‘Kültürlerinde Tiyatro Yok, Rant Var’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

genco[Mehmet Keskin’in Genco Erkal ile ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ oyunu üzerine yaptığı röportajı yayınlıyoruz. Röportajda Genco Erkal, oyunun tekrar sahnelenişini ve Tüsak gibi tasarılara dair görüşlerini aktarıyor.]

Genco Erkal, ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nin 50 yılını Cumhuriyet’e anlattı.

“Bugün 3 Ekim. Akıl almaz bir olay geçti başımdan.” Bu cümlenin Genco Erkal’ın sesiyle sahnede ilk yankılanmasından bu yana 50 yıl geçmiş. Karakter, sahnede âşık oluyor, köpeklerin yazdığı mektupları okuyor… Bir süre sonra sırtında sopa izleri olacak; kolları arkadan bağlanabilen beyaz gömlekten bihaber.

Gogol’ün “Bir Delinin Hatıra Defteri” Türkiye’de ilk sahnelendiğinde yıl 1965. Sahneleyen, psikoloji bölümü öğrencisi bir genç, 27 yaşında. Derslerini çalışırken bir yandan da tiyatroda oyunculuk yapıyor. Genco Erkal’ın oyunu tekrar sahneleyeceğini öğrenince buluşmak istiyorum. Sabırlı bir bekleyiş ve buluşuyoruz. Sohbete, yanımda getirdiğim “Bir Delinin Hatıra Defteri”yle ilgili Cumhuriyet’te yer almış haberleri göstererek başlıyoruz. Oyunla yaşıt gazeteler ustanın ellerinde, sayfalar çevriliyor. Oyun gazetede önce ilanlarla yer bulmaya başlıyor, sonra haberlerle. Birinde “Yılın en başarılı aktörü Genco Erkal” diye üstbaşlık var. Birinde “oyundaki üstün başarısını” görmesi için seyirci tiyatroya davet ediliyor…

Erkal “Muazzam olay olmuştu, biletler karaborsaya düşmüştü” diye anlatıyor. O yıllara dair “Oyundan sonra doktor geliyormuş, kendine gelemiyormuş” gibi “şehir efsaneleri”nden söz ediyor. “Olmadı tabii ki!” Gazeteler sararmış ama o gün izleyen, haberini yapan büyüklerimin heyecanı sayfalarda yerini koruyor, değişmemiş. Oyun geçen sürede evrilerek dört farklı yorumla seyircinin karşısına çıkmış. Ömürleri bol olsun, bu oyunun ilkini izleyenler şimdilerde aynı oyuncunun sahnelediği oyunun 4. yorumu için bilet alıyorlar. Ustanın metne ilk yaklaşımı bir psikolog gibi olmuş. “İki mesleğimi yaklaştıran bir oyun” diyor. Uzun yıllar sırtına yapışacak “deli” rolünü canlandırmak için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde araştırma, gözlem yapmış. Ruhsal olarak çözümlemeye çalışmış. İkinci yorumda, 1968-69 sezonunda, dönemin de şartlarına uyarak daha toplumsal- politik yaklaşmış. Gerçekçi bir dekorun da kendisine eşlik ettiğini söylüyor. Sahnede kaynayan çorbalar, yanan
sobalar…

Üçüncüsünde ise bugün sahnelenene yakın bir yorumda bulunduğunu söylüyor. Daha teatral bir bakış açısıyla, karakterin aslında gizli bir tiyatrocu olduğundan yola çıkmış. “Bir tiyatrocu oyun psikolojikten toplumsala ve teatrale evrilmiş. Bugün izlediğimizle ilgili söylediği “50 yılın toplamı”, durumu özetliyor. İlk sahnelediğinde anneannesi izlemiş, bugün de torunları izleyecek. 5 kuşağa seslenmiş oyunun, 50 yılın tarifi… Oyunu izlediğim iki gündeki genç sayısının fazlalığını hatırlatıyorum. “Asıl gençler için oynuyorum” diyor. “Bu metni benden de izlesinler. Artık bundan sonra zor!” Karakterin duygusal ve ruhsal değişimini sahnelemenin yorucu olduğunu söylüyor. Bir saatten fazla süren oyunun zorluğunu da “Bittiğinde sıkılmış limon gibi oluyorum” diyerek özetliyor. “Kendime ‘Aferin’ diyorum. Bunu 27’de yapmak kolay da 77’de yapmak biraz zor.” Metinde Gogol’ün günümüzde de güncelliğini koruyan rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma gibi eleştirilerine müdahale etmediğini söyleyen usta, günümüzden de eklemeler yapılabileceğini, ama metne sadık kaldığını söylüyor: “Bazı hastalıklar devam ediyor.” Ama yine de sahnedeyken eleştirilerin olduğu bölümlerdeki vurguları dikkat çekiyor. Oyundaki müzik Mete Sakpınar’a ait. “Deli”yle senkronize giden müziği usta kendisi de çok beğeniyor. Kendisini sahneye hazırladığını söylüyor. Dekor ise karakterin kafa karışıklığının yansıması gibi.

Oyunun en vurucu kısmı tabii ki deli gömleğiyle seyircinin karşılaştığı bölüm. Çaresizliğin, hareketlerin, duyguların hapsedildiği gömlek. Sanatçı 93’ten bu yana gömleği sahneye almış. Oyunun
sonunda alnında biriken boncuk boncuk ter “insan bunun içindeyken deli olmasa bile delirir” dedirtiyor. Türk tiyatrosunun, kendisi de neredeyse 60 yılına tanıklık ettiği 100. yılını hatırlatıyorum. Genco Erkal, kendisine kurulan “kumpas”tan habersiz, buluştuğumuz Büyük Londra Oteli’nin konumunu kendisi anlatmaya başlıyor: “Şurası Komedi Tiyatrosu’ydu, biraz ilerisi Dram Tiyatrosu’ydu. Öğrenciyken giderdik. Müthiş bir tarih var.” “Müthiş tarih”in içinde yer etmiş oyunu görmek için tam zamanı.

Son zamanlarda tiyatroların kapatılmaları, uçuşan taslaklar, desteklerin kesilmek istenmesi,
sansür? “TÜSAK gibi tasarıların karşısında durmalıyız, birlik olmalıyız” diyor Genco Erkal:
“Kendi kültürlerinde tiyatro, opera yok; rant var. Ya otel ya AVM ya da saray yapacaklar. Onlar için değerli olan bu. Tiyatroların kapatılması, rant için satılmaları tiyatroyu durdurmak, baskı altına almak için. Yeniden sansür başladı. DT’de birçok müdür istifa etti. Yeni gelen müdür emirleri uygulamaya başlayıp oyunlara müdahale etmeye başladı. Shakespeare rahatsız etmeye başladı! İstedikleri projelere destek vereceklerini söylediler. Nelerin destek alacağını biliyoruz. Kendi muhafazakâr çizgilerine uyan dinsel ağırlıklı projeler desteklenecek. Geçen yıl gördük. 17 tiyatronun desteğini kestiler. Yani gidiş kötü. Devletin tiyatrodan desteğini çekmesi belki özel tiyatroları canlandıracak, ama TV’dekine benzer en ucuz işlerin ortalığı kaplamasına neden olacak.”

Cumhuriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.