İnsanın İçindeki Kumu Yıkaması: ‘Tatminkâr Ödül’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Tiyatro AŞHK 2012 yılında Lefkoşa’da kuruldu, topluluğun ilk oyunu “Hüseyin Köroğlu ile Işığa Doru Yürüyen Adam” olmuştu, anımsıyorum. Topluluğun ikinci oyunu “Tatminkâr Ödül-Jean et Beatrice”, 30 Eylül 2014 tarihinde Kıbrıs Tiyatro Festivali’nde seyirci ile buluştu, izleyemedim. Şimdilerde İstanbul’un her bir köşesinde oynuyorlar. İzledim.

Eser, bugüne değin on beş dile çevrilerek dünyanın pek çok yerinde oynanan Kanadalı oyun ve roman yazarı Carole Frechétte (1949)’in bir eseri.

Simgesel Motiflere Bezenmiş Bir Oyun

Beline kadar uzun saçlarıyla prenseslere benzeyen Beatrice, bir gökdelenin otuz üçüncü katında “şövalyesini” beklemektedir. Beatrice, kentin her yerine, kendisini etkileyecek, duygulandıracak ve cezp edecek kişiye tatminkâr ödül vaat eden ilanlar asmıştır. Ödül avcısı Jean ise, ödülün üç aşamalı koşulunu yerine getirmeye hazırdır.

Bu özetin özetinden de pekâlâ anlaşılabileceği gibi “Tatminkâr Ödül” keyifli, simgesel motiflere bezenmiş bir oyun. Carole Frechétte, kadın-erkek ilişkilerini mizahi bir dille ele almış, mıncıklamış, eleştiriler getirmiş. Bir anlamda materyalist bir insanla, idealist bir insan karşılaştırması gibi… Ama bu kadarla yetinmemiş. Carole Frechétte, karakterleri birbirlerine değmeden teğet geçirmeyi denemiş. Bir kadın ve erkeği, açılamayan penceresi, kilitli kapısı olan bir odada buluşturup, ne yapacaklarını dikizliyor. Sonuçta kadın ve erkeğin duygularını, tutku ve çatışmalarını fırtınalı bir biçimde buluşturuyor, hiç bitmeyen ve her zaman ilgi çekecek olan çatışmaları ironik bir tarzla ele alarak izleyiciye karbonat niyetine veriyor.

Masalsı aşk özlemi… Varlığımızı gerçek yapanın ne olduğu sorusu… Modern toplumun, tüketim girdabına kapılan insanının içine düştüğü boşluk duygusu… Yapaylıklar… Arayışlar… Ego tatmini için duyguyu parayla bastırma çabası…

Etkilerin Büyütülmesi

Oyunu sahneye taşıyan Hüseyin Köroğlu, özü etkilerin büyütülmesinde bulmuş. Onları daha da büyütmek, altlarını çizmek, olabildiğince vurgulamak istemiş. Tiyatroyu, ne tiyatro ne de edebiyat olan ara bölgenin ötesine itmiş, aradığı uygun çerçeveye oturtmuş. Elindeki ipleri gizlemek istememiş, aksine onları daha da görünür kılmak için, gülünç olanın temeline inmek için; karikatürleştirme alanlarına inmek, abuk güldürü öğelerinin sönük ironisini aşmak için yollar denemiş. Her şeyi ani ataklara, trajiğin kaynaklarının yattığı noktaya dek itmiş.

Oyunu izlerken, bir yandan da Hüseyin Köroğlu’nun ereğine varmak için olsa gerek, tiyatronun doğru etki yaratacak yöntemlerle çalışması gerektiğini düşündüm. Gerçeğin kendisinin, izleyicinin bilincinin, onun alışılmış düşünce aygıtı olan dilin yerinden oynatılmasının, tersyüz edilmesinin gerektiğini; böylece izleyicinin birdenbire yeni bir gerçeklik algısıyla yüz yüze geleceğini savunduğunu saptadım ve ne yalan söyleyeyim daha hemen başlarında oyunu benimsedim.

Eleştiriler

Hüseyin Köroğlu, hiç kuşkum yok ki her bir sözcüğün, her bir eylemin anlamını uzun uzun düşünmüş. Doluya koymuş, boşa koymuş, tartmış, ipuçlarından yola çıkarak oyunun anlamına varmış, karakterleri ayrıştırmış. Esere, yazarın görüş noktasına en yakın köşesinden bakmaya çalışmış. Ancak, Béatrice’i, final tablosunda keşke yeni gelen adaya odanın/salonun ortasından değil, kapıya seğirtirken “kim o” diye seslendirtseymiş. Kapı anahtarını keşke elektronik etmeseymiş… Béatrice’in Schubert’in “Ave Maria”sı ile on beş dakika süren ön oyununu keşke biraz kesseymiş. Jean olarak, İngilizce dilinde boşlukları anlatmada ya da benzeri sözcükler kullanılacağı zaman kullanılan “bla, bla, bla” kelimesini “bilâ, bilâ, bilâ” olarak söylemeseymiş.

Yaratıcı Kadro

Diğer taraftan, Köroğlu’nun pet su şişelerinden oluşturduğu sahne tasarımına metaforik açıdan sözüm yok, ama fonu kaplayan kent silueti tiyatronun arketipleri, oyunun özü, yazarın dili açısından bana göre olmamış. Yazarın ve yönetmen olarak Hüseyin Köroğlu’nun yeni bir dramatik gelenek yaratma çabasının merkezine yerleştirdiği kopuk düşünce gücünün ötesindeki gerçeği içinde toplayan bir yardımcı dili o siluetle yok olmuş.

Cengiz Özdemir, ışık tasarımıyla oyundaki duyguyu, düşünceyi, zaman ve mekân kavramlarını, atmosferi, derinliği sağlamış. Bu arada, Özge Midilli’nin koreografisi yetersiz… Ersin Aşar’ın efekleri, Ersin Aşar’ın efektleri gibi ustalık kokuyor.

Oyunculuklar

Oyuncuları değerlendirmeye sıra geldiğinde Hüseyin Köroğlu’nun yumuşacık Jean yorumuna değinmeliyim. Hüseyin Köroğlu; var olan olguları, olguların sıralanışını ve olguların birbirleriyle olan dışsal fiziksel ilişkilerini iyi öğrenmiş.

Helal olsun!

Oyunun olgularını bir yaşam tarzı ve türünden, toplumsal bir durumdan türetmiş, bu nedenle oradan daha derin bir varoluş düzeyine kolayca inebiliyor.

Şenay Saçbüker, Beatrice’in kuru malzemesini elbette yönetmenin de yardımıyla yoğurup şaşılacak bir başarı grafiğiyle yaratıcı amaç haline getirmiş. Beatrice’e ruhsal yaşam ve içerik kazandırmış. Teatral olguları ve koşulları ölü öğelerden, yaşayan, yaşam veren öğelere dönüştürmüş. Olgu ve olayların kuru kaydına yaşama şevki aşılamış. Yazar ve yönetmen tarafından önerilen koşulları, canlı bir biçim ve biçem içinde yeniden yaratmış.

Bana sorarsanız, Tiyatro AŞHK bu oyunla daha işin başında sınıf atlamış.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla