtık. Geçmişteki Tatbikat Sahnesi de bu duyguya sahipti. Umarım yetiştireceğimiz çocuklara da sahne açma büyüsünü aşılayabiliriz. Bugün burası, yarın belki başka bir yer için bu maceraya atılmaya gönüllü Don Kişot’lar çıkabilir diye düşünüyorum” diyor.

‘TV’de oyunculuk yapmak zor değil’

Daha önce ‘Hayvan Çiftliği’ni öğrencileriyle birlikte sahneye koyan Erdal Beşikçioğlu, ’Mezarsız Ölüler’de de yetiştirdiği gençlerle birlikte sahnede. Özellikle Adem Aydil ve Ayça Eren’in performansları beni çok etkiledi. Öğrencileriyle gurur duyduğunu belirten Beşikçoğlu, şunları söyledi: “Oyuncu yetiştiren okullardan mezun olan çocukların çoğu televizyonu tercih ediyor. Televizyonda oyuncu olmak zor değil. Kamera sana yaklaşıyor, sağdan sola dönüyor, sen o esnada bir şey anlatıyorsun. Televizyonda yönetmenin işi daha fazla. Ben artist olacak çocukların arasından sanatçı olma görevini üstlenecekleri seçmek istiyorum.”

‘Erdal bir deha yaptığı deli işi!’

Oyunun yardımcı yönetmenliğini de üstlenen Elvin Beşikçioğlu’nun canlandırdığı ‘Lucie’ karakteri beni çok etkiledi. Ağlayamamaktan dert yanmasından birkaç dakika sonra hıçkırarak ağlamaya başlaması ile beni son dönemdeki en büyük travmamdan vurdu. Elvin Beşikçioğlu, “Sartre, Erdal ile benim okul yıllarımızdan beri takıntılı olduğumuz bir yazar. Varoluşçu felsefesi, özgür iradeden dem vurması bizim özgür ruhumuza denk düştü” diyor. Eşinin metni kısaltarak seyircinin ağzında patlayacak bir hap haline getirdiğini belirten Beşikçioğlu, ekliyor: “Erdal’ın inanılmaz bir öngörüsü ve dünya yaratma gücü var. Sahneyi açarken ve oyunu çıkarırken her şeyle, herkesle tek tek ilgilendi. Katrilyon tane iş yaptı. Onu bir deha olarak görüyorum. Bazen bir dehayla yaşamak zor oluyor. Yaptığı deli işi!”

habertürk

Paylaş.

Yanıtla