Russel Crowe İyi Ki Beni Seçti

Pinterest LinkedIn Tumblr +

cananerguderCumhuriyet Gazetesi’nden Ali Deniz Uslu’nun Canan Ergüder ile yaptığı söyleşinin bir kısmını okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Küçük bir zaman yolculuğu yapalım ve şimdiye gelelim.

Amerika’ya 18 yaşında gittim. Küçükken ise hep balerin olmak istiyordum. Birgün bedenimin baleye uygun olmadığına karar verdim. Çünkü çabuk büyüdüğümü düşünüyordum. Sanırım 14 yaşındaydım. Lise yıllarında tiyatro girdi hayatıma. Amerika’ya da tiyatro için gittim ama annemleri mutlu etmek için sosyoloji de okudum. Elbette bu çok iyi oldu. Orada Geoffy Pywell isimli bir hocam vardı ve hayatımı o değiştirdi. İlk yıllarımda bir ukalalık yapıp “sosyolojiyi bırakıp konservatuvara gideceğim” dediğimde hayatımdaki en büyük aptallığı yapacağımı söyledi bana. “Yetenek ya vardır ya yok ama kültür öğrenilir. Yeteneklisin, ama önce kültürü depola çünkü bu yaşlar bunun için uygun. Sonra da yeteneğinle yola devam edersin” demişti. Ben de sosyolojiyle tiyatroyu aynı anda okudum. Bana iyi bir ders vermişti. Sonra da oyunculuk üzerine yüksek lisansımı yapmıştım. Sonra tüm oyuncular gibi New York’ta garsonluk yaptım. Ama şansım Türkiye’den geldi. Bu iş yani oyunculuk insanın ruhunu kırıyor. Zaten hayatınız boyunca kabulden daha çok ret alıyorsunuz. Yeteneğin olsun olmasın çok fark etmiyor, fiziksel görüntünüz ile elde ediyorsunuz bazı şeyleri başta. Biraz tanınmış ve başarılıysanız yeteneğinize göre değerlendiriliyorsunuz.

Oyunculuk ise insanın ruhunu kırıyor demiştiniz?

İş nereden geliyorsa oraya gidiyorsunuz bir kere. Eğer hayatının belirli bir noktasında değilsen, iş seçme ve geri çevirme özgürlüğün yoksa rüzgar seni önüne katar götürür. Gençken bunu çok takmıyorsunuz ama sonra yoruyor. Bana da tam o yorgunluk sırasında Türkiye’den teklif geldi Bıçak Sırtı dizisi için. Tabii teklif ciddi bir karar demekti. Çünkü Türkiye’den tam 14 yıl uzak kalmıştım. Bıraktığım ülke ile döneceğim ülke arasındaki uçurum büyüktü.

Pek flu biri değilsiniz, “ya evet ya hayır” gibi bir tavrınız var sanki.

Evet, hayatım siyah beyaz. Flu yani belirsizlik zamanlarında çok yoruluyorum. Çevremdekileri de çok yoruyorum. Netleştiğimde ise geri dönüşüm olmaz, arkama bakmam. Eşiği geçmem yeterli ama o zamana kadar çok sancılıdır süreçlerim. Araf’ta olmayı sevmiyorum. Zaten bilmediğim şeyleri yapmayı seviyorum, önce yapmadığımı. Yapamayacak gibi göründüğüm her şey beni kendine çekiyor.

Ya aidiyet?

Çok uzun zaman memleketin bir parçası olduğumu hissedemedim, zaten Türkiye’ye asla dönmem gibi büyük laflar da ediyordum. Geldikten sonra yine Araf’ta kaldım. Gelmek, kalmak, kalamamak, dönmemek, dönememek… Hepsi sırtıma yük oldu.
Türkiye’ye geldiğimin ikinci ayında ise buradaki hayatı sevdim, burada yaşayabileceğime inandım. Burayı yeniden keşfetmek için heyecanlanıyordum. Sanki yine 18 yaşındaydım! Tabii döndüğümde 32 yaşında ve evliydim, eşim de Amerika’lıydı. Yine Araf’a düşmüştüm. Çünkü Türkiye’de kalmak istiyordum ama bunu ne eşime, ne aileme ne de arkadaşlarıma söyleyemiyordum. Bıçak Sırtı bitip, Binbir Gece’den teklif gelince işler değişti. Hemen kabul ettim, kimseye sormadım! Zaten sonrasında da eşimle ayrıldık. Böyle anlatınca hepsi sıralı ve düzenli şekilde yaşanmış gibi duruyor, elbette gerçek bu değil. Binbir Gece’den sonra bir buçuk yıl bekledim ve Behzat Ç geldi. Sonra da bu iş için yaklaşık iki buçuk yıl bekledim. Bu işi kabul ederken de uzun bir süre emin değildim. Yaptığım işte beni zorlayacak şeyler istiyordum. Ben aldığım saygıyla ölçüyorum başarımı, değerlendirmelerim de içimde. Bu sektör içinde aldığım saygı beni çok yükseltiyor. Bununla besleniyorum.

OYUNCULUĞUN ŞİFALI BİR HALİ VAR

Her rolünüz bir öncekini siliyor, “Güllerin Savaşı”ndaki Gülfem de hastalıklı, izlediğimde beni öfkelendiriyor.

Dedim ya beni zorlasın istiyorum rol! Bu işte de tedirginliğim, Behçat Ç’den sonra klişe bir işte olmak istemememdi. Güllerin Savaşı’nda da klişe denebilecek çok şey var. Burada ise beni çeken karakterin tek renk değil çok renkli olması, buna hayat vermek zor. Oyuncu arkadaşlarımla inanılmaz iyi paslaşıyoruz, benim için en önemlisi işin psikolojik tarafı. Dizideki aşk üçgenini çok önemsemiyorum diğer taraf daha ağır, daha derin. Gülfem duyduğu hastalıklı durum, çok yaşanabilir, hissedilebilir. Bu Gülfem nasıl yürür, neye evet neye hayır der, nasıl bakar, nasıl öfkelenir, gülerken bile nasıl kibirlenir… Bunlar üzerine epey kafa yordum. Mesela kamera ile Gülfem’in yalnız kaldığı anlar onun en gerçek, en sahici ve en çıplak kaldığı sahneler. Zaten oyunculuğun şifalı bir hali var, bu arada herkes beni Gülfem gibi sanıyor. Benden korkanlar, “soğuk kadının teki” diyenler de çok.

RUSSELL CROWE İYİ Kİ BENİ SEÇTİ

Tiyatro ne alemde?

Tiyatro hayatımda olmak zorunda! Geçen yıl Haluk Bilginer ve Ayça Bingöl ile Nehir’i oynadık. Aralık sonuna kadar o devam. Ondan sonra bir projem var ama onu henüz söyleyemiyorum. Berkun Oya ile çalıştım “Bayrak”ta, dört yıl oynadık, efsane bir oyundu. Şu an tiyatro yazmıyor, çok özel bir adamdır. Berkun ile “Bomba”yı yaptık sonra da. Şimdi arasın hemen onunlayım. Ne kadar yoğun olursam o kadar iyi hissediyorum. Hatta en başarılı olduğum zamanlar zamanımın hiç olmadığı zamanlar!Bu arada Russell Crowe ile oynamak bu senin benim için en iyi kariyer hareketiydi. Küçük bir roldü, sahnem onunlaydı. O küçük deneyim bana çok şey kattı. Öğreterek yaptı, zaten o yönetiyordu. Yönetmenin de ötesin de bir yeteneği var onun. İki saat içerisinde ışık ve kamera bilgisini bile aşıladı bana. İyi ki beni seçti!

BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞRENMEK ZORUNDAYIZ

Hiçbir şey siyasetten bağımsız değil artık ülkede. Siz nasıl yorumluyorsunuz bunu?

İnsanlar politik, insanlar öfkeli, insanlar gergin… İnsan bazen kendi nabzını hissedemez ama gençler hatta gençler de değil herkes kendi nabzını hissediyor artık.
Birlikte yaşamayı öğrenmemiz şart. Kavga gürültü ile ilerleyemeyeceğimizi fark etmiş olmamız gerekli. Başka çıkış yolumuz yok! Ben en çok değiştiren şey ise geçen yıl gittiğim Anadolu turneleri oldu, buradan ahkam kesmek kolay. Ama Türkiye yalnızca Batı’dan ibaret değil. Bunu fark ettiğimizde her şey değişmeye başlıyor.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.