31 Mayıs 2014 Şiirselliğinde, “Bilinç, Başkaldırı ile Doğar”mış

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Gizem Aksu

Yaşamın şiirsel akışına tanık olduğum an’lar oluyor bazen. Bazı olaylar, Bu olayların bazı anti-kahramanları…

İKSV Tiyatro Festivali kapsamında yer alan Su Güzey ve Metehan Kayan’ın 2013’te kurduğu Toksikoman Kolektif’in yeni eseri “DNA’mı Muhafaza Et Ruhumu Yeniden Doğursunlar”ın 31 Mayıs’a denk gelmesi böyle bir şiirsellik benim için.

Bu kısa yazıda, şiirselliğin sihrini oluşturan her bir can damlasının nasıl biriktiğine dair bir tanıklığımı paylaşmak istiyorum. Bu iki değerli sanatçının bedenlerinde buluşan ve 31mayıs2014′ ün şiirselliğinin sihrini oluşturan can damlalarını anlatmak istiyorum sizlere. İstanbul çağdaş sanat alanında üreten bir sanatçının alternatif tarihe yapmak istediği küçük bir katkı olarak…

25-29 Nisan 2014’te İstanbul’da çağdaş sanat alanında çok önemli bir festival gerçekleşti: 1. Sanat Görünürlük Festivali, kuşaklar arası, disiplinlerarası, gönüller arası festival kapsamında 4 günde 30’u aşkın etkinlik gerçekleşti.

Onlarca sanatçının ve sanat topluluğunun yer aldığı, daha fazla eser sahnelenebilsin diye dakika hesaplarının yapıldığı, bağ dokularına yaslanan bir sabrın, uzamın binbir katmanına uzanan bir aşkın bedenselleştiği, tek referansın beden olduğu bir festival.

Bağımsız bir festival.

******

2013-2014 yılının eğitim öğretim yılının başında MSGSÜ Çağdaş Dans Ana Sanat Dalı’nda çok değerli tartışmalar yapılmaya başladı. Öğrencilerin, kendilerini ilgilendiren konularda daha çok söz sahibi olabilmeleri, eyleme geçebilmeleri adına.

Bu tartışmaların izinde birlikte iş yapabileceğimiz, dayanışabileceğimiz, toplu talepler oluşturup yaşam alanımızı dönüştürebileceğimiz bir öğrenci kolektifi oluşturduk. 1. Sanatta Görünürlük Festivali’nin organizasyonunda bu kolektifin varlığı elzem bir rol oynadı.

Bağımsız bir öğrenci kolektifi.

*******

MSGSÜ Bomonti kampüsü 2012-2013 eğitim öğretim yılında resmen açıldı. “İstanbul yeni yüzü” olarak, kentsel dönüşüm projelerinden en prestijli yer ayrılmış olan Bomonti.

Karşımıza Avrupa’nın en fazla kapasiteli Hilton’u dikilirken, vinç makinesinin iskelesine bakarak kendimizi o kadar uzun,ince ve güçlü hayal ettiğimiz bale dersleri.

Bomonti Bira Fabrikası’nın çatısına kadar uzanmış ve çatının bacasından yapraklarını göğe vermiş ağacın dallarına bakarak nefes aldığımız modern teknik dersleri.

Bomonti kentsel dönüşüm projesinin en acıklı mimarisine sahip Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.

nin sadece minicik bir parçası olduğu Kentsel Dönüşüm ve Soylulaştırma Projeleri dahilinde talan düzeninin, her şeyin satılabilir olduğunun norm’alleştirilmeye çalışıldığı bir kentte şiirsel bir hareket, 31mayıs2013.

Soylulaşanların soyula soyula bitirilemedikleri bir zamanın, çıplaklığı savunan yeni dalgası.

Bağımsız bir çıplaklık mücadelesi.

****

31mayıs2014’ün şiirselliğinin sihri benim için, bu iki sanatçının direnişin 1. yılında direnişi, ablukaya alınmış bir mekanda sanatsallaştırma çabaları oldu. Yazı boyunca paylaştığım her damlanın izinin, varlığının ve nefesinin Su Güzey ve Metehan Kayan’ın bedenlerinde ve bedenselliklerinde olması…

Festivali kolektiften, kolektifi MSGSÜ Çağdaş Sanat Ana Sanat Dalı’nda yeşeren özgürlükçü dalgadan, bu dalgayı 31mayıs2013 şiirselliğinden ayrı düşünemiyorum.

Bu bir ağaç meselesi!

Bu bir beden meselesi.’ni merkezsiz bir dramaturji ve dağınık bir kompozisyonla tartıştıkları yeni işleri “DNA’mı Muhafaza Et Ruhumu Yeniden Doğursunlar”a dair Su Güzey’le kısaca konuştuk.

temp gizem

Bu işten ilhamla, dilersen işin bağlamını da aşarak, beden-ruh-nefes-hareket ilişkiselliğine dair bir şeyler paylaşmak ister misiniz?

Bu işin perspektifinde, beden ve beyin arasındaki ilişkiye bakılıyor diyebilirim. Bir anlamda ruhun bütünselliğinin ortadan kalktığı, beynin bedensiz var olabileceği yanılsamasına kapılması ile başlayan başkaldırı ile ilgileniyoruz. Ruhun bütünselliğini ön plana çıkaran, izleyiciye unutturmayan öge sahnedeki bedenlerden ve hareketlerden ziyade mekanın kendisi. Mekan, dış etkenlerin de bütünlüğünü sağlıyor ve mekan ile beden hareket ediyor, beyin ne kadar karşı çıkarsa çıksın.

İş, tek bir nefese odaklanmaya çalışıyor. Belki de en uzun nefes… Camus’nün “Bilinç, başkaldırı ile doğar” cümlesinden hareket ile, işteki karakterlerin içinde olduğu o tek nefesin yarattığı paradoksun sonucunu araştırıyoruz. En basitinden 27 yaş sendromu denen efsane gibi… Bir başka hayat varmışçasına beynini yaşatan, ama bedenine bağımlı olduğunu en uzun nefesinde anlayan rockstarlar gibi.

İşte ışık’ın, dramaturji çerçevesinde değerlendirilebilecek farklı katmanlar, belli tercihler içeren bir konumlanışı olduğunu düşünüyorum; mekanı değiştiren, bedeni dönüştüren, bakışı çeşitlendiren… Işık tasarımından, ışığın işin kavramsal çerçevesinde nasıl bir konumu olduğundan bahsedebilir misiniz?

İlk olarak ışığı görüyoruz, ve son olarak da. Hareket eden ışık, zamanı somut olarak mekana yerleştiriyor. İş ne kadar zamanı esnetip gererse, zaman ışığı o kadar somut olana bağlamaya çalışıyor izleyiciyi. Işık gerektiğinde odak noktasını gösteriyor, gerektiğinde zamanın yönünü değiştiriyor, temposunu şiddetini arttırıyor, azaltıyor. Karakterlerin ve mekanın kafalarının içine, enerjisine girmemizi sağlıyor. Birçok açıyı gösteriyor, ki işin amaç edindiği en önemli şey bu. Seyirciye olabildiğince alan bırakmaya çalışan, odak noktaları sağlayan ama o noktalarda stabil bırakmadan, evirip çeviren. “Denizanasını asfalta atmak” imgesi ile de açıklayabiliriz sanırım. İşin sonundaki ışık kullanımı ile de alınan tüm nefeslerin ne kadar gelip geçici olduğunu göstermeye çalışıyoruz.

İşin çıkma aşamasında sizi daha çok tetikleyen, ilham veren bir hareket araştırması fikri mi oldu, kavramsal bir çerçeve mi, bir şarkı mı, dekor mu..?

Çıkış aşaması, iki yıllık bir araştırma ile başladı. Var oluş felsefesi gibi kallavi bir kavramsal kaosun içine girip, icracılar ve yönetmenler olarak kendi anlarımıza cevaplar bulmaya çalıştık, eledik dokuduk. En son Camus’nün “başkaldıran insan” eseri ile bedenlerimiz hareketini bulmaya başladı. Sonrasındaki 6 aylık prova sürecinde, diğer tüm elementler sanki hep ordaymış gibi ortaya çıkmaya başladı.

İKSV Tiyatro Festivali hakkında, Festivale katılma deneyimi hakkında bir şeyler paylaşmak ister misiniz?

Yok teşekkürler 🙂

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Gizem Aksu

Yanıtla