“Shirley’i Sevmemek İmkansızdı”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

shirleyBahar Çuhadar’ın Sumru Yavrucuk’la “Shirley” oyunu üzerine yaptığı söyleşinin bir kısmını okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Yazın topluluklar genelde paydos eder, siz yazla birlikte, yazlık mekânlarda başlayacak şekilde yeni bir oyun açıyorsunuz. Nasıl gelişti fikir?

Proje bana eylülde geldiğinde planımız ocak-şubat gibi prömiyer yapmaktı ama hayatlarımızın akışı içinde bazı değişiklikler bizi prömiyer tarihi olarak düşündüğümüz günlerde ancak provaya başlayabilme aşamasına getirdi. Ya yazın başlayacak ya sezona bırakacaktık. Duyduğumuz heyecan bize oyuna küçük bir yaz turnesiyle başlama kararını aldırdı. Eski yazlık sinemalar gibi, tiyatroların çıktığı uzun yaz turneleri gibi bir anlamda nostaljik ve biraz da romantik bu yolculuğa kalkıştık hevesle. Ekimde İstanbul ’da oynamaya başlamadan önce, ön gösterim gibi de düşünülebilecek 8-10 temsillik yaz turnemize 26 Haziran’da Gümüşlük Akademisi’nde başlıyoruz. Heyecan dorukta!

Shirley ile uzun bir mesainiz olmuştur. Sumru ile Shirley iyi anlaştı mı yoksa mecburiyetten mi katlanıyorlar birbirlerine?

Bayağı uzun bir mesaimiz oldu, evet. Birçok anı keyifli, keşiflerle dolu ve samimiydi. Shirley naif, içten, çok maskesiz bir kadın. İyi bir kadın… Fedakâr, azla çok mutlu olan, büyük talepleri olmayan ve şaşırtıcı derecede komik, zeki… Hem kendisiyle hem yaşadıklarıyla öyle güzel eğleniyor, hatta dalgasını geçiyor ki… Çok az bulunan bir şey bu… Onu sevmemek imkânsızdı. O kadar içimizden biri ki! Kendimizden bilmesek, annemizden, arkadaşımızdan, hayatımızdaki birilerinden mutlaka tanıdığımız biri. Basit olan güzeldir ve en az ona rastlanır ya… Basit ve basit olduğu kadar gerçek bir kadın. Onu seviyor ve beğeniyorum da… Gittiği yol, gösterdiği cesaret, aldığı risk ve bu riski almaya kalıplarına rağmen gönüllü olmasını çok beğeniyorum. Mecburiyetten katlanmak kesinlikle değil ve sanıyorum ki iyi anlaşmanın da ötesinde Shirley ile Sumru’nun ilişkisi…

Sizi en son ‘Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesi’ydi’de, ondan önce ‘Yalnız Kadın’da izledik. ‘Shirley’ de tek kişilik bir performans. Son yıllarda tek kişilik oyunlar seçmenizin sebebi nedir?

Üst üste tek kişilik oyunlar oynadığım için öyle teklifler geliyor sanırım, gönlüm düşünce bir metne ya da role oynuyorum ben de. Birçok karakteri aynı oyunda oynamak bir oyuncu için çok iştah kabartıcı ama ille de tek kişilik oyunlar oynayayım derdinde değilim. Tek kişilik oyunların en büyük konforu uzun ve istediğim kadar prova yapabilmek. Kalabalık kadrolu ekiplerde prova sürecinde oyuncuların programlarını örtüştürememe durumları olabiliyor. Türkiye ’de özel tiyatro yapıyorsan büyük prodüksiyon yapma şansın zaten pek yok; az oyunculu, az dekorlu, prodüksiyonu kısmen kolay oyun peşine düşüyor ya da öyle çözümlere uygun metinlere yöneliyorsun mecburen.

Bizde daha çok sinemada ama kısmen tiyatroda da orta yaş üstü kadın öyküsü pek yoktur. Shirley de bu kuşaktan, toplum ve ailesi tarafından hayli tüketilmiş bir kadın. Kadın hikâyesi olmasını göz önüne alınca bu oyun sizin için nasıl bir yerde duruyor?

Oyun bir kadının çoktan ardında bıraktığını düşündüğü umutlarına, küçük düşlerine yeniden kavuşması hikâyesi. Özgürleşme, hayatının ve hatta ruhunun zincirlerinden kendi eliyle kurtulması hikâyesi, bu nedenle çok özel. Özelliği bir noktada sıradanlığında… Olağandışı bir dizi olay bir araya gelip de bir anda değiştirmiyor Shirley hayatını. Tersine; basit bir karar alıyor ve hayatı değişiyor. Çünkü değişmesini istiyor ve daha önce gitmediği bir yöne küçük bir adım atıyor. Bu karar domino etkisi gibi değiştiriyor hayatını. Oyun diyor ki “Her şey sadece sizin elinizde! Hayatınıza dair kararların tek yetkilisi sizsiniz ve hayattaki birçok şey ona nasıl ve nereden baktığınızla ilgili.” Bazen sadece baktığın yerdedir değişiklik ve gerçeği görmen için tek yapman gereken baktığın açı ve nesnenin şeklidir. Şöyle bir repliği var Shirley’nin “Bundan sonra ne yazık ki 42 yaşındayım diyeceğime, henüz 42 yaşındayım diyeceğim.” Çok net anlatıyor demek istediğimi. Shirley’nin hikâyesine “Bu bir kadın oyunudur” diye bakmıyorum. Oyun; hayatının ve toplumun dayattığı kalıplar içine sıkışmış, mutsuz rutinini mecbur olduğunu zannettiği dogmaları içinde sürdüren bir bireyin, o döngüden kurtulma hikâyesi…

Oyun 26 Haziran Gümüşlük Akademisi, 28 Haziran Alaçatı Açıkhava Tiyatrosu, 29 Haziran Bornova Açıkhava Tiyatrosu, 30 Haziran Karşıyaka Açıkhava Tiyatrosu’nda saat 21.30’da izlenebilir.

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.