Soytarım Lear: Sen Hiç’ten İşe Yarar Bir Şey Çıkarabilir Misin?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

tiyatro-pangardan-soytarim-lear[Kemal Gökhan Gürses’in T24’te Tiyatro Pangar’ın Soytarım Lear oyunu hakkında yazdığı yazıyı paylaşıyoruz.] Soytarım Lear’i seyrettim Kadıköy Halkevi’nde. Pangar’dan. Çok kuvvetli bir kadroyla. Şu televizyon dizilerinin meşhur oyuncuları, kimi bayılmadıkları halde, kanallardaki dizilere sıkışmış oyunculuklarını tiyatro sahnelerinde serbest bırakmaya başladıkça biz de iyi kadrolardan güzel oyunlar seyreder olduk.

Ben bir tür “sanatçılığın sağlamasını yapmak” gibi görüyorum bu uğraşı. Gönülden de destekliyorum. 90-100 sayfalık, her biri bir sinema filmi cesametindeki haftalık dizileri hayata geçirip, sonra da kalan vakitte tiyatro yapmak; olsa olsa bu işe aşk duymaktır. Helal olsun iyisine de, kötüsüne de.

Kral Lear metnini ilk okuduğumda ya on sekiz yaşındaydım ya da on dokuz. O dönem 12 Eylül cuntası vardı iktidarda. Sultanlık yıllarının kapısını aralayan sert iktidarların en acımasız günleri. Erdal Eren’in asıldığı, Diyarbakır Cezaevi’nde insanların insanlıktan çıkarıldığı, ülkenin bütün cezaevlerinin tıka basa dolduğu, cezaevlerinden duyulan çığlıkların insanlık onurunu ayaklar altına aldığı karanlık günleri Türkiye’nin. Can Yücel’in tadına doyulmaz çevirisiyle Tepebaşı Deneme Sahnesi’nde Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası’nın “Bahar Noktası” halini almış yorumu bu ağır 12 Eylül sonrası günlere denk düşer. Brechtiyan bir sahne yapısında, ortada oyuncular, tepeden inen ayla halvet olan İbolita’yı oynayan Candan Sabuncu bugün gibi capcanlı hala aklımda.

Yakın tarihte kaybettiğimiz Cüneyt Türel Mimesis Dergi’ye verdiği çok kapsamlı röportajında bakın bu oyundan ve bu oyunun oynandığı siyasi koşullardan nasıl bahsediyor:

“…80 darbesi gerçekleştiğinde biz Tepebaşı’nda Bahar Noktası adıyla Shakespeare’in Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası’nı oynuyorduk. İlginçtir, 12 Eylül’e gelindiğinde Türkiye’nin en güçlü tiyatro kadrosu, Şehir Tiyatrosu’nun en zengin kadrosu Tepebaşı Deneme Tiyatrosu’ndaydı. Darbe gerçekleştiğinde yerinden yönetim bir gecede yerle bir oldu. 1402. madde çalıştırılmaya başlandı. Şehir Tiyatrosu’nun başına kurtarıcı olarak Vasfi Rıza Zobu getirildi. 1042 aracılığıyla insanlar Şehir Tiyatrosu’ndan atılmaya başladılar. Bu atılmalar üç postadır. İlk gidenler arasında Bahar Noktası’nın yönetmeni Başar Sabuncu, Haldun Ergüvenç, Gökhan Mete gibi isimler vardı. Biz her atılma olayından sonra bir rolü daha üstlenerek, figürasyonlarda oynayanları başrollere getirerek, oyunda oynamayanları kadroya dahil ederek oyunu sürdürmeye çalışıyorduk. Mesela ben, Erol Keskin, Haşmet Zeybek, Beklan Algan, oyunun dekaratörü Metin deniz artizanlara çıkmak, yani figüran olmak zorunda kaldık, çünkü ilk kadroda biz yoktuk. Sürekli insanlar atılıyor, ezberler yapılıyor ve oyun yaşatılıyordu. Oyunu yaşatmak bir bayrağın tepede durmasını sağlamak kadar anlamlıydı. Güç bela sezon sonunda Bahar Noktası’nı noktaladık.”

O tarihte “Bahar Noktası”nın Tepebaşı’ndaki sergilenişini neden son derece yenilikçi, hatta daha öte “devrimci” bir yorumlama gibi gördüğümü anlamam için bu tarihi bilmem gerekiyormuş. Şehir Tiyatroları’nın bugünkü yapısı ya da uyguladığı yönetim modelleri ne zaman tartışma konusu olsa aklıma bu hikaye gelir.

Soytarım Lear’a bu uzunca girizgahın ardından gelmek istedim.

Uzun bir aradan sonra, Bahar Noktası’nın Tepebaşı Deneme Sahnesi’ndeki yorumuna benzer bir tat aldım Soytarım Lear’dan.

Shakespeare’in, bir aristokratın himayesinde sanatını icra ederken iktidarla kurduğu ilişkide daha çok soytarının kralla kurduğu ilişkiye benzer bir yan var. Onu eğlendiriyor ve ona haddini bildiriyor. Elizabeth devri soytarılarının karakteristik özelliği olan eğritilemelerin en güzellerini buluruz Kral Lear oyununda. İnce sokulmuş şişlerin yerinden çıkmadan kralda kalması gerekir, yoksa akacak o kanda boğulacak ilk kişi soytarının ta kendisidir. Kral lear’da soytarıyı bir bilgeye dönüştüren Shakespeare’in soytarıya olan saygısı mıdır, yoksa kendine duyduğu saygı mı; düşünmek gerekir.

Yazının devamını okumak için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla