Küba Dansında Büyüyen Acılar

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri/ Obama’nın Amerika ve Küba arasındaki ticareti ve seyahati kolaylaştırmasının, adanın en önemli iki sanatsal ihracatı olan müzik ve dansa ne gibi bir etkisi olacak? Şüphesiz büyük bir etki, hem de yakın zamanda.

Newyorker, 11 Mart 2015, Çeviri: Bahadır Dönmez

Acocella-Future-of-Cuban-Dance1-290-150-10130301

Alicia Alonso tarafından 1948’de kurulan ve muhafazakârlığını kararlılıkla sürdüren Ballet Nacional de Cuba [Ulusal Küba Balesi] dansçıları

Fotoğraf: Özge Elif Kızıl /Anadolu Ajansı / GETTY

1959’daki Küba Devrimi’nin ardından Küba dansı da, tıpkı diğer Küba sanatları gibi, Sovyet tarzı bir propaganda makinesine dönüştü. Dans antropologu Yvonne Daniel, 1995’ta yayınladığı “Rumba” isimli kitabında örneğin rumbaya neler olduğunu tasvir ediyor. Kitaba göre Devrim’den önce, genelde neşeli ve edepsiz olan bu toplumsal dans, yoksul insanlar tarafından cumartesi geceleri sokakta gerçekleştirilirdi. Ama Castro iktidara gelince rumba, değişmez koreografilerden ve çoğunlukla vatanseverlik vurgulu yeni şarkı sözlerinden beslenen ve belirli folklorik toplulukların malı bir dans haline geldi. Daniel kitabında bununla ilgili bir de örnek alıntılıyor: “Küba’yı seviyorum ve bayrağım için ölürüm… Havana kılavuzumuz ve kutsal başkentimizdir. Orada cinsel arzularınıza hitap eden güzel, seksi, fingirdek bir kızdan tutun da ülkenin en yüksek yetkilisine kadar ihtiyacınız olan her şeyi, herkesi bulursunuz.”

Bu arada dans gecesi akşam yerine öğleden sonraya, henüz kimsenin doğru dürüst sarhoş olma fırsatı bulamadığı bir zamana alındı. Dolayısıyla rumba, Kübalılar arasındaki popülerliğini büyük ölçüde yitirdi. Özellikle de devletin ulusal dans olarak rumbayı seçmesinin kendilerine büyük avantaj sağlaması gereken fakirler ve siyahiler (ki bu iki grup genelde örtüşür) arasındaki popülerliğini… Bu insanlar dans etmek yerine evlerinde kalıp kâğıt oyunu gibi şeylerle oyalanmayı tercih ettiler. Devletin kontrolündeki “Rumba Cumartesileri”ne gelen izleyiciler genelde beyaz turistlerle sınırlı olmakla birlikte, bu seyirciler arasında bazı resmi işler için bir süreliğine de olsa geceye katılmak zorunda olup fırsatını bulur bulmaz oradan sıvışan bürokratlar da bulunmaktaydı. Potemkin Köyü niteliğindeki bu göstermelik halk dansları tüm kültürel açılımların, hatta zamanın ve televizyonun felaketleri olmaya meyillidir. New York’ta bulunan Ballet Hispanico [İspanyol Balesi]’nun Küba doğumlu sanat yönetmeni Eduardo Vilaro durumu şu sözlerle anlatıyor: “Görece daha genç olan Kübalılar kendilerini tüm bunlardan soyutluyor. Dışarıda bambaşka bir şeyin olduğunu söylüyorlar.”

Dışarıdaki bu başka şeylerden biri de daha zengin bir dans repertuarı. Ünlü balerin Alicia Alonso ve onun ilk kocası Fernonda tarafından 1948 yılında kurulan, sonrasında devletin resmi bale kuruluşu ilan edilen Ulusal Küba Balesi için özellikle repertuar önemli bir sorun. Bu kuruluş, Alonso’nun Devrim’e destek vermesiyle birlikte Fidel Castro tarafından cömertçe finanse edilmeye başlanmış. Ondan sonra da bale, Küba’da son derece benimsen bir dans olmuş. Bu ilk bakışta biraz saçma görünebilir. Che Guevara’nın “Kuğu Gölü” ile nasıl bir ortak yanı olabilir diye sorabilirsiniz. Ama Sovyetler Birliği’nde de görüldüğü üzere, bale gibi klasik danslar yeterince duygusallıkla şişirilir ve yükseklere çıkarılırsa sosyalizme pek güzel hizmet edebilirler. Küba’da da hal böyleydi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Havana’ya öğretmenler yoluyordu. İnsanlar sıklıkla Ulusal Bale’nin; Rusların tekniği, İspanyolların ruhu ve siyahi Karayiplilerin hareketliliğinden meydana gelen bir bileşim olduğunu söylüyordu.

Bugün, repertuardaki tutuculuk her şeye rağmen ısrarla devam etmekte. Çünkü Alicia Alonso’nun Ulusal Bale’deki sanat yönetmenliğini hala sürdürüyor. Alonso’nun şimdilerde 94 yaşında olması ve bu yaştaki bir insanın zevklerine sahip olması tek sorun değil. Alonso’nun gözleri görmüyor ve bu görme kaybı onda 20’li yaşlardan beri var. Yani Alonso, çağdaş baleyle ilgilenmek isteseydi de bunu yapamazdı. Çünkü bu dansı seyredemezdi. Ulusal Bale’nin 2011’de New York’a son geldiğinde sergilediği program, neredeyse tamamen 19. yüzyıl bale seçmelerinden oluşan bir gösteriydi: “Giselle,” “Uyuyan Güzel,” “Fındıkkıran,” “Kuğu Gölü” ve “Don Kişot.”

Sahne hayatlarının geri kalanı boyunca bu tarz dansları icra edecekleri korkusuyla karşılaşan birçok Kübalı dansçı ülkeyi terk etti. Pek azı ise Alonso’nun beğenisine layık olabildi. Örneğin yakışıklı virtüöz Joé Manuel Carreño baş dansçı olmak için İngiliz Ulusal Balesi, Londra Kraliyet Balesi ve sonunda Amerikan Bale Tiyatrosu’na gitti. Tarihsel açıdan daha önemli olan örnek ise Carlos Acosta’ydı. “Bu seviyedeki tek siyahi insanım.” diyor Acosta. Evet, bu doğru. Yani artık bale okuluna gitmek isteyen siyahi çocuklar için rol model olabilecek gerçek bir uluslararası başyıldız var. Acosta da Kraliyet Balesi’nde baş dansçı oldu.

Yalnız, bu iyilikler karşılıksız kalmadı. (Erika Kinetz’in 2005’te Times’ta bildirdiğine göre, Acosta kazancının bir bölümünü Ulusal Bale’ye bağışladı. Düzenli olarak gösteri yapmak için Küba’ya geldi ve Küba’da olmayan gösterilerinin videolarını da yayınlanması için Küba televizyonuna gönderdi.) Aynı zamanda oldukça nadirdi bu iyilikler. Son 10-15 yılda yükselen birkaç genç yıldız başka yerlerle sözleşme imzalama hakkından yoksun bırakıldı. Küba hükümetinin buradaki düşüncesi muhtemelen şu şekildeydi: Devlet bu insanlara ücretsiz eğitim veriyor ve bunun karışığında insanlar devlete bir şey borçlu olmalılar. Totaliter ülkelerde sıklıkla karşılaşacağınız ve bir yere kadar anlayabileceğiniz bir iddia bu. Sorun şu ki, devlet, kendi yandaşlarının ülke sınırları dışında sahip olunacak birçok çekici şey olduğunu keşfetmesini önlemek için yüksek duvarlar örmek zorunda. Bir bale kuruluşu, en üst sıraya yerleşmek ve buradaki yerini korumak için sık sık turneye çıkmalı. Turnede ise dansçıların Prada el çantaları ve William Forsythe balelerini görmesi muhtemel. Aslında ülkeyi terk etmek için bale dansçısı ya da yıldız olmanıza da gerek yok. 2004 yılında “Havana Night Club ”[Havana Gece Kulübü] adlı gösterinin 43 üyesi sahne almak için geldikleri Las Vegas’ta sığınma hakkı talep etmişlerdi. Alicia Alonso bazen Ulusal Bale’deki bu erimeyle ilgili serzenişte bulunur. “Başka hangi grup bu dansçılara daha çok sanat, daha çok güzellik ve daha çok sevgi verebilir?” şeklinde dile getirmişti bu üzüntüsünü bir keresinde. Ama diğer zamanlarda da bu konu hakkında konuşmak istemez belli ki. Bir röportaj esnasında bu konu açılınca “Peki, teşekkürler. Sanırım telefonum çalıyor” şeklinde verdiği cevap hala hafızalarda.

Bu böyle süremez. Yabancı para yardımlarındaki azalma ve mevcut ticaretteki artışla birlikte Küba değişecektir. Bu değişim gerçekleşirken, diğer birçok şeyle birlikte (Alonso sonsuza kadar devam edemez. Onu en son 4 yıl önce gördüğümde yardım olmadan yürüyemiyordu ve konuşurken neyden bahsettiğini sık sık unutuyordu) Küba dansı da farklı bir noktaya gelecektir. Muhtemelen, gerçekleşecek hareketlenmeler ne bale gibi en seçkin seviyelerde ne de Rumba Cumartesileri gibi en basit seviyelerde olacaktır. Aksine, tam orta seviyede, modern dansta gerçekleşecektir.

Küba’da oldukça eski ve oldukça büyük bir modern dans kuruluşu var, Danza Contemporanea de Cuba [Çağdaş Küba Dansı]. Bu kuruluş 1959’da, Devrim’in gerçekleştiği sene kuruldu ve 30 küsur dansçıyı barındırıyordu. Grup, devlet tarafından desteklense de aslında her zaman üvey evlat gibi oldu. Görünen o ki, Castro, Modernizm’den Stalin’in hoşlandığından daha fazla hoşlanmıyor. Grup bazı çağdaş görünümlü dans eserleri üretmekte ve Avrupalılardan da güncel bazı eserler ithal etmekte başarılı oldu. Yine de fazla heyecan yaratamadı. Hatta klasik gelenekleri onarmaya çalışması açısından gerçek bir modernizm ortaya koyduğunu söyleyemeyiz.

Alan yine de büyümekte. Raúl Castro’nun yaptığı ekonomik düzenlemelerin bir parçası olarak artık daha çok Kübalı kendi küçük işletmesine sahip olabilecek, örneğin taksi kooperatifleri, sokak yemeği tezgâhları ve dans kuruluşları. Yaklaşık 10 dansçıdan oluşan mütevazı büyüklükteki gösteri toplulukları çoğalmaya başladı. New Yorklular [Mart ayının başında] bu topluluklardan birini Joyce’ta izleme fırsatı buldu: Malpaso. Sanat yönetmenliğini iki eski Danza Contemporánea üyesi olan Osnel Delgado ve Daile Carranza’nın yaptığı 3 yıllık topluluk. Ne yazık ki sergilenen şey moral bozucuydu. Bir tane sağlam parça vardı, “Ateş Altında”, ama o da Amerikalı Trey McIntyre’a aitti. Diğer bir sunuş, Kübalı olan “Despedida” [“Elveda”], Arturo O’Farrill’in sekiz kişilik Afro Latin Jazz Topluluğu tarafından icra edildi. Ama O’Farrill’in bongoları ve nefesli çalgıları dahi bu parçanın eskilerde kalan ‘hareketlendirilmiş ıstırap olarak modern dans’ fikrinin bir örneği olduğunu fark etmemizi engelleyemedi. Dokuz dansçı vardı ve bunlar çoğu zamanda zemindelerdi. Ayağa kalktıkları zaman çoğunlukla eşler halinde girip çıkıyorlardı. Baş dansçı Osnel Delgado (aynı zamanda koreograf) da araya eklenmek için beyhude çabalıyordu. Yaklaşık 20 dakika sonra gösteri bittiğinde o da zemindeydi, yalnız ve çok mutsuz bir halde. O an dışarı koşup birinin cha-cha yapmasını izlemek istiyordu insan.

Aslında New Yorklular kısa zaman önce, diğer bir bağımsız Kübalı grup, Ballet Rakatan, bir haftalığına şehir merkezine geldiğinde, gerçek bir cha-cha seyredebilmişlerdi. Gösterileri “Havana Rakatan”, popüler dansa (tango geceleri, Moiseyev) dayanan diğer pek çok yapım gibi temelde bir revüydü. Küba dansının, İspanyol adalılarla Afrikalı kölelerin karşılaşmasından (buruşuk cüppeli kadınlar bongolu erkeklerle buluşur) bugünün salsasına ve bununla birlikte mambo, bolero, rumba ch-cha ve daha birçok dansa kadar olan gelişimini gösteriyordu. Grubun kurucusu, yönetmen ve koreograf Nilda Guerra bu işe soyut modern dans ile başladığını söylüyor. Sonrasında hükümetten bazı temsilciler gelip ondan daha fazla Kübalı, daha az “çağdaş” bir şey yapmasını istemişler. Bu sayede kendisine daha fazla turne imkânı sağlanabileceğini belirtmişler. Guerra da kendi kendine “Tamam öyleyse, bunun üstesinden gelebilirim” demiş.

Doğrusu bu üzücü bir hikâye: cesur genç bir deneyselci, hükümetin milliyetçi sanat taleplerine boyun eğiyor. Geurra klişelerden kaçınmak istediğini söylüyor. Fakat eserleri diğer tüm popüler Küba dansları gibi ya savaşla ilgili ya kutlamalarla ya da bilhassa baştan çıkarmayla. Tüm eserleri epey ünlü olan ama aynı zamanda standart haline gelmiş Küba dans müziğinin ritimlerine uyuyor. Peki, bunlar klişe mi? Öyleyse öyle. Zorunlu olmayan mutluluklardan biri olan ton da aynı şekilde… Guerra, Gurdian muhabiri Laua Barnett’a dokunaklı bir şekilde kendi gösterisinin Kübalıların gerçekte kim olduğunu anlattığını söylüyor: “Gösteri, biz Kübalıların ne kadar az şeye sahip olursak olalım elimizdekiyle yetinmesini bilerek keyfimize nasıl baktığımızı yansıtıyor.”

Büyük olasılıkla kuruluşun mutluluğunun en önemli kaynağı ve sonucu saf yetenek. Böyle dansçılara sık rastlamazsınız – hız, ifade, pelvisin serbestliği, ürkütmeyen bir seksilik. Ve bir de ritmik kesinlik, sanki annelerinin karnında da bu adımları uyguluyorlarmış gibi. Aslında birçoğu böyle düşünüyor- dans Kübalıların DNA’sında var. Guerra katılıyor: “Burada, Havana sokaklarında herhangi birinin bir profesyonel kadar iyi dans edebildiğini görürsünüz.” diyor Guardian’a verdiği röportajda. Bu doğru olabilir ya da olmayabilir. (Kübalıların ulusal dans okullarına aktif olarak yeni çocuklar kattıklarını unutmamak gerek. Bunun için yetimhaneleri, futbol maçlarını ziyaret ediyorlar.) Malpaso’da ve Ulusal Bale’de, özellikle de erkekler arasında performans seviyesi hayret verici derecede yüksek. Bu da kendi içinde bir mutluluk şekli olmalı. Osnel Delgado’nun hiç kız arkadaşı olmasa da ve hatta Küba dansı hiçbir zaman modernleşmese de insanlar hayattan zevk almayı becerebiliyor.

Paylaş.

Yanıtla