“AST’ın Bütün Oyunları Gündeme Söz Söyler”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

ast[Radikal Hayat ekibinin, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun İstanbul’da oynadığı “Selamün Kavlen Karakolu” oyunu ve AST ile ilgili olarak, Mahir İpek ve Altan Erkekli ile ENKA Kültür Sanat Koordinatörü Murat Ovalı’nın da katılımıyla gerçekleştirdiği söyleşiyi yayınlıyoruz. ]

Türkiye’de politik tiyatronun simge topluluğu Ankara Sanat Tiyatrosu (AST),  Aziz Nesin’in bir oyunundan Yücel erten’in uyarladığı ‘Selamün Kalven Karakolu’ adlı sosyal taşlama oyunuyla  Enka Açıkhava’ya konuk oluyor.

 Oyun öncesi AST’lı oyuncular Altan Erkekli ve Mahir İpek’le bir araya geldik. Enka Kültür Sanat Koordinatörü Murat Ovalı’nın da katıldığı sohbette 50 yılı geride bırakan AST’ı konuştuk.

Önce biraz ENKA Kültür Sanat’tan ve Buluşmalar’dan bahsedelim. 

Murat Ovalı: ENKA Kültür Sanat olarak, sanatın bir toplumun dönüşümünde yer alan en önemli basamaklardan biri olduğuna inanıyoruz. Bu anlamda 26 yıldır, yılda yedi aya yayılan etkinliklerimizde farklı disiplinlerden sanat oluşumlarını ve sanatçıları destekliyoruz. Çok sesli müzik, caz, pop, etnik müzik konserlerimizin yanı sıra tiyatro gösterilerine ve sergilere de ev sahipliği yapıyoruz. Bu yıl Açıkhava etkinliklerimiz için “Sanat Uzun Hayat Kısa” sloganıyla 1 Temmuz – 11 Ağustos tarihleri arasında müzik, tiyatro ve sinemayla dolu bir program hazırladık. 20 etkinlikte, 143 sanatçı ve 157 kişilik ekiple yaklaşık 17.000 seyirciyle bir araya gelmeyi hedefliyoruz.

ENKA Kültür Sanat en son ne zaman AST’i ağırladı?

Murat Ovalı: AST’ı ilk defa 1998’de “İnadına Yaşamak”la ağırlamıştık. 1999’da “İnadına İnsan”; 2000’de de “Yaban” ile sahnemize konuk olmuşlardı. En son 10 yıl önce yani 2004 yılında Altan Abi’nin de oynadığı “İnadına Yaşamak” ile bir kez daha AST’ı ENKA seyircisiyle buluşturmuştuk. AST, “Selamün Kavlen Karakolu” ile tam 10 yıl sonra, 7 Temmuz Pazartesi akşamı saat 21.15’te ENKA Kültür Sanat Buluşmaları’nın konuğu olacak.

AST’a dönersek, 50 yılı aşkın süredir çizgisini korumuş köklü bir yapı. Bu yapının üyesi olmak sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Mahir İpek: Tiyatroya başladığımda Ankara’daki oyuncuların bir hayali vardı, o da AST’a girmekti. AST ulaşılması zor bir tiyatroydu. Kabul edildiğimde mesleki hayatımın en büyük hayalini gerçekleştirdim. Benim için AST mesleğimin devamı demek. Eğer hayatımın bir yerine Ankara Sanat’lı olmasaydım, meslek hayatım eksik olurdu. İşin güzel yanı, AST’ın bir sahibi yok. AST’ın üyesi olmuş herkes, hala bir şekilde oraya ait. AST hayatın kendisidir.
Altan Erkekli: Mahir’in son cümlesi AST’ın benim için ne anlama geldiğini çok iyi ifade ediyor. Evet, yaşamdır AST. Hayattaki her şey orada bizim için. Sabahleyin tiyatroya ulaşmadan önceki gündelik yaşamın, apartman aidatının, parasızlığın ifade bulduğu yer. Alkışlarla, yaptığımız turnelerle, dilden dile dolaşan AST’ın başarılarıyla, serüvenindeki repertuarının ilk olmasıyla Devlet Tiyatrosu’na dahi öncülük ettiği sanatsal ortamlardaki başarısıyla, yetiştirdikleriyle, yaptıklarıyla yaşamın ta kendisi aslında.

Altan Bey, yaklaşık 10 yıl önce AST’tan ayrılıp İstanbul’a geldiniz. Hala ilgili misiniz AST’la?

AE: Artık tiyatro yapmıyorum ama AST’ın tüm işleyişine dair bilgim var. Elbette elimden geldiğince arka planda destek vermeye çalışıyorum. Maddi olarak destek veremiyorum ama hayalim hep bu. “Buyurun arkadaşlar, şu sıkıntınızı bu parayla halledin” diyebilmek. Bazen çocukça da olsa jestler yapmak istiyorum, şu tatil köyüne de bütün ekip gitse diye düşünüyorum. O yüzden şans oyunları oynuyorum zaten. (Gülüyord)

Mİ: Altan Abi her hafta arar, her konuda bilgi alır, bizi yönlendirir. Borçlar ne durumda, taksitler ödeniyor mu takip eder. Turnelerle ilgili bağlantılarda yardımcı olur. Artık tiyatro yapmıyor ama hala AST’ın bir parçası olarak bize destek veriyor. Bu vesileyle AST’ın kurucusu Asaf Çiyiltepe’yi bir kez daha anmak isterim. Ayrıca AST’ın yükünü neredeyse 40 yıl boyunca omuzlarında taşımış Rutkay Aziz’den bahsetmemek de olmaz. Çünkü AST diyince ilk akla gelen isimlerden biridir Rutkay Abi. Yaptığı oyunlarla, işlerle AST’ı basamak basamak yukarı taşıdı. Bizlere inanıp 2009’da tiyatro yönetimini bize teslim ettiği için çok teşekkürler. Onun da hala bizimle dirsek teması ve desteği sürüyor.

Bugün sizler televizyonda da iş yaparak maddi hayatınızı devam ettiriyorsunuz. Bu anlamda AST’ta maddi sıkıntı çekmeden işini yapan kaç kişi var?

Mİ: Türkiye ’de yanlış bir algı var. Televizyonda çalıştığınızda hayatınızı kurtarmışsınız sayılıyor. Ama aslında öyle değil, televizyonun da garantisi yok. Şu an televizyonda çalışan 5000 kişi varsa, maddi olarak rahata ermiş oyuncuların sayısı 100’ü geçmez. Televizyona dair bu algı, sanal dünya yaratan magazinler. Şu an AST’ta çalışmış ve artık İstanbul’da TV sektöründe çalışan ustalarımız var elbette. Ama onların da kendileri için tamam bundan sonrasında rahatız dediklerini sanmıyorum açıkçası.

Ankara’da tiyatro dinamikleri nasıl farklılaşıyor? Ankara’da tiyatro yapmak ve İstanbul’da tiyatro yapmak arasında ayrımlar var mı? 

AE: Haziran ayında AST’ın 50 yılı geride bırakması nedeniyle Kadıköy Belediyesi bir sempozyum düzenlemişti. Orada da dile getirildi. AST’ın kurucusu Asaf Çiyiltepe, önce Arena Tiyatrosu olarak İstanbul’da açıyor sahneyi. Fakat burada umduğunu bulamıyor. Ondan sonra Ankara’da bu işin temelini atmaya karar veriyor. İlk oyun “Godot’yu Beklerken” ile ilk gün üç kişiyle başlayıp üçüncü gün dokuz kişiye oynanıyor… Sonra şampanya patlatıyor, bu iş tutmuştur diye. Nedeni Ankara’nın başkent olması ve Ankara’da daha disiplinli bir hayat olması… Siyaset dahil her alanda Türkiye’nin yetiştirdiği insanlar var Ankara’da ve bu insanlar tiyatronun hayatın içindeki önemini fark etmiş durumdalar. Bu kitlenin tiyatroya olan düşkünlüğü, AST tutkunu olmaları ve AST ile hayatın yeniden değişebileceğine olan inançları besledi Ankara’da tiyatroyu diyebiliriz. Bu yüzden farklı Ankara’da tiyatro yapmak… İstanbul’da da elbette Darülbedayi gibi köklü tiyatrolar var. İlk tiyatrolar İstanbul’da kurulmuştur. Tarihsel bakımdan İstanbul’un önemi büyük. İstanbul’da sponsorluk anlamında, bina anlamında avantajlar var. Ama Ankara’nın kendi mütevazi yaşamı içinde tiyatro yapmak, köklü seyircisinin avantajı yanında bir çok dezavantajı da beraberinde getiriyor. 

AST çok zor dönemler atlatmış ancak Türk tiyatrosunda ekol olabilmiş bir tiyatro. Bugün de tiyatromuzun içinde bulunduğu sıkıntılar var. Bir Ankara Sanat’lı olarak bugün tiyatroda yaşanan olumlu-olumsuz gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 

AE: AST hayatın birebir, soluk soluğa içinde olduğu için; yaşamın içindeki her şeyle, insan onuru, kardeşlik, sevgi, özgürlük, barış gibi kavramlarla direnen bir yapı olduğu için hala zorluklarla mücadele ediyor. Aslında hala da aşıyor. Bütün maddi kısıtlara rağmen, 3 yıl içinde tüm borçlarını bitirdi. Seyirciyi genişleterek, genç seyirciye ulaşarak, kurslar vererek, çocuk tiyatrosunu harekete geçirerek, 10 yıllık bir borcu temizledi. Hem yeni maden çıkardılar, hem de madeni genişlettiler. 

AST’de oynamaktan en çok keyif aldığınız oyun / karakter ne oldu? 

Mİ: Açıkçası, AST’ta farklı bir işleyiş var. Örneğin Devlet Tiyatroları’nda oynayacağınız oyunu ve rolü siz seçemezsiniz. Ama Ankara Sanat’ta böyle değil, ortak bir idealden, dünya görüşünden yola çıkarsınız. AST’ta oyuncuların var olma nedenlerinden biri oyunculuksa, bir diğer neden yaşam biçimini pratiğe dökebilmektir. Tam da bu nedenle, her yaptığınız işe gönülden ve beyinden bağlı olduğunuz için ayırt edemezsiniz. Kendi adıma ayrım yapamıyorum ama dönemin gündemi nedeniyle, “Akrep”, “Sakıncalı Piyade”, “Bir Ceza Avukatının Anıları”, “Yolcu” gibi oyunlar hem dönemi için hem de AST için önemli. 

AE: Ayırt etmek mümkün değil. Ama insan özellikle AST’ta oynadığı ilk oyunu unutamıyor. Ben AST’ta ilk kez, 200 kere oynanmış bir oyunda, Maksim Gorki’nin “Ana” oyununda Pavel rolüyle sahneye çıkmıştım. Bir de en son AST’ta sahneye çıktığım “İnadına Yaşamak” oyunu da benim için çok özeldir. Bu oyunla AST’taki serüvenim noktalanıyor. “Ben buradan gidiyorum, bir gün dönerim belki, ama dönemem herhalde” duygularıyla sahnesinden indiğim oyundur. Ama AST’ın bütün oyunları gündeme söz söyleyen işlerdi. 

Bu anlamda Türkiye’de AST gibi yaşamın dışında kalmayan kaç tiyatro var? 

AE: Ben tüm tiyatrocuların böyle düşündüğüne inanıyorum. 

Mİ: Kurumsal anlamda AST çok özel bir yerde duruyor. 51 yıldır pek çok şeye göğüs germeye çalışan kurumsal bir yapı var ortada. Bu anlamda AST gibi kurumlardan en eskilerinden olan Kenter Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu, Ortaoyuncular gibi kurumlar tiyatro dünyasının Don Kişot’ları. Maddi olarak devlet yardımları size bir şekilde nefes aldırıyor ama ne yazık ki yetersiz kalıyor. Ülkemizde gelişmişlik, uygarlık dediğimiz şey AVM’lerle, gökdelenlerle ölçülüyor. Ama aslında bir kenti kent yapan şey, oranın tiyatroları, operaları, orkestraları, sahneleridir. Az önce bahsettiğimiz gibi kurumlar, özellikle bir salon yaşatmaya çalışan, yıllardır o salonda var olmak için mücadele veren tiyatrolar gelişmiş ülkelerde koruma altına alınıyor. Örneğin Berliner Ensemble bugün neredeyse bir müze. Bizde ise tiyatrocuların kaderi bu deniyor. 

AE: Türkiye’de sanat yapmak çok zor olmaya başladı. Maddi anlamda desteklenmeden, sponsorunuz olmadan sanat yapmak çok zor. Gişeden seyirciyi yakalamanız çok zor. Ama size kucak açan, bu mesleğin devamı konusunda inançlarını ortaya çıkartarak, seyirciye hizmet sunmak için kendilerini yıllardır kurumsallaştıran ENKA Kültür Sanat gibi bir sponsorunuz varsa, bu çok önemli bir avantaj. ENKA bu işi 26 yıldır çok başarılı bir şekilde yapıyor. Ortaçağ’daki Medici Ailesi gibi karanlığa karşı savaşan bu tür kurumlara ihtiyaç var. Ayrıca ENKA’da işin başında işi bilen kişiler var; ENKA Kültür Sanat Direktörü Gül Mimaroğlu Dil ve Tarih Tiyatro Bölümü, ENKA Kültür Sanat Koordinatörü Murat Ovalı ise konservatuvar mezunu. 

Mİ: Medya zemininde de sorun var. Örneğin AST’ın Ankara’da olması, Ankara’nın simgesi olmasına rağmen dezavantaj. Zira basın ve görsel medya sadece İstanbul’dan haber veriyor. Ankara’nın tiyatrosu, balesi, operası, orkestrası vs. var. Ama sanatsal anlamda bu kadar dolu bir kentin bile medyada yer alması çok zor. Sadece Ankara değil, Diyarbakır, Van gibi birçok sanatsal anlamda yaşayan şehirlerin yok sayılması üzücü. Çok güzel işler yapılıyor bu şehirlerde ama yok sayılıyorlar. Bu durumda da ister istemez bu şehirlerdeki insanlar gözlerini İstanbul’a dikiyorlar. Anadolu’daki pek çok tiyatro oyuncu barındırmakta zorlanıyor. 

AST’ın gelecek sezondan biraz bahseder misiniz? 

Mİ: Genellikle 2 eski sezon oyunu 2 tane de yeni oyun sahneye koyuyoruz her yıl. Bir prodüksiyon tiyatrosu gibi çalışıyoruz. Bir yandan sürekli seyirci sayısını artırmak bir yandan da her yeni oyunla yeni seyirci potansiyelini de tiyatroya çekmek istiyoruz. Bu sene, geçen seneden üç oyunumuzu devam ettirmeyi planlıyoruz. Bunlar “Beş Para Etmez Varyete”, “Selamün Kavlen Karakolu” ve “Halktan Biri” olacak. İki tane de yeni oyun sahneye koymayı planlıyoruz. Ama bu yeni oyunlarla ilgili bir şey söylemek zor şu anda. 2015 yılı Aziz Nesin’in 100. doğum yılı. Bu nedenle Aziz Nesin projesi planımız var Yücel Erten’le. Yücel Erten tam bir tiyatro ustası elbette ama Aziz Nesin konusunda da uzman. Bunun yanında iki de yabancı oyun oynamayı istiyoruz.

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.