Godard’ın ‘Yeni Dalga’ Sosyalizmi!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

“Nouvelle Vague” (Yeni Dalga), geleneksel Fransa Sineması’ nın burjuva kökenlerinden sıyrıldığı bir akımdır. Hani bizim sinemalarda pek olmayan, kişinin dünya görüşüne şekillenmiş ‘politik’ bir ivmeden bahsediyoruz. Yazının girişini bu cümleler üzerinden kurgulamak ne derece doğrudur, pek bilmiyorum, ama bildiğim bir gerçek var ki, Godard Sineması dünyada halen güncelliğini koruyarak, modern teknikleri içinde barındırıyor. Yönetmenle ilgili ansiklopedik bilgileri burada verecek değilim. Wikipedia denilen ‘bilgi tanrısı’ yönetmenin doğumundan ölümüne dek geçirdiği evreleri bütünsel bir yaklaşımla okuyucularına sunmuş. Bölüm bölüm yazarın fikirsel değişimlerini görmek isteyenler bakabilirler. ‘Yeni Dalga’ üzerinden tarihsel bir serüvene değinerek, ‘Her Şey Yolunda’ adlı 1972 yapımlı Godard filmini ele alacağım. Film ‘Gorin ve Dziga Vertov Grup’ denilen döneme, yani yönetmenin ‘Maoist’ döneminin son yıllarına denk gelir.

‘Her Şey Yolunda, Tout Va Bien, Everything is Fine’ 1972 yılında Paris’te geçer. Sosyalist devrim hayaliyle meydanları dolduran işçilerin duran devrim süreciyle başladıkları çöküşü ele alan; sol/sosyalist işçi sendikaların yoldaşlarını nasıl sattığını açıklıkla dile getiren; işçi örgütlenmelerindeki çarpıklıkları eleştiren yönetmen filmle beraber hem sol hem de sağ kesimden büyük tepkiler almıştır. Anlatılan olaylara baktığımız zaman günümüz kapitalist dünyasının kurallarını da açıkça görürüz. Yani kısa lafın özü ‘sağ’ Fransa’da iktidara gelmiş, Fransa hükümeti ve liberal dünya için artık ‘Her şey yolundadır’.

Konuda ABD’li gazeteci Suzanne Amerikan menşeli bir radyo kanalının Fransa muhabiridir. Suzanne’ın kocası Jacques geçmişinde bir yerde ‘Yeni Dalga’ sinema akımıyla hareket edip, kaliteli filmler çekerken burjuva hayatına yenik düşmüş, para kazanabilmek için televizyonlara reklam filmleri çeker hale dönüşmüştür. Yani bildiğimiz tipik lümpen küçük burjuva yaşantısına yönelmiştir. Suzanne ile Jacques bir sosis fabrikasına, fabrikanın müdürüyle röportaj yapmaya gittiklerinde, fabrika işçileri greve gidip, fabrikanın giriş çıkışlarını kapatarak müdürü de rehin aldıklarını görür. Bu yasa dışı bir grevdir ve hem işverenleri hem de sendikayı karşılarına almışlardır. İtalyan kökenli fabrika müdürü, muhabirler, işçiler… yani herkes sırayla kamera karşısına geçip ekonomi ve politika hakkında fikirlerini çözüm önerilerini anlatırlar. Anlatım süresince karı-koca da işçiler tarafından rehin tutulacak, rehinelik bitene dek ikili, iyi gitmeyen evliliklerini irdeleyip, geçmişte yaptıkları hataları masaya yatıracaktır.

Her neyse, konuya daha fazla detay eklemek istemem, filmi izlemeniz en doğrusu. Godard, Brecht’in ‘Epik Tiyatro’ tekniklerini filmde bol bol kullanarak muhteşem bir çatışma ortamı yaratmış, Marksist bakış açısından yola çıkarak Fransa toplumunun sosyalizmle olan kopuşlarını acımasız biçimde eleştirmiştir. Bir tiyatro sahnesini andıran dekor görüntüleri içinde, daha çok oyuncuların duygu bütünlüğünden başlayıp, sert estetiğe uzanan öykü, kurgusuyla adeta dahiyane bir sinematografi oluşturmuş. Zaten yönetmenin söylediği ‘herkes sinema yönetmeni olabilir’ fikri filmin tüm karesine yansıyor. Kimse olaylar sırasında slogan atmıyor, aslında Godard’ın ‘Diyalektik Materyalist’ bakış açısı ‘slogan sineması’ nın önüne geçmiş. Nesnel gerçeklilik var olaylarda. İşçi hayatları baz alınarak, insanların köleleştirilmediği bir toplum oluşturma arzusunu damarlarınıza kadar hissediyorsunuz. Film boyunca herkes sırasıyla olan biteni anlattığı için, karakterlerden sıkılabilirsiniz. Ama yönetmen zaten ‘yaşamın sıkıcılığını’ anlatmak için bir misyon belirlemiş, işte bu yüzden ‘Her Şey Yolunda’ demiş filmine. Yani kimse isyan etmiyorsa, sendikalar kendi işçilerini pazarlık masasında satıyorsa, para kazanmak bütün değerlerin önündeyse elbette ki ‘her şey yolunda’!

Filmde Yves Montand, Jane Fonda, Vittorio Caprioli, Elizabeth Chauvin, Castel Casti, Éric Chartier başrolleri paylaşan isimler. Godard tüm karakterlere eşit süre ayırdığından insan oyunculuk üzerine değil, anlık konuşmalar arasında ‘doğru nedir?’ fikri üzerine gidiyor. Anlatılanlar günümüz vahşi kapitalist sistemle birebir örtüştüğü için, Godard Sineması’nın tarihsel misyonunun günümüz sinemasında da devam ettiğini bizlere kanıtlamış. Filmi izledikten sonra ‘Teatral Sinema’ izlediğimi düşünüp konuyu zihnimde enine boyuna irdeledim. Tiyatro tekniklerinin bol bol kullanıldığı ‘Her Şey Yolunda’ ya politik bir şaheser diyebiliriz. Filmden öğreneceğimiz çok nokta var!

Not: Bu yazı yazarın www.sinematopya.com’da yayınlanan ‘Godard Sineması’ adlı araştırma dosyasından alınmıştır.

Sanat Haberlerimiz

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla