Avrupa Tiyatrosu İngiltere’ye Hala Yabancı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri/ Son zamanlarda sahneye konulan birçok oyun, İngiliz tiyatrosunun dışarıya açılmakta olduğunu gösteriyor. Andrew Haydon bu durumdan oldukça memnun, ancak diğer ülkelerden alınan oyunların çevrilmesi ve sahneye konulmasında daha yol kat edilmesi gerektiğini düşünüyor.

Guardian, 14 Mayıs 2014, Çeviri: Dilşad Sağlam

A scene from A View from the BridgeKöprüden Bakış [A View from the Bridge]. Fotoğraf: Tristram Kenton, the Guardian

Sebastian Nübling tarafından sahneye konulan, Simon Stephens’in Pornografi adlı oyundan esinlenerek 2008 yılında bu blog için bir yazı yazmıştım. Bu yazımda İngiltere’de buna benzer oyunların eksikliğinden yakınmıştım. Şimdi görüyorum ki geçtiğimiz beş bucuk yıl içinde gözle görülür bir gelişme yaşanmış.

Paskalya’dan kısa sure önce, Londra tiyatrosu mükemmel bir hafta geçirdi. Köprüden Bakış [A View From the Bridge] ve Kral Charles III oyunlarının açılışları büyük başarı yakalamakla beraber Avrupa tiyatrosuyla yeni bir yakınlık kurarak evrensel beğeni de kazanmış oldu.

Bunun dışında Joe Hill-Gibbin, Edward III oyununu yeniden uyarlayarak sahnelemesiyle Ulusal Tiyatro’nun [National Theatre] Olivier Sahnesi’ni adeta yerinden oynattı. ATC tiyatrosu [Actors’ Touring Company] ise Guardian tarafından yılın en iyi oyunu seçilen Olaylar [The Events] adlı oyunu ile turneye devam ediyor. Öte yandan Lyric Hammersmith sahnesinin Gizli Tiyatro [Secret Theatre] adlı performansı da yeni yollar keşfetme üzerinde çalışıyor.

Yeni dönem yönetmen ve tasarımcılar sahip oldukları geniş kaynaklar sayesinde son zamanlarda, özelikle Katie Mitchell ve Ramin Gray gibi öncülerin son derece ihtiyaç duyduğu desteği sağlayarak iz bırakıyorlar.

Etkileyici olan ise, böyle çalışmaların kısa yoldan bir Alman veya Avrupa anlayışı ve duyarlılığı kazanmak olarak tasvir edilmelerinin aksine, aslında tamamen kendilerine özgü özelliğe sahip olmaları. Örneğin Alman tiyatrosunun en önemli iki yönetmeninin – Thomas Ostermeier ve Sebastian Nübling – şaşırtıcı şekilde İngiliz tiyatrosundan etkilenmeleri bu noktada oldukça önemli. İngiliz tiyatrosundan Mark Ravenhill ve Sarah Kane gibi yazarların oyunlarını adapte ederek ün kazanan Ostermeier’ın yanı sıra Nübling ise İngiltere’deki Forced Entertainment tiyatrosunun büyük bir hayranı. Bunun sonucunda ise Avrupa hayranı İngilizler de, İngiliz hayranı Avrupalılara aynı şekilde karşılık veriyorlar. Bu yeni oluşan tarzın asıl konumunun Kuzey Denizi’nin tam ortası olduğunu söyleyebilirim; muhtemelen Berlin’deki Rosa Luxemburg Meydanı ile Londra’da bulunan Sloane Meydanı’nın tam ortası.

edward iiEdward ll. Fotoğraf: Tristram Kenton, the Guardian

Tüm bu gelişmeler çok hoş ve sonuçta meydana gelen çalışma mümkün olan en fazla sayıda kişiyi memnun etmiş görünüyor. Her mutlu birliktelikte olduğu gibi, olumlu noktaların altını çizip ayrılığa yol açabilecek muhtemel konuları büyütmemek akıllıca bir davranış gibi duruyor. Tabi bu daha ilk zamanları; ancak henüz başlangıç da olsa yeni bir tarz geliştiği su götürmez bir gerçek.

Yine de olası bir rehavet veya kendini beğenmişlik halinden kaçınmak gerek. Avrupa tiyatrosunu aldık,   bitirdik demek çok kolay. Ancak hala adapte edilen güncel yabancı bir oyunun olmaması önemli. Bu noktaya dikkat çekmek ise son derece karmaşık bir sorun yaratıyor. İngiliz tiyatrosunun farklı tiyatro kültürlerinin görsel unsurlarından etkilenmesi ve bu tür unsurları kendi kültürüne katması nispeten daha kolay gerçekleşiyor.

Bir şeye aynı şekilde bakıyor gibi gözüksek de gördüğümüz şey hakkında düşünme biçimimizin birbirinden çok farklı olduğu bir gerçek. Ancak bu farklılıkları yaratmak, başka bir dilin gramerini, kullanımını ve stilini öğrenmekten çok daha kolay geliyor.

Tiyatro metinlerine gelince, yapılması gereken şey sadece kelimelerin anlamlarını ustalıkla tercüme etmek olmuyor. Uzun bir süre Brecht’in Baal oyununun çok başarısız bir şair hakkında olduğunu sanmıştım, çünkü Brecht’in oyundaki kahramanın ağzıyla yazdığı şiirlerin hep İngilizce çevirilerini okumuştum. Alman bir arkadaşım oyundaki şiirlerin Almancada çok güzel olduğunu söylediğinde çok şaşırdım. Daha sonra kendisi bu şiirleri Almanca dilinde de dinletti ve gerçekten de asıl dilinde muhteşem şiirler olduğunu hissettim. Ne yazık ki şiirlerin başka dile çevrilmesi, tüm anlamı ve şiirselliği yok ettiği gibi o şiiri yaratan kültürel bağlamı da ortadan kaldırıyor.

Neve Macintosh and Rudi Dharmalingham in The Events. written by David Greig Written by David GreigOlaylar [The Events]. Fotoğraf: Murdo Macleod, the Guardian

Bahsettiğim bu örnek “yabancı oyunların tercümesi” sorununa da işaret ediyor. Muhteşem metinler, zekice düşünülen yenilikler, ulusal drama kahramanları ve post-dramatik olarak adlandırılan Nobel ödüllü kahramanlar İngilizcede yanlış anlamlara yol açabilir.

Bu yazıyı Werner Schwab’ın Sonunda Ölüm,Hava Kalmadı [Dead at Last, No More Air] adlı oyunu Camden People’s Tiyatrosu’nda İngiltere prömiyerini yaptığı hafta yazıyorum. 35 yaşında alkolden kaynaklanan bir hastalıktan hayatını kaybeden Schwab, Avusturya’nın punk-rock stiline en yakın oyun yazarı olarak gösterilebilir, oyunlarını gece yarısı, sarhoş, arkadaşının Einstürzende Neubauten adlı müzik grubunu dinlerken yazdığı söylenir.

Sorun sadece yabancı bir oyunu tercüme etme konusunda da çıkmıyor. Just a Must Tiyatrosunun bir önceki prodüksiyonu olan Elfreide Jelinek’in Spor Oyunu [Sport’s Play] adlı oyununda görüldüğü gibi bir oyunu salt yazıldığı gibi sahneye koymak mümkün değil. Bu “post-dramatik tiyatro okulu” yönetmenin metni kesme, düzenleme ve şekillendirmesini öngörüyor ve bu anlayış biz İngilizlerin daha çok yeni alışmaya başladığı bir yöntem.

Ancak bu çalışma tarzı ilk anda garip gözükse de, bana göre öğrenilmesi hayati derecede önemli olan bir yöntem. Aksi takdirde muhteşem uluslar arası drama edebiyatının büyük bölümünü elimizden kaçırma riskini taşıyor oluruz. İngiltere’nin enternasyonalizmine hayatımda gördüğüm en büyük darbeyi vurma tehlikesini taşıyan seçimlere yaklaştığımız bu dönemde yabancı tiyatro kültürlerini mümkün olduğunca iyi tanımak, anlamak ve tecrübe etmek her zaman olduğundan çok daha önemli.

Paylaş.

Yanıtla