Tiyatro İstanbul’dan Dur Duraksız Komedi: ‘İstibdat Kumpanyası’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Sultan II. Abdülhamit’in (1842-1918) 1870’den başlayan ve padişahlığı süresince süregelen mutlakıyet rejimine “İstibdat Devri” denilmekte. İstibdat Devri, Meclis-i Mebusan’ın süresiz kapatıldığı 13 Şubat 1878’den, II. Meşrutiyet’in ilanına, yani 23 Temmuz 1908’e kadar devam etmiş 30 yıl 5 ay 9 gün devam eden bu zaman içerisinde II Abdülhamit özgürlükleri baskı altına almış, Meclis-i Mebusan’ı süresiz olarak kapatmış. Basın özgürlüğünü yok ederek ağır sansür uygulamış. Kendi yönetimini benimseyen bir kısım gazete sahipleri ve gazetecilere çıkarlar sağlamış. Mizah gazetelerini ve karikatür yayımını yasaklamış. Toplanma özgürlüğünü tarihin derinliklerine kilitlemiş, hatta devlet adamlarının birbirlerinin evlerine gitmelerini bile yasaklamış. Hükümetin yetkilerini büyük ölçüde şahsında toplamış, kurduğu hafiye örgütüyle devlet memurları arasında tam bir korku ve endişe havası yaratmış

Barış Erdenk’in Rejisi

Gencay Gürün’ün Tiyatro İstanbul’u Dokuz Eylül Üniversitesinde dramatik-yazarlık bölümünde okumuş, Genç Oyun Yazarı Uğur Saatçi’nin (1986) “İstibdat Kumpanyası” başlıklı oyunu ile sezona başladı. Mitos-Boyut Yayınları’nın 3. Oyun Yazma Yarışması’nda (Mitos Boyut Yayınları / 2008) başarı ödülü sahibi de olan Saatçi’nin ilk kez 2009-2010 tiyatro sezonunda Trabzon Devlet Tiyatrosu yapımı olarak izlediğimiz oyununun öyküsündeki akıcılık ve dilindeki yalınlık elbette övgüye değer, ama haydi gelin biz çıkalım “kerevet”in üstüne.

Yönetmen Barış Erdenk (1970), yazarın ana fikrine sadık kalmış, ama kimi oyun yazma tekniği eksikliklerini de iyi çözümlemiş. Tiyatronun sahne yapısını, oyunculuğu, rejiyi, kısacası tiyatronun her öğesini kullanmış, yazarın metninin üstüne dramatik mantığı bulunan kendine özgü bir teknik monte etmiş. Oyun metninin neredeyse yüzde yetmişini değiştirmiş, ama Uğur Saatçi’nin benzetmeci/dramatik yöntem ve göstermeci/epik yöntem saptamalarını da fevkalade geliştirerek pek güzel değerlendirmiş. Sonuç olarak ilk tablodan son tabloya seyirciyi avucunun içine alan, enerjik, mükemmel performanslı bir oyun çıkmış.

Yaratıcılar

Şunu söylemekte yarar var ki, oyun öncelikle oyuncuların istekli ve ustalıklı oyunlarıyla ivme kazanmakta. Bu arada, Barış Erdenk’in Uğur Saatçi’nin metninden yola çıkarak adeta yeniden “müzikli oyun” formatında yazarken oluşturduğu dili müziğiyle tamamlayan Engin Bayrak’ı ve müzikal düzenlemeleri sil baştan yeniden hazırlayan Orhan Enes Kuzu’yu da unutmamak gerekiyor. Müzikal motifle yayılan atmosfer yaratımı gerçekten başarılı…

Sibel Erdenk’in dans düzeninde, folklorik öğeleri bir biçim içinde modernleştirerek koreografisini yetkinleştirmiş. Işık tasarımı kimin bilmiyorum, ama hiç kötü değil. Medine Yavuz’un Tiyatro İstanbul için hazırladığı kostümler oyunun devinimini ışığa çıkartarak onun temel “trinom”uyla (uzam-zaman-eylem) birleşmiş. Aytuğ Dereli ise İstanbul’da da “matluba” fevkalade uygun, takdire değer, işlevsel ve sade bir dekor tasarımı yapmış.

Oyunun Karakterleri

Barış Erdenk, yazılı metinde yer alan Fasulyeciyan, Kavuklu Yaşar Efendi, Dümbülzade Rifat, Küçük İsmail karakterlerini Akil Efendi (Onur Buldu), Tevfik (Sabri Özmener), Rıfat (Uğur Bilgin), Recai Efendi (Erşan Utku Ölmez) kimliklerine büründürmüş. Matmazel Karine (İlknur Güneş) karakterini de eklemiş, Levent Üzümcü (Samuel Andre), Aylin Kontente (Madam Asrini), Serhat Barış (Şeref Paşa), Aydın Sezgin (Sefer Bey) oyunun başkişileri arasında. Levent Çimen (Zabit) ise oyunun diğer karakteri…

Oyunu izlerken Şeref Paşa karakterini Trabzon Devlet Tiyatrosu sahnesinden göğe yükselen Halil Ayan’ı sevgiyle yad ettim. “Alkışlar ona da erişsin” dedim. Erşan Utku Ölmez, Trabzon Devlet Tiyatrosundaki rolündeydi, onu ciddi anlamda aşama kat ederken buldum, ama gerçek şu ki geçmişte izlediğim izlemediğim tüm oyuncular bu kez muhteşem bir ekip oluşturmuştu, her birini birer birer değerlendirmek gerçekten olanaksızdı.

Aylin Kontente’ye Dikkat

Gene de, Levent Üzümcü’nün Samuel Andre’yi hem bütünsel, hem derin, hem de eksiksiz değerlendirirken, fiziksel olarak da pek güzel biçimlendirdiğini söylemeliyim.

Diğer taraftan, Serhat Barış, mükemmel bir Şeref Paşa olmuş…

Sefer Bey’de Aydın Sezgin yönetmenin verdiği görevi kusursuz yerine getirmekte.

Aylin Kontente, Madam Asrini’nin dışsal olguların altında gizli bir nehir gibi akan o canlı ruhunu seyirciye pek güzel aktarmakta. Gel gelelim, Ermeni lehçesini genellikle Roman lehçesine kaydırıyor. Gel gelelim, en sıradan fiziksel aksiyonu sahnede icra ederken bile, Asrini’yi kendi itkileriyle uyum içinde tutmayı başarıyor. İçsel, ruhsal imge tutkuları üretiyor, Asrini’yi aynı türden bireysel malzemelerden oluşturuyor.

Ankara Devlet Tiyatrosu Oyuncusu Sabri Özmener, kendini zorlamadan iyi bir diyafram ve tiyatro oyunculuğu tekniğiyle bağıramamasıyla beni şaşırttı.

Onur Buldu, Akil Efendi’de duygularını, isteğini, aklını ateşleme yeteneğini kullanmakta.

İlknur Güneş, Matmazel Karine karakterine kusursuz lehçesi ve fiziğiyle ayrı bir renk katıyor.

“İllaki eleştir” derseniz, üçüncü tabloda Levent Üzümcü, ayı kapanına tutulduktan sonra sakatlanmış ayağının üstüne basarak yerden ayağa kalkmamalı, bu bir; Aydın Sezgin, sağa bakarken solundaki kişiyi görmüş gibi davranmamalı, bu da iki!

Yeterli mi?

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla