D-Marin Turgutreis Klasik Müzik Festivali’nde Görkemli Kapanış

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

10. D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali, önceki akşam “Aşkın Dört Mevsimi” başlıklı konserle sona erdi.

Kapanış konserinin “star”ı Arjantinli Tenor José Cura’nın özgeçmişindeki nitelikleri anmam gerekirse, “Başta Verdi’nin Otello’su ve Saint-Seans’ın Samson’u olmak üzere opera karakterlerini özgün ve güçlü bir şekilde yorumlamasıyla tanınan ve çağdaş, yenilikçi konser performanslarıyla tüm dünyaya adını yazdıran” diyerek özetleyebilirim.

Hem Şarkıcı Hem Maestro

José Cura, aynı anda hem orkestrayı yönetip hem de şarkı söyleyen (hem konserlerinde, hem de kayıtlarda) ve şarkıcılığını “yarı yarıya” konser formatında senfonik yapıtlarla birleştiren benim bilebildiği ilk sanatçı. Önemli özelliği, ses renginin mükemmel üstünlüğü… Dramatik tenor olarak benzersizliği… Tizleri, orta sesleri ve pesleri ile müzikalitesini özdeşleştiren ender sesi.

José Cura’nın yorumunun, insan ruhunu bellekle buluşturan görselliği ve işitselliğini, o yorumun CD’lerden, televizyon programlarından çok daha değişik özelliklerini bu konserinde sezdim.

Sahne üstünlüğü, izleyici ile kurduğu iletişim ve müziksel seslendirişi ile olağanüstüydü José Cura.

Örnek Alınacak Düzey

José Cura, “Aşkın Dört Mevsimi”nde okuduğu bütün solo parçaları ile opera sanatında ne denli görkemli bir tenor olduğunu kanıtladı.

Düetlerdeki yorumlarında, 2012 Leyla Gencer Şan Yarışması birincisi ve geçen yılki festivalde Günbatımı Resitali’nde ayakta alkışlanan Soprano Fatma Said ile sağladığı uyum, örnek işitsellik olarak izleyicilerin beyinlerine kazındı.

Düetlerde asla öne çıkmadı, müziğin ve yorumladığı parçanın kendine özgü seslendirişi ile gerektiğinde büyük bir eşlikçi olduğunu da kanıtladı.

Böylesine bir dramatik tenorun kendisi ile başarılı bir uyum sağlayan Fatma Said ile sunduğu parçalar, bütün opera solistlerine örnek olacak düzeye ulaştı.

Konserin Neresi Anlatılmalı

Şimdiii…

Konserin neresinden anlatmaya başlamalıyım, vallahi bilemiyorum.

Magazinciler her pop müzik konserini “Müzik Şöleni” olarak tanımladıklarından bu sıfatı bilerek kullanmak istemiyorum. Oysa işte tam olarak bu sıfatın hayata geçtiği anlar yaşadık “Aşkın Dört Mevsimi” boyunca.

Repertuar belli ki titizlikle belirlenmişti, Arjantin’den ve opera dünyasından güzel şarkılar, aryalar seçilmişti.

 Tek tip kostüm disiplinindeki Sergey Tararin yönetimindeki Moskova Şehir Senfoni – Rus Filarmoni Orkestrası, konseri Leoncavallo’nun ünlü “I Pagliacci”si ile açtı. Daha Intermezzo’ya geçmeden Prologdaki icrasıyla ne menem bir orkestradır, altına imzasını attı.

José Cura Nerede

Seyirciler büyük bir merakla José Cura’nın sahneye çıkacağı anı bekliyordu. Herkesin gözleri sahnenin sol ve sağ yanlarındaydı.

Sonra, Marina’ya yerleştirilmiş koltukçukların arka sıralarından büyülü bir ses duyulmaya başlandı…

Evet,  José Cura herkesi şaşırtmış, seyircinin arasından geçerek sahneye yaklaşıyordu.

Canio’nun aryasının büyük kısmını, kiminin başını okşayıp, kiminin elini sıkarak izleyicinin arasında gezinerek söyledikten sonra sahneye çıkıp kısa bir de konuşma yaptı.

Sevimlilik dozunu giderek artırıyordu.

Solist Niteliğinin Sonsuzluğu

José Cura’nın her seslendirdiği parçada, solist niteliğinin sonsuzluğunu sezebildik. Bunun için, şarkının derinliklerine giden yol göstericiyi, sanatsal şevki ve şevkine eşlik ettirdiği heyecan verici büyülenmesiyle bulmuş diyeceğim. Konserin sonuna kadar sanatsal isteğinin, hevesinin, sevincinin, neşesinin dizginlerini kapıp koyuvermesini izledik.

Her iki soliste eşlik eden orkestranın üstün başarısının konserin olağanüstü başarıya ulaşmasında birincil etken oluşundan etkilendik.

Fatma Said etkileyici müzik becerisine, sesini aryanın içeriğine uygun bir biçimde kullanma ve seyircinin dinlediğini anlamasını sağlama yeteneğini de ekleyince yerlerimizde şöööyle bir dineldik. Aryalarının tonal müziği, sesindeki tonal akorun tüm diğer armonik kombinasyonları yönetmesiyle bir bütün olarak çözülmeler, çözmeler getirdi. Müziğin de ötesinde, nostaljik anlamda acı veren bir dolaşım ve geri dönüş tutumu tonalitenin özü olan “tempo” ile ifade edildi.

Leoncavallo, Falla, Piazzolla, Ginastera, Guastavino, Gounod, Verdi, Puccini derken sıra Bis’lere geldi.

Orkestra Manuel de Falla’nın “Danza del fuego fatuo”sunu maestrosuz çaldı.

Fatma Said, Puccini’nin bir perdelik “Gianni Schicchi” operasından ünlü ve sevilen arya “O mio bambino caro”da şakıdı.

Sonra ikilinin Verdi’nin “Traviata”sından Alfredo’nun birinci perdede herkesin katıldığı ünlü içki şarkısı “Libiamo, libiamo ne’lieti calici che la bellezza infiora”sı José Cura’nın Puccini’nin tamamlayamadan vefat ettiği son eseri “Turandot”tan en tanınmış aryası “Nessun Dorma”sı.

Sonuç olarak diyeceğim şu ki, bizim köyde iyi seslere “tanrının sesi” derler.

José Cura ve Fatma Said Bodrum’da izleyenlerine tanrının sesini dinlettiler.

Unutmadan deyivereyim, festivalin organizasyonunu yapan Boogy The Event Company’ye asla değil, ama Sanat Yönetmeni Yücel Canyaran’a ve Doğuş Grubu’na sonsuz teşekkürler.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla