Shostakovich’in “The Bolt” Balesi Bale Tarihini Nasıl Değiştirdi?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri/ Stalin’in rejimin dışına çıkan her türlü fiili acımasızca önleme çabası birçok kişinin hayatını değiştirdi; hiç şüphesiz ki hayatı değişenlerin arasında son derece önemli bale sanatçıları da vardı.

Guardian, 31 Aralık 2014, Çeviri: Dilşad Sağlam

The Bolt, costume workshop, 1931“Konstrüktivist akımdan etkilenen son derece canlı birer enerji taşıyan tasarımlar”. 1931, The Bolt için kostüm/tasarım atölyesi. Fotoğraf: St Petersburg Devlet Tiyatro ve Müzik Müzesi.

1930ların Sovyet Rusyasında devrimin kültürel dinamikleri – caz, konstrüktivist sanat ekolü, tiyatroda Meyerhold deneyleri – hala yaşamaya devam ediyordu. Ancak Stalin, devrimi vahşi bir tutucu devlet modeline dönüştürmeye başlamıştı. 1928 tarihli 5 yıllık planının ve buna bağlı siyasi zulümlerin faaliyete geçirilmesiyle sanatçılar, resmi kültürel çizgi ile ters düştükleri tespit edilirse büyük bir tehlikeye altına gireceklerini fark ettiler.

Ağırlaşan koşullara erken kurban olanlardan biri de 1931 tarihli Tatiana Bruni’nin tasarımını yaptığı, Dmitri Shostakovich’in müziğini bestelediği ve Fedor Lopukhov’un koreografisini üstlendiği bale “The Bolt” oldu. The Bolt bu günlerde [Ocak –Şubat 2015] Londra’da Rus Sanat ve Dizayn Galerisi’nin temasını oluşturuyor; galeride Bruni’nin tüm kostüm tasarımlarından oluşan müthiş bir koleksiyon, birkaç orijinal kostümle beraber sergileniyor.

Tasarımlar çok canlı bir enerji taşıyor. Parlak renk blokları, hareketli motifleri ve geometrik çizgilerinde konstrüktivist akım ile Sovyet afiş sanatının izleri açıkça görülebiliyor. Ancak bunun yanı sıra, “Amerikan ve Japon Deniz Kuvvetleri”ni canlandıran dansçılar tarafından giyilen gülünç bir şekilde basmakalıp kostümlerde bir parça fütürizm ile büyük olasılıkla “Parade” eserine (Picasso’nun tasarladığı 1917 tarihli bir “kübist bale”) yapılmış bir gönderme bile gözlemlemek mümkün.

Ancak bu karışım, hızla sosyalist realizmin yapay geleneklerini benimseyen bir devlet için çok fazla “avangart”tı ve oyun bir bütün olarak fazla nükteliydi. Fabrika işçilerinin endüstriyel casusluğu kahramanca yok etmesi görünürde kusursuz bir üslupla anlatılmasına rağmen yönetmenler kötü karakterlerle (yerel amatör tiyatro grubu tarafından hicvedilen tembel adam, acınası burjuva kadın ve yozlaşmış Batılı tiplemeler) dalga geçmeye fazla eğilimliydi. Rus Komünist Gençlik Örgütü’nün çalışkan ve genç üyelerinden, dürüst işçilerden sıkıldıkları fazlasıyla anlaşılıyordu.

The Bolt balesi, ciddi konuları ele alırken riskli bir biçimde ciddiyetten uzak üslubu nedeniyle eleştirildi. Shostakovich’in “hafif” üslubu batı dans müziğine doğru yön değiştirmekle ve Lopukhov’un koreografisindeki yenilikçi ince espriler ise “grotesk” olmak ile suçlandı. Bir eleştirmen, endüstriyel sürecin “danslaştırılması”na itiraz ederken sıra halinde sandalyelerde bacakları açık oturan Kızıl Ordu Korosu ise dehşet verici ölçüde alaycı bulundu.

Sadece bir gösterimin ardından The Bolt balesi yasaklandı ve Lopukhov, Mariinsky’daki (o zamanki ismiyle Leningrad Devlet Bale Akademisi) sanat yönetmenliği görevinden alındı. Bu balenin riskli olduğu o zamana kadar görülmüş olsa da, 1935 yılında Lopukhov ve Shostakovich kolektif bir çiftlikte geçen bir komedi üzerinde bir işbirliğine daha adım attı. “Berrak Dere” [“the Bright Stream”] adını alan bu bale, Leningrad’daki Maly Tiyatrosu’nda sergilediği ilk gösterimlerinde oldukça beğenilmesine karşın Moskova’ya geldiğinde Stalin’in kültürel denetiminin yoğun baskısıyla karşılaştı. Pravda gazetesinin eseri “sahte bale” nitelemesiyle suçlamasının ardından, balenin librettosunu yazan Adrian Piotrovsky çalışma kampına gönderilirken koşulların geldiği halden ürken Shostakovich ise yeni bestelemiş olduğu 4 Nolu Senfonisi’nin prömiyerini iptal etti.

Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’nda yönetmenlik için sırada bekleyen Lopukhov da kendini hızla geri çekmek zorunda kaldı ve bir sonraki sekiz yılını Taşkent kadar uzaklara seyahat ederek gezgin bale ustası olarak geçirdi. Mariinsky Tiyatrosu’nun (şu anki adıyla Kirov Balesi) savaş yıllarında kısa bir süre için yönetmenliğini yapmış ve toplulukta öğretmen olarak tutulmuş olsa da koreografi kariyerinin esasen sona ermiş olduğu söylenebilir.

Sovyet balesinin en üstün yeteneklerinden biri, sonuç olarak tarihte bir dipnot seviyesine düşmüş oldu ve koreografilerinin birçoğu zaman içinde kayboldu. Yakın zamanda oldukça başarılı bir şekilde Alexei Ratmansky tarafından Bolşoy Balesi için yeniden sahneye konmalarına rağmen yitip gidenlere iki cesur bale [The Bolt ve Berrak Dere baleleri] de dâhil edilebilir.

Ancak yine de Lopukhov’un hikâyesi çok farklı seyredebilirdi. Lydia Lopokova, Lopukhov’un kız kardeşi, devrimden uzun süre önce Rusya’yı terk etmiş, Diaghilev’in Ballet Russes isimli topluluğuyla dünyayı dolaşmış ve bir noktada ekonomist John Maynard Keynes ile evlenerek Londra’ya yerleşmişti. 1930ların ilk yıllarında, Nitte de Valois ve Frederick Ashton gibi isimler de dâhil olmak üzere dansçı ve koreograflardan oluşan ve daha sonra meydana gelecek Royal Bale’nin ilk tohumlarını atan Camargo Topluluğu’nun parlayan bir yıldızı oldu.

Topluluk repertuarda sıkıntı yaşayınca Lopokova, kardeşinin Londra’ya gelerek onlarla birlikte çalışmasını istedi. Keynes doğru bağlantılar kurmayı başarabilseydi ve Lopukhov da hala çok sevdiği Rusya’yı terk etmeye istekli olsaydı başarılı koreograf kariyerinde yeni ve verimli bir yol açabilirdi.

Bu “eğerler” elbette çok cezbedici; çünkü eğer Lopukhov gerçekten de Londra’ya gelseydi sadece kendi hayatını değiştirmiş olmayacaktı. Bilgisi, yeteneği ve kişiliği ile henüz deneyimsiz olan İngiliz balesinde muhteşem bir etki yaratabilirdi. Ashton kendi alanında çok daha değerli bir koreograf rakibe sahip olabilirdi ve günümüz dansçıları şu an biraz daha farklı bir repertuar sergiliyor olabilirdi.

Paylaş.

Yanıtla