Bakire Bir Kızın Efsanesi Fransa’nın Umudu Olursa!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

Eskişehir Şehir Tiyatroları’nın bu sezon repertuarına aldığı Stefan Tsanev imzalı “Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü”, tarihin gizli sayfalarında kalan efsanelerle süslü genç bir kızın yarattığı gerçek toplumu irdeleyen bir oyun. Fransa’nın nasıl Fransa olduğunu kanıtlayan eserde, İngilizlerle savaşa girip tüm onurunu kaybeden milletin yeniden dirilme hikayesi gözler önüne serilmiş. Fransa’nın millet olma yolunda adım atmasını sağlayan cesur Jeanne D’arc tarihte gerçekten yaşamış sıra dışı kahraman. Roma İmparatorluğu’nda ‘Galyalı’ adıyla Vercingetorix’in kahramanca savaşı Fransa’yı doğurmuş, çok sonraları ulus olarak dirilme hikayesi gösteren toplumun hikayesi “Jeanne D’arc” ile bambaşka boyutlara ulaşmış. Sahnede böylesi tarihi konuları izlemek insanı cezbediyor. Gösteriyi şimdiye dek üç ayrı gruptan izledim. Oyun Atölyesi’nde Haluk Bilginer’in, 3MOTA Oyuncuları’nda Ümit Çırak’ın ‘Tanrı’ rolleri unutulmazdı. Ayrıca Tülay Günal’ın “Jeanne D’arc” karakterine katkısı inanılmazdı. Eskişehir Şehir Tiyatroları eseri öylesine farklı algıyla sahneye koymuş ki, insan sahneye baktığı andan itibaren yepyeni olay zinciriyle karşılaştığını fark ediyor.

Fransızların ‘Azize’ ilan ettiği ‘Jeanne D’arc’ın hayatını özel biçimde incelemiş birisiyim. Fransa ile İngiltere arasında süren ‘Yüz Yıl Savaşları’ sırasında –ki aslında madenlere sahip olmak için yapılmış dünyanın en uzun ve en kanlı muharebeleridir- bakire kız Jeanne D’arc çıkıp kendisini Tanrı’nın görevlendirdiğini, eğer Fransız ordularının başına geçerse Fransızların İngilizleri yeneceğini iddia eder. Önceleri kızın istediğini ciddiye almayan Fransa kralı zorda kaldığını görünce çaresizce ordusunu bakire bir köylü kızın eline teslim eder. Jeanne D’arc uzun süre İngilizleri savaş meydanında durdurmayı başarır. İngiltere kralı tarafından fethedilmiş bazı şehirleri geri alır. Ama bu durum çok uzun sürmeyecek, genç kız yakalanıp diri diri yakılacaktır. Engizisyon tarafından ‘cadı’ olmakla suçlanan Jeanne D’arc Fransa toplumuna milli bir ruh vermiş, birliktelik duygusu aşılamıştır. Basit bir köylü kız dahi yeterli bir inançla dünyanın en büyük ordusunu dize getirmeyi başarmıştır. J. D’arc’ın ‘duyduğum sesler’ dediği durumu Hıristiyanlar, Tanrı’nın o’nunla iletişime geçmesi olarak yorumladı. Belki de size şu an yazacaklarım çok tuhaf gelebilir, ama bakire kızın ‘altıncı his’ denilen bir durumla ‘dünya dışı canlılarla’ iletişim kurduğunu iddia edenler azımsanmayacak düzeyde. Jeanne o’na yol gösteren sesler duyduğunda geleceği de görüyor. Çok tuhaf olan, gökyüzünden gelen ışıkların o’na yol gösterdiğini açık açık anlatıyor. Savaşların sonunda öleceğini bile bile bu işe girişen genç kız, dünyaca tanınmış bir kahraman olmayı başarıyor.

Jeanne D’arc’ın hayatını yazan Tsanev, bakire kızı celladı ve inandığı Tanrı’sıyla aynı zindanın içinde buluşturuyor. Konuda az sonra diri diri yakılacak olan genç kız gerçekten kahraman olan Jeanne mi yoksa o’nun yerine geçmiş paralı fahişe mi? İkilem içinde çatışma yaratan olay zinciri ilk önce insanı şaşırtsa da, inandığı değerleri uğruna ölümü tercih eden bir insanın azmi, kötünün hiçbir zaman kazanamayacağını açıklıkla ortaya koymuş. Oyunu Yunus Emre Bozdoğan yönetirken sahnede Özlem Baykara Danacı, Sinan Demirer ve Hakkı Kuş rol alıyor. Yönetmenin fütürist algıyla eğildiği oyunda, sahne tasarımının bu algıyla birlikte oluşturulması, zindanın kumlar içinde tercih edilmesi çok iyi düşünülmüş. Yönetmenin izlediğim diğer yorumların etkisi altından kalmadan kendi özgün yönetim biçimini tercih etmesi gösterideki performansı zirveye taşıyan unsur. Karakterlerin oyuncularla doğru biçimde paralellik gösterdiğini belirteyim. Hakkı Kuş’ un ‘cellat’ rolünde sapık, çıkarcı, sistemin uşağı rolünü ironi dolu canlandırması ağır konudaki komedi olgusunu doğururken, ‘Tanrı’ rolünde Sinan Demirer sahnedeki ağırlığını ustalıkla konuşturmuş. ‘Zeus’ ve ‘Herkül’ arasındaki ‘baba-oğul’ durumu gibi, ‘Tanrı’ ile ‘İsa’ arasındaki ‘baba-oğul’ anlatısı Sinan Demirer’in tok sesiyle seyirciyi duygu yüklü anlara sürüklüyor. Özlem Baykara Danacı için çok fazla parantez açmalı. İlk sahneden son sahneye kadar inandığı değerlerinden taviz vermeyen karakteri hem duygusal çatışmalarla hem de korkusuz bir yüreğin hazin haykırışıyla oynamış. Rolünün psikolojik unsurlarını dört dörtlük algılayan bir oyuncu var karşımızda. Danacı’nın performansı gösterinin mihenk taşı!

“Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü” sadece ama sadece bir simge. Ölümü göze alabilen cesur bakire kız Fransa’yı ulus yapma yolunda bir raya sürüklüyor ve Stefan Tsanev o’nu öylesine incelikle anlatıyor ki, insan sahneye bakıp olayları izleyerek umudun dirilişini görüyor yeniden. Eskişehir Şehir Tiyatroları’nın başarılı kadrosundan oyunu görmenizi mutlaka öneririm.

Lifearsanat

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla