Şiddet, Kader ve İntikam: Antik Yunan Tiyatrosunun Saltanatı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri / Euripides, Sofokles ve çağdaşlarının dramları M.Ö. 5.yy Atina seyircisini ne kadar büyülediyse günümüz seyircisini de bir o kadar büyülemeye devam ediyor.

Guardian, 4 Mayıs 2014, Çeviri: Dilşad Sağlam

thebansİngiliz Ulusal Operası’nda Thebaililer oyunu: “eğer Oedipus’in kaderinde babasını öldürüp annesiyle evlenmek varsa, kader ile özgür irade hakkındaki tartışmaları nasıl bir zemine oturtabiliriz?” Fotoğraf: Tristram Kenton

Truvalı rahip Laocoön’ün, dev deniz yılanlarının saldırısına uğramadan kısa zaman önce söylediği bir söz vardır: “Kucak dolusu hediye taşıyan Yunanlıdan bile korkarım.” Neyse ki rahibin şüpheleri bizler arasında benimsenmemiş gözüküyor. Simon Armitage’nin birinci büyük edebi savaş hakkındaki yeni oyunu “Truva’nın Son Günleri” [“The Last Days of Troy”] 8 Mayıs’ta Manchester Royal Exchange Tiyatrosu’nda seyirciyle buluşuyor. Oyun, görünürde Helen için verilen bu savaşın taraflarını konu alıyor: Yunanlılar, Truvalılar ve hiç şüphesiz Tanrılar.

Truva’dan ziyade daha çok Tebai [Thebes] üzerine odaklanan Antik Yunan eserlerini tercih ediyorsanız o zaman siz de şanslısınız: “Tebaililer” [Thebans] (Sofokles’in Tebai halkı hakkındaki oyunlarından uyarlanmış) isimli yeni bir opera kısa süre önce İngiliz Ulusal Operası’nda [English National Opera] ilk kez sahne aldı.  Bunun yanı sıra Antik Yunan yazarlarının oyunlarına gitmek isterseniz, önümüzdeki yaz Euripides’in Medea adlı oyunu Ulusal Tiyatro’da [National Theatre]; bir sonraki güz ise Sofokles’ten Electra, Old Vic Sahnesi’nde sergilenecek. Yunan dramasının bir hayranı olmak için bundan daha güzel bir fırsat bulunmayabilir.

Klasik yazar Edith Hall, Yunan trajedilerinin son 50 yıl içinde M.Ö. 5. yy Atina’sının herhangi bir dönemine kıyasla daha fazla oynandığını düşünüyor. Peki bizi antik eserlere yönelten nedir? Akla ilk gelen neden, bu muazzam mitolojik döngülerin sürekli bir yeniden keşif ve yeniden yaratıma imkan sağlaması. Örneğin Truva Savaşı, savaşlar hakkında bilmemiz gereken her şeyi anlatır. Hikayesi savaşan erkekler, mücadele ve de en çok öfkeyi konu alır. Zaten Iliad şiirinin de ilk kelimesi “gazap” anlamına gelen “menin”dir. Savaş, öfke dolu muharebeler ve kitle kandırma araçları bile bu eserlerde yer alır.

Ancak bu sayılanların yanında savaşın sonuçları, kurbanları ve savaştan sağ çıkanları da hikayelerde görmek mümkün. Euripides’in “Truvalı Kadınlar” oyunu da son zamanlarda oldukça sık sergileniyor: Oyunun konusu temel olarak savaş galiplerinin vahşeti ve savaş kurbanlarının mutlak güçsüzlüğü çevresinde şekillenir. Sofokles’in Electra’sı ise şiddetin hem kurbanı hem de faili olan bir karakterin öyküsünü anlatır: Electra’nın babası Agamennon, Truva Savaşı’ndan döndükten sonra karısı Clytemnestra tarafından öldürülmüştür. Bunun üzerine Electra annesini öldürmeye ve böylece babasının intikamını almaya and içer. Şiddet ise beraberinde sadece daha fazla şiddeti getirir.

Oedipus ise bizi daha farklı bir sorunla karşı karşıya bırakır: Sofokles’in söylediği gibi, eğer Oedipus’in kaderinde babasını öldürüp annesiyle evlenmek varsa, kader ile özgür irade hakkında ileri sürülen fikirleri nasıl bir zemine oturtabiliriz? Çoğumuz organik birer robottan fazlası olduğumuza inanmak istiyor. Ancak her hafta burç yorumlarını okuyan insanların sayısı, aslında birçok kişinin de kaderin hayatımız üzerinde belli bir etkiye sahip olduğuna inandığını gösteriyor.

Bu konu en az bizler kadar Yunan toplumunda da sıkça tartışılan bir sorundu. Nitekim Aristofanes’in Kurbağalar oyununda Euripides ve Eshilos mezarlarının ötesinden (oyun Hades’te geçer) Oedipus’un insanoğlunun en sefili olarak mı dünyaya geldiğini yoksa lanetlenmiş hayatının yaşadıkça mı perişan olduğu üzerine tartışır.

Bir de farklı bir mitolojik döngüden gelen Medea vardır: Jason ve argonotlarının öyküsü. Hikaye basit bir arayış öyküsü olarak açılır (çarpışan kayalar, ateş püsküren öküzler ve uykusuz bir ejderhanın ardında gizlenmiş sihirli bir altın post arayışı). Kudret ve irade sınavlarını başarıyla geçen Jason Kolhis’e ulaşır ve en sonunda elinde ateş geçirmeyen bir merhem bulunan Medea ile tanışır ve onun yardımıyla harekete geçer.

Öte yandan Euripides hikayeyi baştan sonra değiştirir: onun Medea’sı hikayenin bir çok versiyonundan farklı olarak, bir büyücü değildir. Bu hikayede Medea; kocasının sadakatsizliğinden gözü dönen ve dayanılmaz bir intikam almaya yemin etmiş zeki ve korkunç bir kadındır. Jason ve Medea’nın öyküsünün daha önceki anlatımlarında Medea çocuklarını (korumaya çalışırken) yanlışlıkla öldürmüş veya çocuklarının Korintliler tarafından öldürüldüğüne şahit olmuştur. Euripides ise Medea’yı kendi çocuklarını öldüren bir kadın olarak yaratmanın kasten dramatik bir zafere yol açacağını düşünür. Yunanlılar, bu oyun ilk sahnelendiğinde oyuna (üç oyun arasından) üçüncülük ödülü vermişlerdir. Bunun nedeni ise muhtemelen oyunun bugün izleyenleri etkilediği kadar o zamanki seyirciyi de sarsmış olmasıydı.

Ne kadar sarsıcı olursa olsun, günümüz seyircisi hala Antik Yunan mitolojisini ve trajedilerini görebilmek için sahnelere akın ediyor. Truva’nın Son Günleri önümüzdeki Haziran’da Londra’da bulunan Globe Tiyatrosu’na taşınacak. En nihayetinde Yunanlılardan korkmadığımız için şanslı sayılırız; sonuçta hediyelerinden hala oldukça yararlanıyoruz.

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.