Aziz Nesin’nin Aynasından Halimiz, Ahvalimiz: “SARDALYA”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Serpil Canalan

İzzet Boğa’nın öncülüğünde kurulan ‘Adranos Tiyatro ‘ekibi, ilk oyunu “ Sardalya” ile seyircisine merhaba dedi. Aziz Nesin’nin mizah ve ironi dolu, unutulmayacak olan masalsı öykülerinden derleme yaparak bunları oyunlaştıran İzzet Boğa, aynı zamanda oyunun yönetmenliğini de üstlenmiş.  Usta yazar Aziz Nesin’nin ; “Beklenen Kişi” , “Ne Büyük Adam”, “ Hoptirinam”, “Bizim Ev”,  “Ömer Ağa’yı Seçmeyeceğiz”, “ Doğulu Tartışma” ve “ Camgöz ile  Sardalya”  adlı masalsı öykülerinin her biri birer epizot şeklinde sahneye uyarlanmış. Her epizot sonuna, anlatılan hikayeye (ya da masala) uygun şarkılar eklenerek başarılı bir tiyatro metni yaratılmış. Epizot sonlarında kullanılan şarkılar, anlatılan masala  ait temayı ve anlamı pekiştirmiş, aynı zamanda da oyuna epik bir estetik biçim kazandırmıştır.

Oyuna ait afiş ve duyuruları gördüğüm  zaman;  hem Aziz Nesin’e ait bir çalışma  ile buluşacağım için hem de yeni, bağımsız bir tiyatro topluluğu olan  “Adranos Tiyatro” suyla  tanışacak olmaktan dolayı bir seyirci ve tiyatro sever olarak  tatlı bir heyecan duyduğumu söylemek isterim. Oyunu seyrettikten sonra ise, merakla karışık heyecanımın yerini bu kez sezonun en iyi oyunlarından birini seyretmiş olmanın sevinci ve huzuru aldı. Bursa seyircisi için alternatif bir tiyatro anlayışı olduğunu görmek, tiyatro adına  umut vericiydi.

Aziz Nesin’nin mizah ve hiciv anlayışını olduğu  gibi alımlayarak, yüreklerindeki coşkulu ve özlenen tiyatro aşkını kendilerine sermaye yapmış, sadece kendi bütçe ve imkanlarıyla  seyirci karşısına çıkmayı başarmış olan “Adranos Tiyatro” grubunun her bir üyesine bu yazı aracılığıyla teşekkür etmek isterim. Bütün oyuncular ve teknik ekip oyunu büyük bir aşkla sahiplenmiş olacaklar ki salona girdiğiniz an, bir oyunu seyretmeye gelmekten çok; tanıdık, bildik bir komşuya misafir gelmiş gibi hissettirecek sıcak bir duyguyla karşılanacağınızı belirtmek isterim.

Bir sokak oyunu havasında geçen sahneleme öncesinde; ekip oyuncuları, fuayede koltuklarına geçmeyi bekleyen seyircisini içtenlik ve samimiyetle karşılayıp onlara yer göstericiliği yapıyor. Bu esnada, seyirci-oyuncu arasında sıcak ve doğal bir iletişim göze çarpıyor. Böylece, oyunun biçimine ait olan yabancılaştırma unsurunun ilk sinyalleri de verilmiş oluyor. Seyircisine koltuklarına kadar eşlik eden oyuncular, kapılar kapandıktan sonra sahneye çıkıp oyunu başlatıyorlar.

Oyuncular,  kostüm ve dekor değişikliğini seyircinin gözü önünde, gözbağcılık yapmaksızın gerçekleştiriyorlar.  Oyun süresince seyirciye yöneltilen sorular aracılığıyla sağlanan yabancılaştırmanın yanı sıra,  seyirci sahneye davet ediliyor ve  oyuna aktif bir şekilde katılım sağlıyor. Nitekim ,”Ömer Ağa’ yı Seçmeyeceğiz”  adlı bölümde seyirci, hikayedeki köylü kalabalığına katılarak seçmenlerden biri oluyor ve sahnede “oyun oynama” deneyimini yaşıyorlar. Köy halkının düştüğü trajikomik duruma ortak olan seyircinin, köylülerden biri olarak kabul edilmesi; oldukça manidar ve seyirciyi sahneye dahil etmek adına isabetli bir seçimdi. Böylelikle, seyirci-sahne arasında temas yaratılarak, karanlıkta kalan koltuklar da işlevsel hale getiriliyor. Oyunun biçimine ait olan yabancılaştırma ve seyirciyle kesintisiz kurulan bu kontakt oyun boyunca devam ettiriliyor. Ancak önemli bir noktayı özellikle belirtmek isterim ki; söz konusu kontakt bir zorunluluk ya da biçim gerekliliği adına değil; yapaylıktan uzak, tamamen içten ve yalın bir biçimde gerçekleştirildiği için seyircinin oyuna hevesle katıldığı gözlemleniyor.

Epik ya da açık biçimle sahnelenmiş olan oyunu renklendiren şarkı ve türkülerin sözleri İzzet Boğa’ya , müzikleri ise  Nedim Yıldız’ a ait. Oyuncular, sahnedeki enstrümanları (Saz- ziller- def) başarıyla ve oldukça profesyonel bir şekilde kullanmışlardır. Epizot sonlarında yapılan bu şarkı ve türküler seyirciyi hem diğer epizoda hazır hale getirmiş, hem de bir önceki epizodun etkisinin derinden duyumsanmasını sağlamıştır.

Oyunda Geleneksel Türk  Halk tiyatrosunun bir çok motifine rastlamak mümkün. Kılık değiştirme (kadın ve erkeğin simgesel bir kostüm ya da nesne aracıyla, cinsiyet değiştirmesi ve oyun kişisini sadece simgelemek adına yapılmış kılık değiştirme), meddahlık, benzetme değil gösterme özelliklerini barındıran oyun, akış içerisinde seyirciyle konuşma ya da öznel fikir beyanında bulunmak gibi örnekler metnin özüyle bütünleşmiş ve keyifli bir uyum sergilemiştir. Gerçekçi bir sahneleme yerine, gerçekliği daha çok öze ve  anlatılan hikayeye yansıtan “ Sardalya” oyunu  adeta ‘yetişkinlere masal’ niteliği taşımaktadır. Her masaldan  kıssadan hisse çıkarmak ise seyirci için düşündürücü ve sorgulatıcı  niteliktedir. Aziz Nesin’nin keskin zekası ve öngörüsüyle  Türk toplumu üzerinde yaptığı cesur ve isabetli tespitler ,seçilen öyküler aracılığıyla  derin ve çarpıcı gerçeklerle buluşmamızı  sağlıyor.

Aziz Nesin’nin kutsal kahinliği aracılığıyla günümüzün toplumsal örtüsüne ayak basılarak,  toplum şartları ve sistem içindeki insanın değişmez kaderi  gözler önüne seriliyor. Nerede, nasıl yanlışlar yapıyoruz? Söz konusu kaderi değiştirmek bizim elimizde olabilir mi? Şikayet ettiklerimizin suçlusu kim? Peki suç, hep dayatılmış ve baskın olan sistemde midir? Bizler, toplumun birer ferdi olarak, bireysel anlamda neler yaptık ve ne yapmalıyız? Bir şeyleri değiştirmek için  ne kadar cesaretli  ve ne kadar istikrarlıyız? Hep koyun gibi güdülmekten ve sürü psikolojisinin bir yıkım olduğundan yakınırken, bu sürü içerisinde güdülen bir koyun olduğumuz ihtimalini unutuyor muyuz? Sürekli dem vurduğumuz sistemin yaratıcısı kimlerdir? Seçimlerimiz ,fikirlerimizin aynası değil midir?  Var olan sistemi ayakta tutan ve bundan nemalananları kim yaratıyor? Toplumun aydın kesimi, üzerine düşen görevi ne kadar yerine getiriyor? Alkışlarımız ve takdirimizle saygıdeğer olan bu aydınların, toplum üzerindeki etkileri bireyi nereye götürüyor? Söz konusu aydınlar, aydınlarımız bizi ve gerçekliğimizi ne kadar yansıtıyor? gibi birçok soruyla bizi baş başa bırakan oyun; eğlendirirken  yaşam içerisinde ıskaladığımız birçok gerçeğin acısı ve farkındalığı ile seyirciyi zihinsel bir sıkışmaya götürüyor.  Kahkalarımızın arkasında  kendimizle ve yaşadığımız toplum sorunlarıyla yüzleşmek kaçınılmaz oluyor. Yani gülüyoruz, ağlanacak halimize…

Oyun içerisinde her bir oyuncu birbirinden ayırt edilemeyecek derecede oyunu yüklenmiş ve her biri ayrı bir epizodun baş karakteri – karakterleri- olmuştur. Bununla birlikte her oyuncu, sahnedeki paravanda asılı duran yemeni aracılığı ile bir önceki hikayenin meddahlık görevini devr almıştır. Bu şekilde her hikaye ayrı bir anlatıcı ile dillendirilmiş ve yansılanmıştır. Bu da hikayeler arasına bir bölüm çizgisi getirmiş ve epizotlar bu yöntemle birbirine organik bir biçimde bağlanmıştır. Hikayeye meddahlık yapan oyuncu, hem anlatıcı hem de hikaye içinde geçen kişi ya da kişileri canlandırmıştır. Her bir oyuncu, birden fazla rolü canlandırırken; her bölüme ait tip ya da karakteri birbiri içine geçirmeden ,kendine öz bir şekilde yansıtmayı başarmıştır. “Adranos Tiyatro” ekibi oyuncularının kimisi konservatuardan yeni mezun olmuş, kimisi de eğitimini hala sürdüren gençlerden oluşmakta. Devlet sanatçısı unvanı alıp, bu unvana sığınarak koltuk kabartan, pas tutmuş ve sürekli kendini tekrar eden oyunculuk anlayışlarıyla seyirciyi yoran bir kısım sözde sanatçılara örnek teşkil edeceğini düşündüğüm bu genç insanların enerjilerine şahit olmanızı ısrarla tavsiye ederim. Umut veren bu genç kadroda; Aykan Yılmaz, Salih Salcan, Ali Bircan Teke, Ahmet Kızıl, Tarık Şenocak var. İnci Kutgün ve Merve Ergenoğlu ise tiyatroya gönül vermiş ve titiz bir oyunculuk sergilemeye gayret eden, kadronun diğer isimlerinden.

Sayın Sardalyalar! Deniz Üstünde Parlamak Zamanıdır. Öğün  Olmayın  Doymak Bilmeyen Şu Camgöze! 

Son sahnede anlatılan “Camgöz ve Sardalya” epizodu  önceki hikayelerin  ana söylemlerini pekiştiren, finale yakışır bir özetleme niteliği taşır gibiydi. Seyirciyi tokatlayan son el izi…

Türküleriyle, sazıyla, sözüyle, hicviyle, halimizi ahvalimizi objektif ve yansız bir şekilde anlatan, deyim yerindeyse “hem nalına hem mıhına vuran” bu oyun güncelliğiyle, hem gülümsetiyor hem de sert bir şekilde sistemi ve sistem içindeki bireyi eleştiriyor. Oyuna dair gözlemlerimi aktardığım bu yazının sonuna, bahsi geçen “Camgöz ve Sardalya” hikayesi için yazılmış olan şarkının, aklımda kalan sözlerinden bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Herkese şimdiden iyi seyirler.

“  Sokulur sokulur sokulur iyicene

   Camgöz denen canavar sardalya sürüsüne

   Gel sen de gel içimize,

   Gel gel durma sessizce

   Razı olma kadere “

  Yem olma camgöze ”

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Serpil Canalan

Yanıtla